GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
14 Nisan 2010 Çarşamba

AB’’li ol(a)madık, Arabic olduk!

Kısaca AB diyoruz. Türkiye’’nin yarım asırlık serüvenine.
50’’nin üzerinde hükümet ve başbakan gördü.
Alacaklar, almayacaklar diye papatya falına döndü çoğu zaman.
Artık doğal ömrünü tamamladı bu serüven’…’¶
Dahası biz AB’’ye girmeden AB diye bir şey kalmadı aslında.
Anlı şanlı Avrupa can çekişiyor. Global kriz, kapitalist mantık ağır gedikler açtı surlarında.  
Yaramaz çocukları Yunanistan’’ın bile karnını doyuramadılar, yalnız bıraktılar son süreçte.
Çünkü, koyun can derdinde, kelin ilacı ise çoktan tükendi’…
 **
Muhteşem Avrupa, ’‘pis/barbar’’ Türkleri bağrına basmadı.
Bugün ’‘gelin’’ dese de bağır diye bir şey kalmadı.
Hamdolsun, basiret sahibi bir başbakan tarafından idare ediliyoruz.
Dostum Berlusconi, Dostum Karamannis sedalarıyla geçirilen beş yılın sonunda rotayı 180 derece değiştirdi bizim Tayyip!
Ne zaman?
Davos’’ta’… İki yıl önce.
One Minute diyerek kükrediğinde hedefinde sadece İsrailli Peres yoktu.
Komple bir batı medeniyeti vardı bir bakıma.  
’‘Daha da gelmem’’ derken sadece Davos’’u kast etmiyordu.
Kılı kırk yaran, ipe un seren AB’’ye de ’‘One Minute’’ demişti bir bakıma.  
**
Bir AB serüvenimiz daha böylece sona eriyordu. Ama mutlu son değildi bu.
İsrail gibi ’‘küçük dev adama’’ karşı açılmış bayrak, Türkiye’’nin rotasını 180 derece çevirmeye yetiyordu.  
Arap topraklarında One Minute türküleri yakılıyor, Erdoğan adına şiirler, şarkılar yazılıyor, methiyeler düzülüyordu.   
Minyeli Abdullah’’ın da katkılarıyla harekete geçildi.
Hedef yine AB idi’…
Ama bu kez A, Avrupa değildi.  
Avrupa’’nın yerini Arap almış, Birlik yerinde kalmıştı.
Resmen deklare edilmese de Türkiye Arap Birliği’’ne doğru uygun adım marşla ilerliyordu. Dünyanın sildiği Suriye ile vizeler kaldırılıyor, yıllarca ablukada tutulan Libya Lideri Kaddafi’’nin çadırında One Minute türküleri söyleniyordu.
Minyeli Abdullah kanadı, Ürdün, Arabistan cephesini çözüyor, Arap parası ekonominin can damarı oluyordu.
Türk-Telekom Araba veriliyor, vizesiz geçiş hakkıyla iş adamlarımız Arap topraklarında cirit atıyordu. Eski Osmanlı haritası çaktırmadan işlevsel hale getiriliyordu bir bakıma.
Tabii ki, ABD ihmal edilmiyor, 17. kez ziyaret edilerek, gönlü alınıyordu.
 
Sözün özü, bir AB gitmiş, bir AB gelmişti.
Şimdi diyeceksiniz ki nereden icap etti bu dış politika yazısı? Konunun uzmanları dururken hem de’…
Aslında 4 ay önceydi. İzmirli işadamlarıyla gittiğimiz Suriye gezisinin ilk dakikalarıydı hatta.
Gecenin karanlığında indik Şam’’a’… Yaklaşık 40 kişiyiz.
’‘Hazır vize-mize kalkmışken, sağlam bir iş tutarız’’ umuduyla yola çıkan İzmirlilerle Şam’’dayız.
Ortalıkta ağır bir koku’… Havalimanından kendinizi derhal dışarı atmak isteyeceğiniz cinsten bir koku’…
Üç adet çıkış noktası var.
Pasaportları çıkardık.
Birinde Surii yazısı’…
Suriye vatandaşları kullanıyor.
Vızır vızır işliyor, pasaportunu gösteren geçiyor.
Diğerinde Arabic yazıyor.
Arap ülkelerine mensup vatandaşların kapısı’…
Onlar da Suriyeli ırktaşları gibi hızlıca çıkıyorlar.
Üçüncü kapıda Foregien yazısı asılı.
İngilizcesi kıt olanlar için ’‘yabancı’’ demek’…
Haklı olarak bu kapıda bekliyoruz. Gecenin saat ikisi’…
Bizim kuyruk bir türlü ilerlemiyor. Pasaport görevlileri her herkesi 5’’er, 10’’ar dakika bekletiyor.
Kokudan burnumuzun direği kırılacak, yorgunluktan ayaklarımıza kara sular inmiş durumda.
Pasaport görevlileri desen, o saatte ayakta uyuyorlar.
Sanıyorum 10-15 kişi geçtikten sonra biri uyardı.
’‘Yanlış kapıdasınız. Arabic’’e geçin’’ dedi.  
Biraz şaşırsak da dediğini yaptık.
Mühürler tıkır tıkır basıldı, kısa sürede işlemlerimiz bitti.
Arabic yazısının esrarı, ’‘vizesiz geçiş’’ demekmiş meğerse.  
Ve Suriye’’nin vize uygulamadığı tek millet Araplardan sonra Türklermiş.  
Hamdolsun Araplık mertebesine ulaşmışız sonunda.
İşte orada karar vermiştim bu satırları kaleme almaya’…
Tam 4 ay önceydi.
Yarım asrı aşkın süre AB kapısında bekletilen Türklerin, Suriye Kapısı’’nda Arap muamelesi görmesi bunları düşündürttü bana.
Şimdi siz söyleyin. Haksız mıyım?