GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Fikret İLKİZ
YAZARLAR
20 Kasım 2011 Pazar

Kadına karşı şiddet

Türkiye tarafından 11 Mayıs 2011 tarihinde imzalanan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Sözleşmesi”, onay kanunun çıkması için TBMM’nin gündemindedir.
 
Türkiye’nin önemli ölçüde katkısı olan bu Sözleşmenin amacı nedir?  
 
Taraf devletlerin amacı kadınları her türlü şiddetten korumak ve kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önlemek, ortadan kaldırmak, kovuşturmak, mağdurlarını korumak ve destek vermektir. Kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınların güçlendirilmesi yoluyla kadın ve erkek arasındaki somut eşitliği teşvik etmektir. Kapsamlı politikalar üretmek, tedbirleri tasarlamak ve sözleşme amacına uygun olarak uluslararası işbirliğini güçlendirmektir.
 
Sözleşmeye göre, “Kadına yönelik şiddet” denilince; ister kamusal ister özel alanda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik acı veya ıstırap veren veya verebilecek olan cinsiyete dayalı her türlü eylem veya bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma anlamına gelir ve bir insan hakları ihlali ve kadınlara yönelik ayrımcılığın bir biçimi olarak anlaşılmaktadır.
 
Sözleşmede yazılı “aile içi şiddet”, mağdur faille aynı haneyi paylaşsa da paylaşmasa da, aile veya hanede, eski veya şimdiki eşler ya da partnerler arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddet anlamına gelir.
 
Sözleşmeye göre “mağdur” denilince belirlenen davranışlara maruz kalan gerçek bir kişidir. “Toplumsal cinsiyet” ise, toplum tarafından kadın ve erkeğe yüklenen ve sosyal olarak kurgulanan roller, davranışlar ve eylemler demektir.
 
Yine “kadına yönelik cinsiyete dayalı şiddet” doğrudan kadınlara yalnızca kadın oldukları için uygulanan veya orantısız bir şekilde kadınları etkileyen şiddet anlamına gelir. Sözleşmede geçen “kadın” ibaresi ise 18 yaş altı kız çocuklarını da kapsar.
 
Sözleşme hükümleri, aile içi şiddet de dâhil olmak üzere, barış zamanında ve silahlı çatışma durumlarında da uygulanmak üzere orantısız bir şekilde kadınları etkileyen, kadına yönelik her türlü şiddet biçimi için geçerlidir. Uygulamada, cinsiyete dayalı şiddetin kadın mağdurları özellikle dikkate alınır.
 
Bu Sözleşme; kadına yönelik ve aile içi şiddetle mücadele için öngörülen düzenlemeler bakımından devlet kurumlarının ve görevlilerinin kadına karşı şiddet uygulamasını önleme görevi yüklemektedir.
 
Faillerin cezalandırılması ve mağduriyetlerinin tazmini hakkında mevzuatın düzenlenmesi, ulusal düzeyde veri toplanması, eşgüdümden sorumlu bir resmi kuruluşun tespiti de devletin görevidir.
 
 
Suçların kabul edilemez gerekçelerinden, sözde “namus” adına işlenen suçlar da dâhil olmak üzere bu Sözleşmenin tarafı olan Devletler; şiddet eylemlerinden herhangi birinin gerçekleşmesinden sonra başlatılan cezai soruşturma ve kovuşturmalarda kültür, örf ve adet, gelenek veya sözde “namus”un bu eylemlerin gerekçesi olarak kabul edilmemesini sağlamak üzere gereken yasal veya diğer tedbirleri alacaktır. Bunlar arasına, özellikle, mağdurun, kültürel, dinî, toplumsal ya da geleneksel olarak kabul gören uygun davranış normlarını ve âdetlerini ihlal ettiği iddiaları da dâhildir.
Bu Sözleşmenin taraf Devletler tarafından etkili bir şekilde uygulanmasını sağlamak amacıyla özel bir izleme mekanizması kurulması kabul edilmiştir. Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddete karşı Sözleşmeye taraf devletlerin vatandaşları arasından seçilen en az 10 ve en çok 15 üyeden oluşan ve “GREVIO” olarak anılan uzman eylem grubu Sözleşme’nin Taraf Devletlerce uygulanmasını izleyecek ve Rapor hazırlayacaktır. 
 
Bu Sözleşmenin tarafı olan devletler Sözleşme’nin kapsamına giren bütün şiddet biçimlerinin farklı tezahürlerinin, bunların çocuklar üzerindeki sonuçlarının ve bu şiddet biçimlerinin önlenmesi gerektiğinin toplum içinde anlaşılması için farkındalık yaratmakla ve artırmakla görevlidir.
 
Devletler ulusal insan hakları kurumlarıyla ve sivil toplumla ve hükümet dışı örgütlerle ve özellikle de kadın hakları örgütleriyle işbirliği yaparak düzenli ve her düzeyde farkındalık arttırıcı kampanya ve programları düzenlemekle ve teşvik etmekle görevlidir.
 
Bu farkındalığın yaratılmasında medyanın bir rolü olabilir mi?
 
Sözleşmeye taraf Devletler, ifade özgürlüklerine ve bağımsızlıklarına saygı duyarak, bilgi ve iletişim sektörünü ve medyayı; kadınları her türlü şiddetten korumak ve kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önlemek ve ortadan kaldırmak konusundaki politikaların hazırlık ve uygulama aşamalarına katılmaya ve kadına yönelik şiddeti önlenmek ve kadın onuruna saygıyı arttırmak amacıyla yönerge ve öz-denetim standartlarını oluşturmaya teşvik etmelidir.
 
Gazetecilik meslek örgütleri bu konuda kendi meslek etik kurallarını zaten yaratmışlardır. Önemli olan meslek etik kurallarına uyum sağlanabilmesidir.
 
Böylece kadınları her türlü şiddetten korumak, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önlemek ve ortadan kaldırmak, amacıyla farkındalığın medya tarafından benimsenmesi önemlidir ve gereklidir.