GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
28 Kasım 2010 Pazar

Kılıçlar çekilsin, çatlak sesler kesilsin!

Kılıçdaroğlu’’nun bana göre zamansız ve yanlış bazılarına göre son derece doğru ve zamanlı yaptığı operasyon sonrası gelişmeler düşündürücü boyutlara ulaşıyor.’¶ Parti her açından ikiye, üçe bölünmüş durumda. Eski Genel Başkan Deniz Baykal, yurdun farklı bölgesinde ayrı telden çalarken, Kılıçdaroğlu doğu seferinde taban tabana zıt konuşabiliyor. İki ayrı genel başkan, iki ayrı ’‘baş’’ görüntüsü’… Eski Genel Sekreter Önder Sav’’a yakın isimler susup birkaç adım geriye çekilmiş görünüyor. Hasbel kader konuşanlar ise Kılıçdaroğlu’’na yakın isimlerce ya yalanlanıyor ya da haşlanıyor, sert dille uyarılıyor.
Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin’’in PM Üyesi Korkmaz Karaca’’ya yönelik ’‘oldukça sert ve kaba’’ uyarısını canlı yayında hep birlikte izledik. Oysaki Ahmet Kaya’’nın mezarının ziyaret edilmesi, CHP ve BDP’’lilerin bayramlık görüntüsü, kamuoyuna/basına haklı olarak, ’‘ittifak’’ sorusunu sordurmuş, CHP yönetimi bu soruyu/kuşkuyu/korkuyu bile giderecek netlikte bir açıklamayı ancak üç/dört gün sonra yapabilmişti. Parti Meclisi Üyesi Karaca da belki eksik, belki yanlış ama kendi cephesinden bir açıklama yapmaya çalışmış, Tekin’’in kavgada bile söylenmeyecek ifadeleriyle Türkiye önünde, canlı yayında rezil olmuştu. Bana sorarsanız rezil olan sadece Karaca değildi. CHP’’nin ikinci adamı Tekin de CHP de aynı oranda küçülmüştü milyonlarca Türk seçmeninin gözünde. Sadece bu olay mı bize bunları düşündüren? Tabi ki de hayır. Grup Başkan Vekili Muharrem İnce, Manisa Milletvekili Şahin Mengü, Konya Milletvekili Atila Kart gerek twitter üzerinden gerekse yazılı görsel medyada parti politikalarına yönelik sert eleştirilerde bulunmaktan kaçınmıyor. İl, ilçe örgütlerindeki homurtular ise gün geçtikçe artıyor.
**
Ama ayrışmanın son ve en net fotoğrafı açığa alınan generallere ilişkin süreçte ortaya çıktı. Grup Başkan Vekili Kemal Anadol, gelişmeyi ’‘sivil darbe’’ olarak yorumlarken, Kılıçdaroğlu yönetimi uzun süre suskun/sessiz kalıp, Anadol’’u yalnız bırakma yoluna gitti. Hatta MYK’’nın etkin isimleri bu konuda medyada ’‘Anadol’’u yalanlayan’’ değerlendirmelerde bulunurken, ­Kılıçdarooğlu ise Türkiye’’yi sarsan gelişmeden ancak üç gün sonra konuşmuş, ’‘ortaya karışık’’ bir değerlendirme yaparak, neredeyse hükümete destek olup, Anadol’’u yalnız bırakmıştır. Kılıçdaroğlu’’nun bugün medyada yer alan ’‘generaller’’ değerlendirmesinde olayın vukuundan çok, sonrasında Erdoğan ve kurmayları tarafından kullanılan üslubun/dilin altı çizilmiştir. Yani, iki bakanın, üç generali açığa alması Kılıçdaroğlu için ’‘Sivil darbe’’ değildir. Bu görüş, yıllarca yan yana çalıştığı Anadol’’un şahsi görüşüne dönüşmüştür.
Anadol’’un tek suçu ise ayrışma sürecinde ’‘Sav’’ın yanında’’ kalmasıdır bence. Eğer Anadol, önceki yıllarda olduğu kadar hızlı manevra yaparak, yeni kralın yanında yer alsaydı, ağzından çıkan her ifade yeni CHP’’nin görüşü olurdu kuşkusuz. Kılıçdaroğlu, Anadol üzerinden örgüte ve kamuoyuna önemli bir mesaj vermiştir. ’‘Artık eski CHP yok, yeni CHP var’’ mesajıdır bu. Ve de sözüm ona ’‘eski CHP’’yi yansıtanların’’ bırakın siyaset yapmayı, parti adına konuşmaya bile haklarının olmadığının resmidir bir bakıma da. ’‘Genel af vaadi, altı boş türban söylemi, zamansız parti içi operasyon, tartışmalı mezar ziyaretleri, BDP ile ittifak söylentileri’’ derken parti ciddi bir ayrışmanın eşiğine geldi, getirildi. Ve daha tehlikelisi, bu ayrışma, seçime yedi ay kala, eylem/söylem yönüyle sadece örgütte değil kamuoyunda da hissedilmeye, fark edilmeye başlandı.
