GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
28 Eylül 2015 Pazartesi

Demokratik özerklikten korkmamak gerek

Geçen Pazar dünyada olup bitenle ile ilgili tüm gazeteciler gibi benim de gözüm-kulağım Barselona’dan gelecek haberlerdeydi. Hatta bu nedenle Kandiye’nin meşhur lokantası Terzakis’e gidip çiğ barbun yemekten bile vazgeçip TV’nin karşısına geçtim… Haberler şaşırtıcı değildi. İspanya'nın 1992 yılından beri “Demokratik Özerk” Katalonya bölgesinde yapılan bölgesel seçimleri, bağımsızlık yanlısı partiler kazanmıştı. Resmi olmayan sonuçlara göre, bağımsızlık yanlısı ittifak ve ayrılıkçı solcu bir parti, parlamentodaki 135 koltuktan 72'sini kazandı. İki bağımsızlık yanlısı partinin oluşturduğu "Junts per Si" (Hep Birlikte Evet'e) adlı ittifak, 4 milyon seçmenin yarısından biraz azının, 1,9 milyonunun oyunu aldı. Bu 62 sandalyeye denk geliyordu. İttifak, 10 sandalye kazanan ayrılıkçı aşırı sol CUP partisiyle koalisyon kurarsa, parlamentoda çoğunluğu elde ediyor. Bağımsızlık yanlıları 68 sandalyeye ulaşırlarsa tek taraflı olarak 18 ay içinde bağımsızlık ilan edebileceklerini söylemişlerdi.
Bölgedeki bağımsızlık yanlısı partiler seçimin 'fiili bir bağımsızlık referandumu' olduğunu savunuyor ve İspanya hükümetini resmi referandumun önünü kesmekle suçluyordu. Kasım 2014'te Katalonya'da düzenlenen ancak Madrid tarafından tanınmayan referandumdan bağımsızlığa 'Evet' oyu çıkmıştı.

Şimdi biraz ekonomi… Katalonya Özerk Bölgesinin 2014'te yarattığı milli gelir 200 milyar euro, Bölgenin İspanya milli geliri içindeki payı yüzde 19... Kişi başına düşen milli gelir 27 bin euro,  geçen yıl Katalonya'ya 16,8 milyon turist geldi, bölgenin toplam İspanyol ihracatındaki payı yüzde 25…

İspanya nasıl bir ülke…

Yazıya oturunca İspanya ile ilgili bilgilerimi sevgili dostum iktisatçı Mustafa Sönmez’den doğruladım. Aslında hikaye 35 senedir sürüyor. İspanya’da üç etnik grubun Basklıların, Katalanların ve Galiçyalıların talepleri söz konusuydu. Hem Bask ülkesi, hem Katalonya, İspanya’nın en zengin bölgeleri. Dolayısıyla az gelişmişlik, ekonomik mağduriyet filan söz konusu değil. Daha çok kimliklerle ilgili bir beklentileri vardı. İspanya, bunlara karşılık vermek üzere bir anayasa değişikliği yaptı ve sadece üç bölge değil, 17 özerk bölge kurdu. Ve nelerin yerelden, nelerin merkezden yönetileceğini anayasada iyice tarif etti.

İspanya’daki özerk bölgeler kendi ürettikleri vergilerin bir kısmını kendilerine alıkoyuyorlar. Ama orada çok da dikkatliler. Çünkü tamamen bölgelere bıraksa, Katalonya ve Bask bölgesi en zengin bölgeler olarak vergi gelirlerinin hepsini kurutacaklar. Buna karşın Granada özerk bölgesi çok fakir, işsizlik yüzde 30’larda… Dolayısıyla BASK ve Katalanlar gelir siyasetinde sosyal devlet gibi davranmaya dikkat ediyorlar. Eğitim konusunda merkezin etkisi çok az, savunmada bölgelerin kendi inisiyatifleri söz konusu. Ne üreteceğiz, nasıl üreteceğiz konusunda epey bir söz hakları var. Ama her konuda Madrid’e bilgi veriliyor. Bu sonuçlar hemen herkes gibi benim aklıma da Türkiye’nin Kürtlerini getirdi. Barselona’da olanlar, olması mümkün görülenler bir gün Türkiye’de de olur mu?

Biz de isteriz

Sıtkı Şükürer
dostumuz yazdı, eski Adalet Bakanlarından Hasan Denizkurdu bizim Ege TV’deki “Söz Meclisten İçeri” programında söyledi. “Kürtler demokratik özerklik ister ve alırsa biz Batı Anadolu’da, İzmir’de neden böyle bir şeyi istemeyelim ki… Şu da unutulmasın, sık sık duyduğunuz Almanya’daki eyaletler, İsviçre’deki komünler, Fransa’daki komünler hep demokratik özerk bölgeler… Özerklik, bazı ülkelerde eyalet adını alıyor, bazı ülkelerde kanton adını alıyor, bize en yakın olan İspanya’da ise özerk bölge adını alıyor. Dolayısıyla, demokratik özerkliği tek bir şablona indirgemek ve herhangi bir ülkeyi model alıp, onu uygulamaya kalkmak doğru değil...

