GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
7 Ocak 2015 Çarşamba

'Veled mazbut, velakin memleket puşt!'

Yeni yılın ilk saatlerinde bir doğum kliniğini ziyaret edip ‘anneliğin tartışılmasız bir kariyer olduğu’ tiradını attıran, tartışmalar üzerine kariyere bir de hazırdaki ‘kutsallığı’ ekleyen Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun sözleriyle celallenip yeni yılın ilk köşesini yazmaya heveslenmiş…
Açıklamanın münferit bir söz olmadığı, ardında mutlak lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan olan AKP’nin ‘muhafazakar toplum’ kapsamında ‘dindar ve itaatkar nesiller yetiştirme projesi’nin bulunduğunu, kadınların maddi manevi her tür araçla kuşatılmaya devam edildiğini falanı filanı döşemeye yeltenmiştim ki…
Vazgeçtim.
Kendimce dedim ki,
‘Aman be Gönül, yeni yılın ilk yazısında ne kalbini boz, ne kalemini.
Nasılsa koca yıl boyunca, üstelik seçim ekseninde ne yaparsan yaz, kalbin de bozulacak, kalemin de. En iyisi mi sen yılın açılışını olumlu bir bakışla yap. İyi niyetini göster, ortadaki ateşe kuru dal yerine karınca misali bir damla su atmış ol.
Tamam, Sağlık Bakanı (ve iktidar) Hitler ve Mussolini taktiklerini güdüyor, kadınları istedikleri nesli yetiştirecek birer kuluçka makinesi gibi görüyor, anne olamamış ya da olmak istememiş kadınları hiçe sayıyor olabilir amma…
Bak İzmir’e gelen Ulaştırma Bakanı Lütfi Elvan, ne kadar naif ve demokratik bir yaklaşım içinde!
Kente gelip İzmir’e hakaretvari cümleler kurmayı huy edinmiş, Büyükşehir’e çakmayı vazife addetmiş AKP’li bakanlar/milletvekillerinin tersine… Onların yük trenine atlamamış; üstelik gayretkeşlik gösteren çokbilmiş bir vekili de ‘Biz bu konuyu Aziz Kocaoğlu ile aramızda konuşup hallederiz’ ayarıyla devre dışı bırakmış…
Her cümle ve beyanında (olması gerektiği gibi) belediye ile işbirliği yapmanın altını çizip nezaketi ve olumlu bakışıyla nihayet farklı/pozitif bir portre çizmiş bir bakan var. Nihayet! Düş peşine bu olumluluğun, bravo de…”
 
Hahhah hah tabii ki…
Ben planımı hayata geçiremeden, (5 Ocak’ın aklama/paklama günü olacağını önceden tahmin etmiş olmaktan herhalde) 4 eski bakanımızın yargılanmaya gerek duyulmadığı için Yüce Divan’a gönderilmeyeceği haberi düştü ekranlarımıza/tabletlerimize…
Sağlık Bakanı’nın Anayasa Mahkemesi’yle ilgili düpedüz suç olan açıklamaları, ‘yolsuzlukları kendimiz temizleriz’ türünden mantık zorlayıcı sözleri,
 ‘Bütün kötülüklerin anası, 12 yıl koyun koyuna yaşadığımız paralelcilerdir’ sosları arasında; gösterdikleri gelirlerle açıklanamayan mal varlığı artışlarını yazan devletin MASAK raporlarına rağmen… 4 bakanın ‘günah işleme özgürlüklerinin bulunduğu’, her birinin birer AK kaşık olduğu ayan beyan ilan edildi. Kafamıza kakıldı.
Şimdi sen gel de bu kahredici ortamda, vicdanlarımızda kurulmuş mahkemelerde kalemler kırılmışken…
Ulaştırma Bakanı Lütfi Elvan’ın naif sözlerinden yola çıkıp ‘bakın böyle olumlu bir örnek de var. Lütfen siz diğer değerli bakanların ağzından da arada böyle pozitif cümleler çıksın. Yetti bizi gerdiğiniz. Sayın Elvan’ı örnek alın’ diye köşeleme yaz!
   
