GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Fikret İLKİZ
YAZARLAR
19 Ocak 2010 Salı

''Katiller kazandı. Biz kaybettik. Kutlu olsun’…''

Daha fazla tahammül edemediğim halde haberlerde sürekli gördüğüm Ağca’’ya bakmak zorunda mıyım? Neden sürekli ekranlara ve haberlere çıkarıyorsunuz? Mutlaka, haber midir? Bu kadar çok haber yapmanın nedeni benim merakımdan mıdır? Eğer öyle düşünüyorsanız fevkalade yanılıyorsunuz’…’¶
 
01.02.2010 tarihinde Abdi İpekçi’’yi bu kadar çok ’“haber’” yapacak mısınız? 
 
Mehmet Ali Ağca 01.02.1979 tarihinde Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürü Abdi İpekçi'yi taammüden öldürmek suçundan Askeri Yargıtay 1. Dairesinin 20.08.1980 tarih, 1980/279’–290 sayılı ilamı ile onanan İstanbul Sıkıyönetim Askeri Mahkemesinin 28.04.1980 gün, 1980/418’–207 sayılı kararı ile idam cezasına mahkûm edildi.
 
Hükümlü bu suçtan 25.06.1979 tarihinde gözaltına alındı. 11.07.1979 tarihinde tutuklandı, hüküm kesinleşmeden önce 25.11.1979 tarihinde tutuklu bulunduğu Maltepe Askeri Cezaevinden firar edip yurt dışına kaçtı.  03.04.1979 tarihinde gerçekleştirdiği iki ayrı silahlı gasp eylemlerinden dolayı, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 04.04.2001 tarih, 2001/2559’–4482 sayılı ilamı ile onanan Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkeme'sinin 18.12.2000 tarih, 2000/186’–319 sayılı kararıyla toplam (içtimaen) 36 yıl ağır hapis cezasıyla cezalandırıldı.  
 
13.05.1981 tarihinde, Vatikan Devlet Başkanı Papa II. Jean Paul’’e karşı giriştiği suikast eyleminden ötürü yargılanıp ömür boyu ağır hapse mahkûm edildi. Bu cezasını çekerken 13.06.2000 yılında, cezası tutuklu kaldığı süreye indirilerek affedilip Türkiye’’ye iade edildi. 14.06.2004 tarihinde cezaevine kondu. Ancak bu suçtan dolayı Türkiye’’de verilen bir cezası bulunmuyor.  
 
Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 08.11.2004 gün 2004/323’–346 sayılı kararı ile Türkiye'de işlemiş olduğu suçlardan verilen cezaların içtimaı sonucu 36 yıl ağır hapis cezasının 18 ay geceli gündüzlü hücrede tecrit edilmek suretiyle müebbet ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına 4771 sayılı Yasa hükümlerine göre karar verildi. Cezası infaz edildi.
 
Mehmet Ali Ağca 18.01.2010 Pazartesi günü tahliye oldu.
 
Bu pazartesi, on yıl öncesini ve Abdi İpekçi’’nin kızı Nüket İzet İpekçi’’yi anımsadım’… Tekrar yazıyorum.
 
Gazeteci Abdi İpekçi’’nin öldürülmesinden 20 yıl sonra suskunluğunu bozarak 1999 yılı Şubat ayının ilk günü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nde düzenlenen toplantıda konuşma yapan İpekçi’’nin kızı Nüket İzet İpekçi; 
 
’“Biz birbirini bilen kişiler, belli cinayet günlerinde bir araya toplanıp birbirimize hep bildiğimiz sözleri, duyguları, temennileri tekrarlıyoruz. Ve orada kalakalıyoruz. Bazen kendimizi güçlü kılmak için, öldürttürülmüş ölülerimiz için, karanlığa karşı ıslık çalarcasına "ölümsüzleşti" diyoruz. Bir daha onlara asla sarılamayacağımızı, asla konuşamayacağımızı bile bile "ölümsüzleşti" diyoruz. Benim bu lafa ne dilim ne de gönlüm varıyor...’”  demişti.
 
Bu ’“anma’” toplantısında çok az kişiye Nüket İzet İpekçi şöyle seslenmişti:   
 
’“Simgeler ediniyoruz, ölülerimizi nesneleştiriyoruz, ritüeller geliştiriyoruz. Onlara dayanıp ferahlıyoruz, görevlerimizi yerine getirme duyguları yaşıyoruz. Kurşunlanmış, bombalanmış, yakılmış, dövülmüş cesetlerden uzaklaşıyoruz, olaya şıklık, yumuşaklık katıyoruz. Hukuka, adalete ulaşamadıkça bunlara daha fazla sarılıyoruz. Ne kadar aciz, ne kadar çaresiz ve ne kadar azız aslında. Cinayet işleyen güç karşısında ne kadar dağınık, kopuk ve soyut duruyoruz. Katillerin sergiledikleri dayanışmadan, süreklilikten ne kadar da uzaktayız. Onlar her gün, her an yıllardır büyük bir çaba ve dayanışma içindeyken, biz sadece, ölüm yıldönümlerinde ölüm haftalarında bir araya gelip bu meselelerden söz ediyoruz.’” (Cumhuriyet Dergi. 7.2.1999 - Sayı 672. Sayfa 6’–7.)       
 
Nüket İzet İpekçi’’nin ’“anma’” toplantısındaki bu sözlerini hiç unutmadım.  
 