Öyleyse tanımlayalım, kıyasıya özetle: Demokratik özerklik, merkezde yoğunlaşmış olan söz ve karar hakkını yerellere devretmek demek

Avrupa Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında gördü ki; Merkezin bu kadar güçlü olması, demokrasinin hayrına değildir. Bir ülke demokratikleşmeyi istiyorsa, merkezden yerele doğru yetki ve sorumluluğu vermek durumundadır.  Avrupa Birliği  çok önem veriyor merkezden yerele doğru yetki ve sorumlulukların dağıtılmasına.  AB bunu keyfinden istemiyor tabii ki, herkes farkında ki, bu bir siyasi istikrar da getiriyor. Refahı artırıyor… Aşırı merkezi olduğu takdirde temsil edilmeyen bir dizi kesimler (etnik, dinsel, cinsel vs.), yerele söz-karar hakkı tanındığı takdirde, en azından yerelde kendisini temsil imkanını buluyor ve bu sisteme bir istikrar sağlıyor.

AB’nin Yerel Yönetim Özerklik Şartı’na  Türkiye’nin de1992 yılında  belli çekincelerle “evet” dediği de unutulmasın… Çekinceleri kaldırsak, demokratik özerkliğe niyetlensek bu Anayasa değişikliği gerektiriyor. Anayasa’da, “milli güvenlik, dış politika gibi konular merkezden idare edilir ama şu tür şeyler de yerele bırakılır” şeklinde maddeler yer alması gerekiyor.  En önemli mesele vergiler nasıl toplanacak, nasıl dağıtılacak? Bunlara dair anayasada bilgi olması gerekiyor. Bölgelerin statülerinin olması gerekiyor. Ayrıca, her bölge nasıl şekillenecek, kendisini nasıl yönetecek? Kendi iç anayasasını yapıp, onaylatması gerekiyor.

Demokrasi, kitlelerin söz ve karar sahibi olmasıdır. Sadece beş yılda bir sandığa gidip oy atmak değildir. Yerelde kendi yaşadıklarıyla ilgili söz söylemesi, karar alması, süreçlere katılması, sonuçlarını denetlemesidir. Halbuki halk meclisleri, mahalle meclisleri, bölge meclisleri, belediye meclisleri üzerinden süreçlere katıldığı sürece esas o zaman doğrudan demokrasiden söz edebiliriz.

Buna Karadeniz’in de, Ege’nin de, İstanbul’un da ihtiyacı var. Her tür etnik mülahazadan, Kürt sorunundan, Alevi sorunundan vs.den bağımsız olarak Türkiye’nin merkezden yerele doğru yeni baştan bir idari yapılanmaya ihtiyacı var. Kalkınma Ajansları modeli sınırlar doğrudur… 81 ili 25-26 bölge altında toplamak, sonra bu bölgelerin yetki ve sorumluluklarının ne olacağına dair anayasada tadilat yapmak, ondan sonra bunun nasıl icra edileceğine dair bölgelerde yeni yönetimlere gitmek. Unutmayın toplanan vergilerin ancak yüzde 10’u yerel yönetimlere kullandırılıyor. Demokratik özerkliğin olduğu bölgelerde bu yüzde 70-80’e çıkıyor. Böyle bir ortamda Batı Anadolu’yu düşünebiliyor musunuz?
 
Elbette ki sanayileşme stratejimizi Ankara belirleyecek, kalkınma planını Ankara yazacak, orkestra şefi Ankara’da oturacak… Genel milletvekilleri orkestrayı oluşturacak… . Orkestra da demokratik bir şeklide oluşacak… Elbette sistem parlamenter olacak…
 
Burada HDP’liler en çok dikkat etmesi gerekenler. Bir kere “özerk Kürdistan”, “bağımsız Kürdistan” gibi lafları akıllarından çıkaracaklar. Bizim gibi demokratik özerklik esaslı bir Türkiye fikrine sıcak bakan insanlar bile “Kürdistan” lafını duyduk mu aklımıza doğrudan  Kürt milliyetçiliği- ayrımcılığı geliyor… Türkiye’nin daha demokrat bir ülke olması için etnik açıklamalardan uzaklaşmak şart.
 

Baştaki soruya cevap verelim öyleyse… Kimse aklına güzel ülkeyi bölmeyi getirmesin… İspanya bölünebilir ama biz bölünmeyiz… Demokratik demokratik yaşayalım…