2014’dün son yazısı ‘hadi beni değiştir’ diye gözüme batarken…
İyi şeyler, umut verici konular yazacağım diye kıvranıp
Birbirinden berbat/sefil haberler arasında debelenip dururken…
Alıp başını gitmiş enflasyon aniden iyi hal göstermez mi?
İşte sana olumlu, fıstık gibi bir haber!
Her ne kadar açıklanan enflasyonla mutfaktaki enflasyon asla birbirini tutmasa da…
Her markete girişinde el kadar poşete sığmış üç beş malzemeye nasıl olur da 50-60 lira bayıldığını bir türlü anlamasan da…
‘Varsın olsun, mühim olan memleket ekonomisi’ diyecekken, siniri yerinden oynatacak başka bir haber; SSK ve Bağkur emekli maaşlarına (ki bendenizinkine de) yüzde 2.32 oranında artış yapılacağını muştulayan zam haberi düşmez mi?…
Yılbaşı zammı Aralık ayı enflasyon rakamlarına bağlıyken…
Ve piyasanın tüketici fiyatlarının yüzde 0.06 artış göstereceği beklentine rağmen…
Fiyatların aniden yüzde 0.44 oranında gerilemiş olmasına inanamayan her emekli gibi, ben de enflasyondaki gerilemeye, olumlu gelişmeye sevinemedim işte.
‘TÜİK Başkanını bilerek rakamı düşük göstermekle’ suçlayan emekli derneklerinin açıklamalarına kafa salladım önce…
Ardından, payıma düşen 24 liralık zammı nasıl tepe tepe harcayacağım mevzusu için bi daha oynattım/salladım kafayı…
Haliyle, enflasyondaki olumlu gelişmeye de gitmedi el…
Uçtu mu bir olumlu yazı konusu daha!
 
Bu sabah büroya gelirken, içimden bana uğur getirdiğini düşündüğüm bütün totemleri eksiksiz yerine getirirken, her şeye rağmen yeni yılın ilk yazısına ‘olumlu’ bir başlangıç yapacağıma dair olumlu bir inatlaşma vardı içimde.
Hele ki günün ilk ziyaretçinin dünyanın en tatlı, en pozitif insanı olması, büroya noel anne gibi elleri/kolları dolu girmesi, hem aklımızı, hem ağzımızı getirdiği çikolatalarla tatlandırması; şahsımı ‘tamam, oldu bu iş, şeytanın bacağını bu kez kırıp tatlı tatlı yazacağım’ hisleriyle doldurmuştu ki…
Fransa patladı.
(Köktendinci olduğundan şüphelenilen) bir örgüt, karikatür dergisini basıp 12 kişiyi öldürdü.
 
Bir saattir anlatmaya çalıştığım şudur haldenbilir/anlayışlı okur:
Kısmetsizlik bende değil!  
Hani petrol şeyhinin biri, üniversitede okuması için oğlunu İstanbul'a gönderir. İlk devreyi başarıyla bitirdikten sonra notlar değişmeye ve çocuk hafiften serserileşmeye başlar. İşin kötüsü, memleketten çocuğa gönderilen avuç dolusu paralar da artık yetmemektedir!
Şeyhimiz oğlunu kontrol etmek için adamlarından birini İstanbul'a gönderir.
Şeyhin okusun diye gönderdiği oğul çoktan okulu bırakmış, kendini karıya kıza vurmuştur. Uzun aramalardan sonra delikanlıyı boğaz kenarında salaş bir meyhanede bulur adam.
"Ya seydi, bu ne kepazeliktir! Baban seni merak eder! Kalk hemen gidiyoruz Arabistan'a!" Çocuk, "ayva seydi" der, "ama önce bir otur da şu manzaraya bir bak..."
Şeyhin adamı "Bunda ne kötülük olabilir ki" diye düşünür ve masaya oturur. Sandalcılar çaparilerini sallamakta, arkadaki tepelerin ardında batan kızıl güneş, Boğaz'ı tonlarına renkten renge boyamaktadır. Arap, manzarayı seyrederken, garsonun getirdiği kavundan bir tane ağzına atar. Ardından peynirin de tadına bakılır. ‘Eh eşek değiliz ya, şu aslan sütü denen meretin de bir tadına bakalım’ derken orada ipler kopar. Şeyhin oğlu ve Boğaz tarafından ayartılan adam, yorgun ve akşamdan kalma bir sesle, 15 gün sonra, efendisini arar:
“Ya seydi, veled mazbut velakin memleket puşt!”
Bende günah yok yani bencileyin bahtsız okur; gündem puşt!
İsterseniz öteki versiyonuyla, yerel mevzular bahis olduğunda ‘kadın mazbut, velakin mahalleli puşt’ da diyebilirsiniz hani…