GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
5 Mayıs 2022 Perşembe

Anadolu’nun Bahar-Yaz Coşkusu: Hıdırellez…

Bu akşam kutlayacağımız Hıdırellez artık dünyanın da bildiği bir bayram… Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) 2017'de Hıdırellez'i 'İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi'ne kaydetti. UNESCO belgesinde, 'Bahar Kutlaması' olarak tanımlanan 'Hıdırellez'in Kuzey Makedonya ve Türkiye tarafından aday gösterildiği ve Türkiye'de bu bayramın "Hıdırellez, Hızır-İlyas, Ederlezi, Kakava, Haftamal, Eğrilce, Eğrice" adlarıyla kutlandığı belirtiliyor.

Belgede, "Hıdırellez" kelimesinin "Hıdır" ve "İlyas" kelimelerinden türetildiği ve her yıl 6 Mayıs'ta yeryüzünde buluşan, toprağı ve suyu koruyan, insanlara yardım eden kutsal kişiler olduklarına inanılıyor.

Bugün aslında Hıdırellez üzerine bir şey yazmaya niyetim yoktu. Ama sosyal medyadaki ağır saçmalıkları okuyunca vaz geçip yazmaya karar verdim.

Hıdırellez'in kökeni hakkında farklı disiplinler farklı yorumlar getiriyorlar... Bunlardan bazıları Hıdırellez'in Mezopotamya ile Anadolu kültürlerine ait olduğu; bazıları ise İslamiyet öncesi Orta Asya Türk kültür ve inançlarına ait olduğu yolundadır.

İonya Mitolojisinde Antik Anadolu'da 2500 yıl öncesinde de, bahar bayramı kutlanmaktadır. Adına Metropolis’te  kent kurulmuş olan Demeter adındaki bereket tanrıçası ile kızı Persefone’nin yeraltı Tanrısı Hades’in kötü planları doğrultusunda ayrı düşmeleri ve Tanrılar kralı Zeus’un ödüllendirmesi üzerine yılda bir defa buluşmalarına bağlı olarak tabiatın canlanıp, bereketlendiği ve dileklerin kabul edildiği düşünülmektedir.

Bu inançla beraber Sicilya ovalarında, Girit’te, Trakya ve Peloponnesos’ta Demeter’e tapınmak için bahar şölenleri yapılmıştır

Roma mitolojisine baktığımızda ise Mars, önce bir tarım tanrısıyken daha sonra tarım toplumundan savaşçı topluma geçen Romalılar tarafından savaş tanrısı olarak nitelendirilmiştir. Bu nedenle tüm Roma İmparatorluğu ülkelerinde, bahar mevsimi gelince mart ayında başlayıp mayıs sonuna kadar süren şölenler düzenlenmiştir.

Mayıs’ta bahar festivallerinin düzenlenmesi ve baharın gelişinin kutlanarak, bayram öncesinde veya bayram sabahı yeşil dalların ve çiçeklerin toplanması bu bilgiyi doğrular niteliktedir. Gençler arasından bir Bahar Kraliçesi seçilerek kraliçenin çiçek toplayarak evleri dolaşması ve bahar şenlikleri için yardım toplaması, ağaçların süslenerek etrafında dans edilmesi söz konusudur. Bütün bu yapılanlarla, hazırlanan oyunlarla, insanlara, bitkilere ve hayvanlara yeni bir hayatın ve bereketin bağışlanması istenmiştir.

Hristiyanların İsa’nın ölüp dirildiği gün adına yaptıkları dinî bayram olarak form değiştiren Paskalya bayramı menşei bakımından, eski insanların tabiata taptıkları çağdaki evrensel yaz bayramının devamı niteliğindedir. Bu bayramın milattan önce 3. bindeki göçebe ve Yahudi kavmin “Pesah” adını verdiğini biliyoruz. Bu bayram daha sonraları Yahudilerin Mısır’dan çıkışının şükranı olarak dinî bayram sıfatını kazansa da menşeinde “kışın ölüp ilkbaharda dirilen neşv ü nema tanrısı” şerefine yapılan bir bayramdır.

Hıdırellez Çingene dünyasında başka bir ada dönüşür: Kakava! Edirne’de Romanların her yıl 5 Mayıs akşamı Sarayiçi meydanında büyük bir ateş yakılmasıyla başlattıkları coşkulu bahar bayramlarından biri Kakava’dır. Ateşin üzerinden dilek tutulup atlanılmasıyla başlanan şenlikte, çalgıcılar eşliğinde oyunlar oynandığı gibi kova içine atılan kişisel eşyaların sahiplerine mâniler okunur. 6 Mayıs sabahı akarsuya girme ya da akarsudan alınan suya çiçek ve taş atarak yüzünü yıkayıp şifa bulma gibi ritüellerin yer aldığı ve İderlez, Ederlez ya da Ederlezi olarak da adlandırılan bu şenliğin kökenleri üzerine baskın olan görüşlerden biri ritüelin kökenini Çingene mitolojisine dayandırırken, ikinci görüş Edirne’nin fetih günleri için geçmişte düzenlenmiş, ancak günümüzde unutulmuş olan eski bayramları esas alır.  Daha geniş coğrafyalara yayıldıkça Kakava geleneğinin yeni  figür ve inançlarla zenginleştiğini, Anadolu’da da Hızır-İlyas gününün, bu bahar ayinine eklenerek genişlediğini Kakava ve Hıdırellez etrafında oluşan ritüel ve inanışların ortaklılıklarına bağlı olarak söylemek mümkündür.

