GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Harun ÖZDEMİR
YAZARLAR
21 Eylül 2010 Salı

Korkmaya başladım!

Referandumdan haftalar önce ’“referandumun sonucu’…, galibi’… doğuracağı siyasal sonuç’… ne olabilir’…’” türünden peşpeşe sorular sormuş, bunları bir bir yanıtlamıştık. Yanıtlarımızı abartılı bulanlar haftalar sonrasını beklemek zorundaydı. Yazıların içeriğini aşırı bulanlar gibi ben de beklemedeydim.
Tabii, bütün bekleyişler gibi bu bekleyiş de kolay olmadı.
Yazarken aldığım tepkiler ilginçti. Henüz bir yazar olarak pek tanınmazken, yazarlık hayatım başlamadan bitebilirdi. Çünkü son derece riskli, keskin sonuçlar ve net görüşler açıklıyordum. Bizi yakından tanıyanlar hariç, genel okuyucu şaşkındı.
Bu tepkiler aslında yersiz de değildi.
Her yazar kamuoyunu haberleri ve yorumlarıyla bilgilendirirken gereken dikkati göstermeliydi. Okuyucu haklı olarak bizden de bu özeni göstermemizi istiyordu.
***
Benim tarzım okuyucuya farklı gelmiş olabilir. Okuyucu ’“yazar acaba şunu mu demek istedi’” dememeliydi. ’“Bu adam şunu söylüyor’” diyenler yazımı anladıklarından emin olmalıydı.
Bu netlikte ve keskinlikte yazmak mümkün müydü?
Zor olmasa gerek!
Yazarlıkta seçtiğimiz üslup az da olsa okuyucuya bir fikir vermiş olmalı.
Benim gibi bir yazar, yazdığını yayımlayacak bir köşe bulabiliyorsa, üslubunu koruması zor olmasa gerek. Daha da zor olanı, benim gibi bir yazarı barındıran bir yayıncıyı bulmaktır.
Okuyucuya ayrıntı gibi gelebilir. Oysa bu nokta asla göz ardı edilmemeli.
Demek ki, kamuoyuna karşı yazar sorumluluğundan daha önemlisi, sorumlu bir yayıncının bulunmasıdır.
www.egedesonsoz.com un bir çok yazarıyla aynı siyasal çizgiyi savunan yazılar yazmadım. Buna rağmen hepimiz aynı çatı altında fikirlerimizi sonuna kadar savunabildik.
Bu kadar anlayışlı bir yayıncıyı bulduktan sonra iş, yazara kalıyordu. Biz de aklımızın erdiğini açık ve net bir şekilde okuyucunun dikkatine sunmaya çalıştık.
Referandum sürecinde yedi yazı yazdım. İlk yazım ,Kılıçdaroğlu’’nun gelişi, nasıl gideceği ve onun yerine kimin geleceğini konu edinen ’“Karanlık’… Biraz Daha Karanlık’” başlıklı yazıydı. Yorumlarımızı aşırı bulanlar bu yazıyı servis etmekte tereddüt ettiler ve arşive kaldırdılar.
Haksız da sayılmazlardı.
Kendisini yorumlarıyla kanıtlamamış her köşe yazarının başına böyle durumlar gelebilirdi.
Sorun yoktu.
Bu yazar, her şeyi bilen adam pozisyonunda, aylar öncesinden hem referandum sonucunu, hem de referandumdan aylar sonra ortaya çıkacak siyasal gelişmeleri’… yazıyordu!
Türkiye gündeminde ancak altı aydır açık açık tartışılan Anayasa değişiklik paketinin, aslında 2008 yılında projelendirilen ve statik olarak sonuçlandırılan siyasal bir modelin önemli bir parçası olduğunu ’…
Daha sonra da plana uygun bir şekilde Meclis’’e getirildiğini’…
Parti liderlerinin, karar organlarını dışarıda bırakılarak partiler üstü bir merkezden adeta yanlış yapmaları için emirler aldıklarını’…
Muhalefet liderlerinin de emirlere itaatte kusur etmediklerini’…
Bu yanlışların AK Parti’’ye ne kazandıracağını’…
Muhalif partilere neler kaybettireceğini’…
İki yıl önce planlanan bu sürecin muhalefet üzerinde yaratacağı kaosun ve iç karışıklıkların neler olabileceğini’…
2008’’de statik olarak projelendiren sürecin yarattığı ivmenin 2012’’ye kadar devam edeceğini’…
Bu sürecin şu günlerde statik olarak projelendirilen yeni süreçlere ileride eklemlendirileceğini’… yazıyordu.
Yazmasına yazıyordu da, her şeyi bilen adam pozisyonunu nasıl elde ettiğini açıklamıyordu.
