GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Rifat ÖZER
YAZARLAR
21 Şubat 2021 Pazar

Deve'ler

Ulaşım teknolojisinin ilerlemesi ve modern çağa girilmesi ile, develerin yük ve binek aracı olarak işlevi zayıfladı, hayatın içinden uzaklaştılar... Gözden ırak da olunca, artık nostaljik bir varlık oldular. Sayıları da 97’lerde... 2000’lere düştü.

Ana yurdumuz Orta Asya’da iken ve müslüman olmadan da önce, Atalarımız Gobi Çölünü, Taklamakan Çölünü develere binerek aşarlardı. Yani develer,

Türk kültürünün bir parçasıydı zaten...

Renklerin tonları vardır ya hani “Grinin Elli Tonu” ! gibi... Bedevilerin de tonu vardır.

İbn Haldun’a göre ; sadece deve yetiştiren bedeviler... diğer hayvanları da yetiştiren bedevilerden daha... bedevidir !

***

Develer, bir kaç hafta bir şey yiyip içmeden günde 200 km’ye kadar yürüyerek yol kat edebilirler. Bu yüzden çok değerliydiler. Şarkılara türkülere... konu da oldular.

Hayvanlara yaş aşamalarına göre adlar verilir : tay-at, sıpa-eşek gibi... 6-12 yaşlardaki develere de Daylak denirdi.

Daylak’ın da hüzünlü bir öyküsü vardır.

Seyit Küçükbezirci’den... yaklaşığıyla ;

Bir deveci İzmir’e pamuk getirmeye gidiyor. Önde giden Konur Daylak huzursuzluk çıkarıyor. Bunun üzerine deveci de ayağına bir değnek vuruyor, ayağı kırılıyor... Kırık ayakla İzmir’e kadar geliyor ama, yarasına da kurt düşüyor... Artık yola çıkamıyor!

Devecinin de eli kesmeye varmıyor...

Beylik Hanına bırakıp gidiyor. Ayrılırken bir türkü yakıp söylüyor. Konya’dan derlenen bu acıklı türkünün bir dörtlüğünde diyor ;

*İzmir’de pambığa vardım

*Gelemiş belinde de terledim durdum

*Gırılaydı ellerim... bir kere vurdum

*Bekle Beylik Handa kal goğur Daylak

*Gel... suna boylum.

Bu öyküde de,önceki ve sonraki çoğu anlatımlarda da... İhsan Yakut’un yazdığı,

İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınlarından “Ege'nin Deve Güreşi Şenlikleri” adlı güzel kitabından çokça yararlandık.

***

Gazeteci-Yazar Mehmet Şakir Örs, 1997 de Yeni Asır’da ; deve güreşleri şenliği ile... Anadolu insanının binlerce yıllık kaynaşmasının somut örneği ortaya konuluyor diyor... meraklılarına atıfla.

‘Zenginliği ifade eden sekiz köşeli şapkaları, omuzlarına ya da başlarına bağladıkları puşularıyla, özel dikilen kilot pantolonları ve körüklü efe çizmeleriyle,’ deve sahiplerinin varlığında...

‘Yüzlerce davul zurna, klarnet keman, binlerce zeybek... diz vuruyor toprağa. Renk renk süslenmiş develer güreş sırasını bekliyor : cazgır bağırıyor... Savranlara’!

***

Önceki dönemlerin Belediye Başkanı Hasan Karabağ tarafından deve güreşleri festivali düzenlenirdi Bayraklı’da.

Smyrna Meydanı dolar, binlerce kişi de Atatürk’ün de çok sevdiği ve oynadığı, zeybek oyununu... oynardı!

Kentin göbeğinde deve ne alaka diyenler oldu da, bilmezlerdi ki... Hasan Başkan, İzmir’deki bir geleneği... canlandırmıştı !

Bazı padişahlar deve şenliklerini sevmezdi;

‘Padişah bir yerde karşısına çıkan birine nereli olduğunu sormuş ;

-Aydın’lıyım...

-Deve güreşine gittin mi ?

-Gitmedim.

-Alın bu herifi... atın 40 sopa!

Aradan zaman geçiyor, yine karşısına çıkan birine nereli olduğunu soruyor ;

-Aydın’lıyım...

-Deve güreşine gittin mi ?

-İki defa gittim.

-Alın bu herifi... atın 80 sopa.

Akşam üzeri padişaha... maksadını anlamayıp merak eden maiyeti soruyor.

Padişah :

-Bir adam Aydın’lı olur da deve güreşini merak edip gitmezse... 40 sopayı hak etmiştir.

-Birincisi bunun İçin dayak yedi.

-İkincisine gelince : madem bir defa gitti, onu gördükten sonra... ikinci defa gidecek kadar bir manasızlık gösterdi ki,

Cezası da... 80 sopadır.’

Bize de festivale gitmek düşmüştü.

İyi ki... artık padişahlık da yoktu.

Bayraklı'ya ikinci defa... gitmiştik de!

İyi Pazarlar...