Ekrana çıkan ya da medyaya açıklamalarda bulunan CHP’’lilerin siyasi tecrübesi, birikimi değil parti içindeki duruşu/konumu önemli hale geldi mesela. Kemal Anadol’’un generallere ilişkin açıklamasına ilk yorum Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’’tan geldi. Arınç, yandaş medyanın ’“80 model Anadol’’ başlığına gönderme yaparken, ’‘Kılıçdaroğlu da böyle mi düşünüyor acaba?’’ diyerek yaşanan ayrışmanın altını çiziyor.  Tasfiye süreci öncesinde Grup Başkan Vekili Muharrem İnce ile Kılıçdaroğlu arasında yaşanan ’‘Resepsiyon krizinde’’ olduğu gibi, CHP’’de konuşanın değil, kimin konuştuğunun önemli hale geldiği bir süreç yaşıyoruz. Dahası partinin eylem ve söylemde paramparça olduğu bir süreci’… Örneğin, CHP’’nin son lideri, 18 yıllık genel başkanı Deniz Baykal’’ın ne dediği hiç önemli değil. 53 yıllık siyasi hayatında CHP dışında B planı olmamış Eski Genel Sekreter Önder Sav’’ın da ne dediği, ne düşündüğü önemsiz. Yıllarını CHP’’ye adamış onlarca milletvekili, tecrübeli siyaset adamlarının sözleri geçersiz, görüşleri önemsiz.
Ya kimlerin görüşleri önemli şimdilerde? Altı ay önceye kadar Demokrat Parti Genel Başkanlığı konuşulan, siyasi tecrübe itibariyle üye ile delege arasındaki ayrımı bile yapmaktan aciz Prof. Dr. Süheyl Batum’’un ne dediği önemli mesela. Ya da Kılıçdaroğlu’’nun beyni olduğu bilinen Prof. Sencer Ayata’’nın’… Sözleri kadar icraatları ve üslubuyla da tartışılan Gürsel Tekin’’in ifadeleri neredeyse tüzük hükmünde’…
 Kılıçdaroğlu mu? O belirli bir kesimin gözünde her konuda ’‘masum’’ zaten. Mehter takımı gibi ’‘iki ileri bir geri’’ gitse de akşam söylediğini sabah inkar etse de önemli değil.  O hem parti içinde hem dışında belirli bir kesimin umudu. Yabancı odaklardan, medyaya, parti içi yapılara kader herkesin Kılıçdaroğlu hesabı farklı. Kimin ne için bu hesabı yaptığı zamanla ama en geç 7-8 ay içinde ortaya çıkacak.
Sonuç olarak; CHP’’de tüm bu olan biteni acil bir kurultayın temizleyeceği açık ve net’…  Kılıçdaroğlu arkasına aldığı medya ve kamuoyu (!) desteği ile Yeni CHP’’nin taşlarını eksiksiz yerine oturtmalı. Genel seçim öncesi, ’‘Yok, Sav’’a takıldım. Yok, Baykal yüzünden olmadı, Anadol yüzünden şarampole yuvarlandım’’ gibi olası yenilgi gerekçelerinden de böylece kurtulmalı. CHP gemisinin komutasını PM’’si, MYK’’sı hatta il, ilçe örgütleriyle ele geçirmeli. Kendisi gibi düşünmeyenleri tüzüğün kendisine verdiği yetkiye dayanarak yerle bir etmeli. Tıpkı Başbakan Erdoğan gibi’… muhalefet cephesinde taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmamalı.
Çarşaf liste mi? Onun dil sürçmesi olduğu ya da öyle bir ifadenin hiç kullanılmadığı söylenmeli. Ön seçim mi? O da neymiş denmeli. Uzakta Asya’’da bir ülke ya da Güneydoğu’’da küçük bir nahiye olduğu üzerinde durulmalı. Yeni CHP’’ye zarar veren çatlak sesler kısılmalı, zamansız/zeminsiz öten horozlara gereken işlem yapılmalı. Gizli beyin takımına ’‘Yeni CHP’’yi yansıtan’’ demeçler hazırlatmalı Kılıçdaroğlu. Yeni CHP’’nin demeçleri facebook, twitter üzerinden yayınlanmalı. Twitter kullanmayanlara itibar edilmemeli. Onlar zaten Yeni CHP’’li olamazlar çünkü. Olsa olsa kitapçık, fasikül döneminden kalma eski CHP’’li olurlar’’ deyip geçilmeli. Çok sesli değil tek sesli, çok başlı değil, tek başlı parti hemen oluşturulsun ki, başarıya giden yolda kimse önünde durmasın, gölge etmesin Kılıçdaroğlu ve Yeni CHP’’sine.
Peki, nedir Yeni CHP’’yi ve kaptanı Kılıçdaroğlu’’nu başarılı kılacak olan? Baykal’’ın ulaştığı yüzde 22’’lık seçim oranını geçmek mi? Örneğin yüzde 25 başarı mıdır? Ya da 30. Yoksa tek başarı iktidara gelemese bile 9 yıllık AKP iktidarını yıkmak en azından AKP’’yi tek başına iktidar olmaktan düşürmek midir başarı? İşte asıl bu soruya yanıt aramalı ya da vermeli CHP üst yönetimi’…