GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
13 Mart 2024 Çarşamba

Babadan evlada son mektup!

Başkent Ankara’da…

Buz gibi soğuk bir gün…

Saatler…

Öğleden sonrayı gösteriyor…

Takvimlere bakarsanız…

Bugünlerden…

Yaklaşık…

Bir yıl, üç ay önce…

O gün…

Akıllarda hep “30 Aralık 2022” olarak kalacak…

***

Ankara Çankaya’nın…

Kızılırmak Mahallesi…

Ülkü Ocakları Başkanı ve akademisyen Sinan Ateş…

Akrabası Selman Bozkurt’la…

Ofisinden çıkıyor…

Daha birkaç adım yürümeden…

Tenha sokaktaki çöp konteynerinin arkasına saklanmış…

Motosikletli katilin…

Kurşun yağmuruna tutuluyorlar…

Sanki bir suikast filmi gibi…

Beş mermi Sinan Ateş’e isabet ediyor…

Bir kurşun da…

Selman Bozkurt’un omzuna saplanıyor…

Sinan Ateş ağır yaralı…

Beş kurşunun; biri çenesinden girip başının üstünden…

Biri karnının solundan girip belinden çıkıyor…

Sol kasığından giren iki kurşundan biri bulunuyor…

Diğeri bulunamıyor…

Kurtaramıyorlar…

Sinan Ateş, o sırada 38 yaşındaydı…

Ayşe Ateş ile evliydi...

Bengisu ve Banuçiçek adında iki kız çocukları vardı…

***

O suikast aylardır konuşuluyor…

Neredeyse…

Aradan 500 gün geçti…

Gözaltına alınanlar… Serbest kalanlar… Tutuklananlar… Değişen savcılar… Ve daha neler neler…

***

Sinan Ateş’in acılı eşi…

Ayşe Ateş

Geçtiğimiz yıl, yaşananları, acısını, duygularını…

Bir kitapta bir araya getirdi…

Yazdığı kitaba…

“Sinan Ateş / Yaşar Hatıralarda”

Adını yakıştırdı…

Evlat acısıyla kavrulan kayınpederi Musa Ateş için de…

Evladını ansın diye…

Çok özel bir sayfa ayırdı…

O sırada 65 yaşında olan Baba Musa…

Evlat acısı yaşayan…

Ne var ki…

Uzayan davalara rağmen…

Bir türlü adaletin yerine gelmediğini gören bir baba…

Büyük acısını…

“İbretlik olsun” diye…

Ak kağıtların üstüne şöyle döktü:

 

Ben Sinan’a ömrümde bir fiske vurmadım…

Her nazını çektiğim, her sıkıntısına katlandığım kıymetlimi…

Ellerimle toprağa verdim…

Dokunmaya kıyamadığım evladıma kıydılar!

Neden?

Aklım almıyor…

Yahu herkesin iyi şeyler söylediği Sinan…

Kime ne kötülük yapacak ki onu öldürecekler!

Karıncayı incitmeyen evladım…

Öldürülmeyi hak edecek ne yapmış?

1980’den önce yanımda arkadaşım şehit edildi, ben yaralandım…

Zor günlerdi; keşke yaşanmasaydı...

O zaman silahlar konuşuyordu, şimdi kafalar konuşuyor…

Peki, oğlumu düşman belleyenler kimlerdi?

Benim oğlumu daha kafalı, daha zeki diye mi şehit ettiler?

Sinan ağzına sigara koymazdı…

Diyorlar ki uyuşturucu satan bir torbacı Sinan’ı vurmuş…

Oğlumun torbacılarla ne işi olacak?

Sinan, böylelerine selam bile vermezdi…

Oğlum Türk milliyetçisiydi…

Ömrümüzü adadığımız ülkücü harekete başkan oldu…

Her sohbeti parti, ocak, Türk milleti ve Müslümanlık idi…

Demek ki, Sinan’ı şehit edenler…

Partiye, ocağa, Türk milletine ve Müslümanlığa düşman…

Kim bunlar?