6 Mayıs Hristiyanlarca da baharın ve tabiatın uyanmasının ilk günü olarak kabul edilir. Bu günü Ortodokslar Aya-Yorgi  Katolikler de St. Georges günü olarak  kutlarlar. Bu gün, Avrupa’nın büyük bir kısmının bahar başı günüdür. Romalılar devrinde Pales ismiyle çoban bayramı olarak kutlanan, kötü ruhların geleceği inancıyla onlara karşı korunma günü olarak görülen bu gün, hayvanlara ve diğer canlılara sağlık temennisinde bulunma, sabahleyin kendilerini ve hayvanlarını yıkama ve kadınların yapacağı işleri yasak kılma gibi bazı ritüelleri bünyesinde barındırmaktadır

Hıdırellez’de Türklerin tarihlerinde geniş yer tutan bahar şenliklerinin izlerine rastlamak mümkündür. Bahar bayramları içinde yer alan Hıdırellez’in kökeni üzerine bilim insanları Türklerin Anadolu’ya geldiklerinde, mayısın ilk haftasında kutlaya-geldikleri bir şenliği beraberinde getirdiğini, İran sahası ve Anadolu’ya geldiklerinde buna yakın bir tarihte başkalarının da şenlik yaptığını gördüklerini ifade eder. Kalede oturan, oturması zaruri olan Türkler, mayıs ayındaki şenliklerini de yapmak istemişlerdir. Fakat kaledeki görevleri sebebiyle, fazla uzağa da gidememekle birlikte kaleyi gören bir yerde şenlik yapmaya başlamışlardır.

Hristiyan-Gagavuz Türklerinde Hıdırellez, Paskalya’dan daha önemli görülmüştür. Gençlik-çiçek bayramı olarak geçen bu bayramda ilkbaharın ilk kuzusunun kesildiği ve kesilen kuzunun kanının atılmadığı ifade edilmiştir. Adlandırma noktasında zaman zaman ortaklıkların görüldüğü bu bayrama Tebriz bölgesindeki Kırklar adını taşıyan Türk aşireti ise “Nebi Bayramı” demektedir. Hoy-Riyaziye civarındaki Karakoyunlu Türkmenleri de o gece tarlalarına gitmekte ve kestikleri kurbanların kanlarını toprağa saçmaktadırlar. Bu gelenek bugün Kars'ın bazı yerlerinde de örneğin Boğatepe'de sürmektedir.

Tatar Türk topluluklarının Hıdır-Nebî bayramını “Beyaz” adı ile anmakta ve bu bayramı Haziran ilk günlerinde kutlar. Tatar Türk gruplarının perşembeyi cumaya bağlayan gece beyaz bir örtü üzerine un serperek çıkan izlere bağlı Hıdır’ın eve gelip gelmediği hakkında hüküm yürüttüklerini ifade eder. Eğer at nalına benzer bir ize rastlanırsa bu undan derhal bir ekmek yapılarak yenmekte ve dağıtılmaktadır. Bu ekmek Anadolu’da “köme, kömeç, kömme”, olarak bilinirken Tebriz çevresinde “girde” adını taşımaktadır.

Ve İzmir… Daha önce de yazmıştım: Bizim çocukluğumuzda denize atılan dileklere 'martaval' denirdi. Biraz fazla konuşana, olur olmaz atıp tutana da 'martavalcı'... Hayallerin Hıdırellez'deki adıydı kısaca martaval. Öyle ya, ya tutarsa!

Bu eğlenceli süreç beslenme kültürü açısından da hayli ilginç geleneklere sahiptir. Örneğin, Kütahya'nın Tavşanlı İlçesi'nde yaşayan Karakeçili Yörükleri, bu Hıdırellez'de de buğday tarlalarından topladıkları çiğ taneciklerle sütlerini mayaladılar ve binlerce yıldır olduğu gibi yine şaşmadı ve sütleri yoğurt oldu. Bolu'nun Seben İlçesi'nde, Balıkesir Susurluk'ta ve Göynük'te de yaşıyor bu gelenek. Tahmin edeceğiniz gibi, işin bilimsel bir yanı da var. Mayıs ayının ilk haftasında, bitkilerin yapraklarındaki çiy damlalarında oluşan mantarlar bu mayanın kaynağı... Göynük'te süt yoğurt olursa, bu yoğurttan birer parmak alınarak diğer yiyeceklere de sürülüyor. Eğer ki maya tutarsa, Hızır oraya uğramış sayılıyor ve tüm yılın bolluk içinde geçeceğine inanılıyor.