GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
23 Eylül 2015 Çarşamba

Bayram güzeldir…

Dini bayramların hayatımızda ayrı bir yeri, özel bir derinliği var, hiç kuşkusuz… Hayat gailesi, günlük koşuşturmalar, kent yaşamının yorgunluğu derken; unuttuğumuz-atladığımız insan ilişkilerini hatırlamamıza vesile olmaları ise ayrı bir hoşluk… İhmal ettiğimiz aile bireylerinin gönlünü almak için de fevkalade güzel bir fırsat… Bütün iş, bu durumun farkında olup kıymetini bilmek… Ve bu incelikleri günümüzün 5-15 yaş arasındaki çocuklarına sosyal bir görev olarak aktarmak.
  
Bugün yeniden bir bayram heyecanı daha yaşanacak. Şeker Bayramı’ndan ayrılması için, eskilerin ‘Küçük Bayram’ dedikleri; ancak Medine’nin fethinden sonra dört gün olarak kutlanan Kurban Bayramı, Osmanlı kentlerinde de oldukça coşkulu yaşanır, görkemli kutlamalara sahne olurmuş. Hicri takvimin son ayı olan Zilhicce ayının 10. gününü izleyen dört gün boyunca kutlanıyor Kurban Bayramı… Ancak ‘Ay’ın doğuşuna göre, İslam dünyasında birer günlük değişiklikler de gösterebiliyor. Ayrıca bu bayramın Ramazan Bayramı’ndan ayrılan iki önemli yönü var. ‘Eyyam-ı nahr’ denilen günlerde kurban kesilmesi ve ekonomik durumu uygun olanların hac farizasını yerine getirmesi…

Tabii ki şimdilerde eski debdebeli kutlamalar yok… Bu debdebeli, şaşaalı kutlamalar (iyi ki) eskide kaldı; biz bugün duyarlı ve saygılı olalım yeter bence… Samimi ev ziyaretlerini, sevdiklerimize sıkı sıkı sarılmayı, büyüklerin ellerinden, küçüklerin yanaklarından içtenlikle öpmeyi unutmayalım. Unutturmayalım…

***

Mevlana Celaleddin Rûmî,
Mesnevî’de şöyle der: “Adam kurban kesti, ekmekler bağışladı; çünkü beklediği ay toz altından belirmişti.” (Mesnevi 6. S: 158-Beyit: 601.)
Anadolu’nun en eski ibadetlerinden biridir Kurban ve gelenekleri bin yıllardır sürmektedir. Önümüzdeki pazartesi günü de arife, salı günü Kurban Bayramı... Şimdilerde çoğunlukla dokuz günlük tatili konuşuyoruz, ama bu bayram da bir aile büyüğünün evinde toplanıp büyük bir sofranın başında olmayı hayal edenlerin sayısı az değildir. Çünkü kuşkusuz tatile ihtiyaç duyuyoruz bu koşturması bol hayatta; ama ailecek oturulan o muhteşem bayram sofralarının tadı da hiçbir şeyde yoktur. Bilen bilir, fazla söze ne hacet; yemekler mi daha lezzetli, sohbetler mi daha tatlı işin içinde çıkamazsınız.

Madem önümüzde Kurban bayramı var, o halde biraz konunun tarihçesini irdeleyelim. “Kurban (Kurbanın Kökenleri ve Anadolu’da Kurban Ritüelleri)” adında bir kitap hazırlayan Doç. Dr. Gürbüz Erginer, kurban olayının ilkel toplumlardan başlayarak tek tanrılı dinlere kadar tarihimizin önemli bir parçası olduğunu söylüyor. Antik dönemde insan toplulukları kurban ritüeline, gerek doğa olaylarını yatıştırmak, gerekse tanrılarına armağan sunmak için başvurmuşlar. Kurban edilenler insanlar ya da hayvanlar… Antropolojik araştırmaların yanı sıra yazılı kaynaklarda da bol bol karşımıza çıkar kurban… Hitit tabletlerinde, Mısır hiyerogliflerinde, Homeros’un ‘İlyada’ ve ‘Odysseia’ destanlarında da, ayrıntılı bilgiler buluruz, ‘kurban etme-kan aktma’ konusunda…
Peygamberler tarihi de bir insanın kurban edilmesiyle başlar. Kabil, kardeşi Habil’in sunduğu kurbanın tanrı katında daha makbul bulunmasını kaldıramaz ve kardeşini öldürür. Musevilerin kutsal kitabı Eski Ahit’te de sık sık rastlarız kurban etme-edilme hikâyelerine… Gürbüz Erginer, Tevrat’ta kurban olgusunun “tüm ayrıntılarıyla betimlenmiş” olduğuna dikkat çektikten sonra, şöyle devam eder:
“Neyin, ne zaman ve nasıl yapılması gerektiği; hangi hayvanların, hangi tür normların çiğnenmesi durumunda kurban edileceği; kurbanın yağından derisine, budundan kellesine tüm organlarının ve diğer kısımlarının ne tür işlemlere tabi tutulacağı en ince ayrıntılarına dek anlatılmıştır.”
Kuranı Kerim’de ise ‘kurban’ sözcüğü üç farklı yerde geçer. İlki, Âdem’in oğullarının anlatıldığı bölümdür. İkincisi bugün de ‘Kurban Bayramı’nı kutlamamıza vesile olan Hz. İbrahim ve oğlunun öyküsüdür. Son olarak da ‘Hacc Suresi’nde geçer kurban sözcüğü… Bu surede kurban etiyle yoksulların doyurulmasına da atıf yapılır. Aynı surede, “İşte kurbanlık deve ve sığırları Allah’ın size olan nişanelerinden kıldık. Onlara sizin için hayır vardır. Bağlı halde keserken üzerlerine Allah’ın adını anın… Şükredersiniz diye onları böylece sizin buyruğunuza verdik” diye buyrulur. Ve sure şöyle devam eder: “Bu hayvanların ne etleri ve ne de kanları Allah’a ulaşacaktır. Allah’a ulaşacak olan ancak sizin O’nun için yaptığınız gösterişten uzak amel ve ibadettir. Size doğru yolu gösterdiğinden, Allah’ı yüceltmeniz için onları böylece sizin buyruğunuza vermiştir.” (Kuran, Hacc-22/36-37)