1980 öncesi kendimizi en güvenli hissettiğimiz zamanlar…

Cuma vakitleriydi…

Sinan’ı şehit edenler nasıl insanlar ki…

Cuma namazından çıkan evladımı vuruyorlar?

Filistinli Müslümanları…

Cuma namazından çıkışta şehit eden İsrail askerlerinden…

Bunların farkı ne?

Oğlumu kameraların önünde şehit ettiler…

Ankara’nın merkezinde şehit ettiler…

Ülkü Ocakları Genel Başkanı’nı kim hangi suretle şehit edebilir?

Ülkücüler buna nasıl sessiz kalabilir?

Peki devletimiz nerede?

Neden Sinan’ı vurdurtanlar tutuklanmıyor?

Bu kadar insanı…

Bir torbacının bir araya getirdiğine devletimiz inanıyor mu?

Sinan’ın mahkemesi neden hâlâ başlamadı?

Facebook’ta benim fotoğrafımla birlikte yazılan…

Bir yazı gösterdiler. (Firavun’a karşı olmak yetmez, Musa’nın yanında olmak gerekir) yazıyordu…

Çok doğru...

Ben Musa Ateş…

Oğlumun katillerini içinizden kazımanız yetmez…

Benim yanımda olun…

Benim evladım Ülkü Ocakları Genel Başkanıydı…

Oğlumu şehit ettiler…

Benim oğlumu bile şehit ediyorlarsa sizin oğlunuza kimse acımaz!”

***

Bir babanın…

Kahreden iç döküşü…

Şimdi gelininin kitabındaki sayfalarda sonsuza kadar yaşayacak…

Ve…

Siz bu satırları okurken…

Bursa’da yaşayan o acılı babanın kalbi…

Daha fazla dayanamadı…

64 yaşındaki Musa Ateş…

Önceki akşam sahura kalktıktan sonra fenalaştı…

Kalp krizi geçiriyordu…

Doktorlar kurtaramadılar…

Dün…

Oğlunun yanına toprağa verildi…

***

Bitiriyoruz…

Bebişler hariç herkes bilir…

Neyi biliriz?

Aydınlığa kavuşamayan cinayetlerin…

Başta hayatını kaybedenin ailesini kahreder…

Özellikle de…
“Geç gelen adalet”in…

Vatan’a, millete…

Beş kuruşluk hayrı olmaz…

Dedikodular…

Gerçeklerin yerini alır…

Katiller ellerini kollarını sallayarak dolaşırlar…

Çünkü…

“Geç gelen adalet, adalet değil ancak ve ancak zulümdür!”

Hak yerini vaktinde bulamazsa…

Gerçekten zulüm(*) başlar…

Hele hele…

Onca zaman zarfında hakka isabet eden bir kararın çıkmaması…

Zulüm üzerine zulümdür…

Böyle bir ülke mi olalım?

Nokta…

(*) Zulüm: Güçlü bir kimsenin yasaya ve vicdana aykırı olarak başkasına yaptığı kötü, acımasız, kıyıcı davranış, işkence…

Hamiş: Terörizmle, misyonerlikle suçlandı Türkan Saylan... 18 aylık yargılama süresince karalama kampanyalarında çirkin bir şekilde yıpratıldı... Kısacası, peşinen suçlu ilan edildi… Ancak 18 ay süren yargılama sonunda suçsuzluğu ortaya çıktı ve aklandı… Bu karar kendisine bildirilemedi bile, çünkü kansere yenilerek bu dünyadan göçmüştü Türkan Saylan... / Meliha Ünlü  - Polis Akademisi  Emekli Öğretim Üyesi…”

Sonsöz: “İlahi adalette zaman aşımı yoktur… O, bir gün mutlaka tecelli edecektir… / Anonim…)