Türkiye’’de sistemin nasıl işlediğini bilenler, bu sürçleri doğru yorumlayabilirdi’…
***
Ne yazık ki, yurttaşlarımızın kahir ekseriyeti ’“partiyi devlet’” sanıyor. Bu düşünce korunduğu sürece, benim gibi keskin bir yorumcu ciddiye alınmazdı.
İlk derste sınıfta kalan yurttaşa yapılacak tek iyilik duaydı, onu da esirgeyecek değildik.
Tanrı onları korusun!
***
Benim AK Parti’’yi kollayan yorumlarım oldu. Bu da AK Partili olmayan okuyucuların beni anlamasını zorlaştırdı, doğal olarak. Bunu kabul ediyorum. Ama yazılarımın bir farkı vardı:
’“Açık’” ve ’“taraflı’” yorumlar yaptım. Okuyucu yanılmasın diye.
İkincisi ’“AK Parti’’nin hanesine başarı yazılacak’” derken de rahattım. Bu da yazılarıma yansıyordu.
Her okuyucu yazılarımdan ’“EVET oyu verin’” sonucunu çıkarmamıştır, öyle sanıyorum. Aksine bazı Ak Partililer arayıp HAYIR’’cıları uyarmak sana mı düştü, bırak yanlış yapsınlar, diyorlardı.
Bu öğütleri de dikkate almadım. Şundan emindim ki, bütün partiler ve örgütler EVET’’e çalışıyordu’… Sistemin merkezinde süreç böyle projelendirilmişti.
Sonunda EVET en az %57 alacaktı!
Peki yazılarımın HAYIR’’cılara bir faydası oldu mu?
Olmadı!
Sadece sandıklar açıldıktan sonra ’“Vayy bee, adam nasıl da bildi?’” dediler.
***
Yazmadığım iki konuyu yeri gelmişken itiraf edeyim:
Türkiye genelinde EVET %57’’den aşağı inmez, dedim. Daha fazlasını söylemeye sizler de takdir edersiniz ki, İzmir’’de mütevazi evinde oturup yaz tatilini tamamlamaya çalışan biri olarak tüm güç merkezlerinin referandum için ellerinde tuttuğu ve seçime üç beş gün kala neleri servise sunacaklarını bilemezdim. Tereddüt ettiğim nokta, Güneydoğu’’da olabilecek provokatif bir gelişmenin ortamı gereceği, bunun doğrusunu ve yanlışını öğrenmenin zaman alacağını ve kaosun yaratacağı olumsuz havadan etkilenenlerin sandığa gitmekten korkacağını düşünüyordum!
Bunu yazmadım!
Yazsaydım, yazarlık üslubum gereği kaosu kimlerin planlayabileceğini ve bunun EVET ve HAYIR üzerinden ne kadar bir etki yapabileceğini de yazmam gerekiyordu! Çekindim, yazmadım! Kortum mu, evet korktum!
Türkiye 26 yıldır terörle mücadele ediyor. Hiç hatırlamıyorum, asker veya polisin ölmediği ve sadece bir uzman çavuşun yaralandığı bir operasyonda 9 PKK’’lı öldürülmüş olsun. Böyle zararsız ve zayiatsız bir operasyon var mıydı geçmişte düşündüm, düşündüm bir türlü aklıma gelmedi’… Olmuştur ama hatırlayamadım. Demek bu başarı nadirattandı.
Bir şeyler yazayım dedim ama vazgeçtim.
İyi ki, EVET oyları %57’’nin altına inmez demişim!
’“Ya böyle bir olay olmaz’” deyip oyu iki üç puan yukarı çekseydim, hata yapmış olurdum. Ayrıntı gibi görünse de ben bunu kaçıramazdım. Bu ayrıntıyı kaçıranlar EVET’’i ve BOYKOT’’u açıklamakta zorlanıyor.
***
Diğer yazmak istemediğim konu ise İzmir’’deki EVET, HAYIR oranlarıydı.
Yakın arkadaşlarım bilir, İzmir’’de EVET oyları %37’’yi aşmaz diyordum.
Ama yazmadım.
Yazsaydım, bazıları bunu aleyhime kullanıp beni rahatsız edeceklerini düşündüm.
AK Partililerin moralini bozuyorsun, çalışma şevkimizi kırıyorsun, diyeceklerdi.
Vayy bee.. Ne kadar da inananım mı varmış diyecektim!
Bu hoşuma gidecekti.
Ama dostum, biz yorum ve sonunda da tahmin yaparken mutlaka tarafların söylem ve performanslarına bakarız. Gösterilmeyen performansa yorumlarımızla nasıl gaz verebilirdik?
Bir yazarın böyle bir gücü var mı?
Performansın yerini hiçbir yorum alamaz! Bunu da unutmayalım. Daha önümüzde yurttaşın takdirine sunulacak sandıklık çok iş var.
Yorumcu hüneri o günlere kalsın; taraflar ise performanslarını şimdiden göstermeye başlasınlar!
Kolay sonuç yok, dostum.
Bilen adam(!) olarak benden söylemesi’…