Bayram sabahının lezzetleri…

İslamiyet’in Anadolu’da yaygınlaşmasından sonra, kurbanla ilgili gelenekler de yerleşmiştir. Nevin Halıcı hocamız araştırmalarında şöyle der: “Bir kere kurbana edilecek hayvana kurban denmez, o ‘Mübarek’ olarak adlandırılır. Saygıyla ‘Mübareğin başını, paçalarını temizledim.’ gibi ifadeler kullanılır. Ayrıca kurban sahibi, kurbanın mutlaka başından yiyecektir; çünkü kurban sahibi Sırat Köprüsü’nden kurbanın sırtında geçecektir; bu yüzden başsız kurban olamaz. Kurbanın dilini konuşmayan çocuklara yedirirler, çabuk konuşsun diye… Veya normal çocuklara yedirirler ki, konuşkan ve dilbaz olsun diye… Yürüyemeyen çocuklara mübareğin paçalarını yedirirler, bir an önce yürüsün diye… Zeki olsun diye de kurbanın beyninden çocuklara tattırırlar. Anadolu’da evde nişanlı kız varsa, erkek tarafı mutlaka gelin kıza hediye olarak süslü-püslü bir koç gönderir. Koç yazmalarla süslenebildiği kadar süslenip püslenir. Boynuzlarına varlığa göre bilezikler ya da alnının ortasına bir beşibirlik veya altın takılır; bir tepsi baklava ve hediyelerle kız evine götürülür. Kız evi de kurban etiyle mükellef bir sofra hazırlayarak erkek tarafını davet eder. Baklava tepsisini ise boş göndermez, bir tatlı ve çeşitli hediyelerle geri gönderir.”

Kurban Bayramı, yemek ritüelleri bakımından da ayrıcalıklıdır. Öncesinde tatlı dışında yemek hazırlanmaz. Çünkü kurban kesilecek, belli bir oranda yoksullara dağıtıldıktan sonra, dört gün boyunca kurban eti yenecektir. Bayram sabahının kahvaltısına sakatatlar yetiştirilir; özellikle de ciğer kavurma pek sevilir. Kurban kesen kişi, oruç tutar ve orucunu da kurbanın böbreği ile açar. Kurbanın et kadar sert olmayan organları, yani ciğeri, yüreği ve böbreği ızgara yapılır ya da küçük kuşbaşı doğranarak kavurma olarak hazırlanır ve kahvaltıya çıkarılır. İstenirse karın zarı (gömleği) ve bumbarı temizlenerek sacda ya da ızgarada pişirilir. Daha sonra kalan etler külbastılık dövülerek öğlen yemeğine hazır edilir. Kelle, paça gibi organlar ütülenir (ateşe tutulup tüyleri yok edilir) ve bir but etle hemen kaynamaya konur ki, akşam sofrasına yetişsin.  
Bayram sofralarında, yemeklerin lezzeti ile hep birlikte muhabbetin tadı birbirine karışır. Büyük sofralarda yemek yemenin keyfini de insan, ancak yalnız başına masaya oturunca anlar. Önünüzde bir ziyafet sofrası da olsa, yemek yemenin keyfi eş-dostla, akraba ve sevdiklerimizle çıkar.

Efendim, galiba bu bayram da, yemeklerden çok bir arada olmanın tadını çıkarmamız gerekecek. Bayramların eski tadı olmadığı kesin, bari ağzımızın tadı eksik olmasın… Bayramınız kutlu olsun efendim…


NOT: İzmir’in eski bayram gelenekleri-görenekleri üzerine bildiklerinizi bizimle paylaşırsanız gelecek nesillere de bilgi taşımış oluruz.