1999 yılıydı. Abdi İpekçi’’nin öldürülmesinin üzerinden yirmi yıl geçmişti. ’“Katiller kazandı. Biz kaybettik’”. ’“Kutlu Olsun.’” dedi ve şöyle devam etti:   
 
’“Ey katiller, tetikçiler ve onların işverenleri
Yirminci yılınız kutlu olsun. Halen zafer sizindir.
Yirmi yıldır biz aşağıdayız, siz yukarıda
Yirmi yıldır biz merak ettik, siz merak ettirdiniz, "sır" dediniz.
Yirmi yıldır biz kaybettik, hep kaybettik.
Siz kazandınız.
Biz, yirmi yıldır süren bir adalet arayışının, kaybedenler tarafındayız.
"Adaletimiz utansın!" diyebilirdik belki ama biz de utanıyoruz fena halde.
Ben çok utanıyorum.
Bu durumda kalakaldığım için, bir katkıda bulunamadığım için.’”
 
Otuz yıl doldu. ’“Otuzuncu yılınız kutlu olsun’” demeliyiz belki de’… 
 
20 yıl dolduğunda, on yıl önce bakın nasıl seslenmişti ’“onlara’” İpekçi’…
 
’“Bizleri, milletimizi, vatanımızı sizler temsil ediyorsunuz.
Artık oralarda sizlerin adlarıyla anılıyoruz biz milletçe.
Örneğin, ben babamı bir yabancıya anlatacak olsam,
Hani sizin bir Papanız var ya, hani onu öldürmeye kalkışan bir adam var ya, işte o adam, o aynı adam, benim babamın olayına bulaşan, onu öldürme işine karışan, başkişilerden biridir diye başlıyorum, babamı anlatmaya, şıp diye tanıyıveriyorlar:
Babamı değil tabii, Papa'yı yaralayan Türk'ü tanıyorlar.
Hep sizsiniz kazanan, en büyük sizsiniz,
Katıldığımız duruşmalardaki tahliyelerinizde taraftarlarınız, yandaşlarınız, hemşerilerinizle
Üstün olan, baskın olan hep sizdiniz.
Siz hep kazandınız. Hem güçlü, hem öfkeliydiniz.
Alaycılarınız da vardı aranızda
Bize kızdınız, ne cüretle müdahil olduk diye, sizi rahatsız etmenin ne alemi var diye, öfkelendiniz bize, size, ailenize sanki birden biz musallat olmuşuz gibi bir duyguya kapıldınız.
Siz öldürdünüz, yurtseverler olarak yurtdışlarına gittiniz
Biz mezar başlarına, anma toplantılarına gittik.’” (’…)
 
Hukuk, işe yaramadı. Gazeteci cinayetleri aydınlanmadı.
 
’“Çatlı’’nın olduğu her yerde Çelik; Çelik’’in bulunduğu her eylemde Ağca ve Şener’’ de bulunurlar. Bu gün Çatlı kaçırıldı; yarın da bakarsınız Ağca kaçırılır! Çatlı, hiç kuşku yok, İsviçre’’deki cezaevinde yine bir örgüt tarafından kaçırılmıştır. Bu örgüt, bu günlerde Avrupa’’da ve Türkiye’’de büyük yankılar yapacak yeni cinayetler işleyebilir. İpekçi cinayeti zamanında aydınlansaydı, birçok olay da kendiliğinden gün ışığına çıkacaktı. Başta basın olarak bizler bu konularda görevimizi yaptık mı? Ne acı ki hayır yapmadık, çoğumuz kayıtsız kaldık; cinayeti aydınlatmaya çalışanlar da ilkel saldırılarla, sövgülerle ve karalamalarla karşılaştılar! Birtakım karanlık çevreler, İpekçi cinayetinin aydınlanmasını istemediler. Niçin acaba’” (Uğur Mumcu. Cumhuriyet 24 Mart 1990/.’“Bir Devrimcinin Öyküsü Uğur Olsun’” Sevgi Özel. Bilgi Yayınları. Birinci bası Ocak 2003 sayfa 419)
 
İpekçi’’nin vurulmasından yirmi yıl sonra 1999 yılında Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin düzenlediği "anma" toplantısının üzerine benden on yıl daha koyun’… Eder 30 yıl’… Geldik ve geçtik bile 2009’’u ve 2010 yılının Şubat ayının birinci günü gelecek’…
 
Acaba bu yıl Abdi İpekçi'nin mezarı başına gelecek insan sayısı çoğalacak mı? Çoğalır. Öldürüldüğü sokakta veya başka yerlerde anma yapılacak mı? Yapılır. Bunlar yapılınca ferahlar mıyız? ’“Anma toplantısı bu yıl iyi geçti’” mi deriz yoksa?
 
16.01. 2005’’de yazmıştım (Bizim Gazete). Tekrarladım.  Yazılar kendini tekrarlıyor’…
 
Gazeteci Erbil Tuşalp yazmıştı. ’“Bugün pazartesi. Şimdi oturun önünüzde bir bardak çay olsun. Abdi İpekçi'nin öldürülmesinin, Ağca'nın yakalanmasının, Ağca'nın firarının, Ağca'nın yurtdışına çıkarılmasının, Ağca'nın Papa suikastının, Ağca’’nın örgütsel ilişkilerinin, Ağca'nın iadesinin, Ağca'nın yargılanmasının, Ağca'nın salıverilmesinin perde arkasını bir kez daha şöyle bir düşünün. Tüm çabaların Türkiye'de yangın çıkarma amacına dönük ipuçlarına ulaşacaksınız’…’” (Birgün,16 Ocak 2006)
 
Yeni bir şey yok. Tekrarlanan hayatlarımızda yaşanan tekrarların acılarıyla baş başa kalmayı seviyoruz’… Sözlerin tükendiği yerlerde duruyoruz.   
 
Söz, yerini buldu. ’“Katiller kazandı. Biz kaybettik. Kutlu olsun’…’”