GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
2 Aralık 2014 Salı

Elde var hüzün…

2002’de hayatımıza giren ve özellikle son 3 yıldır uygulamalarıyla, geleceğe dair (en azından) yüzde 50’nin umutlarını heder etmiş bir iktidar partisinin karşısına dikilebilecek en küçük bir kıpırtıyı dahi ciddiye alıp umut beslemeye hazır biri olarak…
CHP’li dostlar alınsalar da darılsalar da kestirmeden söyleyeyim, Kılıçdaroğlu’yla ilgili hiçbir umut taşımıyorum.
Oysa ki…
Baykal’dan sonra farklı bir lider/insan portresi çizmiş, pek çoğumuzu ‘sakin güç’ olduğuna neredeyse ikna etmiş Kemal Kılıçdaroğlu’yla geleceğin Türkiye’si için heyecan duymuş insanlardan biriydim. Partiyi demokrasi sularına çekebileceğini, sahiden yenilik yapabileceğini, CHP’nin rotasını hiç değilse Erdal İnönü’lü SHP’li günlere çevirebileceğini düşünmüştüm.
İşinin hiç ama hiç kolay olmadığını bilerek, kafamdaki ‘ama’ları pek çok kez köhnemiş örgüt yapısının gereği olarak geçiştirerek ite kaka geldiğim duruma bakıyorum da… 
En başta da söylediğim gibi, içimde en ufak bir umut kırıntısı bulamıyorum.
 
Hakkındaki bu olumsuz duygu ve düşüncelerime rağmen dün dinlemeye giderken, seslendiği kesimi dikkate alarak…
“Farklı bir konuşma dinlerim. Nihayetinde İzmir’in patronlar kulübü ESİAD’ın üyelerine hitap edecek ve bu konuşmanın içeriği 7 ay sonra yapılacak hayati seçimlerin önemli kilometre taşlarından ekonomiye dair herhalde içi dolu bir konuşma olur’ beklentisi içindeydim.
Yazık ki… “2015’te AKP yine tek başına hükümet kurmaya yeter çoğunluğu kazanırsa, Türkiye’nin bu iktidarın elindeki dönüşümünün tarihsel bir eşiği geçeceğini… 2019’a kadar seçim yapılmayacağını herkes biliyor da bu seçimin aynı zamanda şahsının da ‘son kurşunu’ olduğunun farkında olan Kılıçdaroğlu bilmez mi hiç” iyimserliği içinde gittiğim toplantıdan, bir kez daha canı sıkkın, bir kez daha hüsranla ayrıldım.
CHP’nin yeni parlayan/parlatılan yıldızı Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke’nin ekonomiye ilişkin bir kuplelik içi dolu konuşması da olmasa, ‘ne yedin koç, ne kestin hiç’ durumları…
Sayın Kılıçdaroğlu’nun… Ses tonuna, alt perdeden üslubuna, her daim gülümseyen ifadesine, insanda yanağından bir makas alma isteği yaratan sıcaklığına/samimiyetine eyvallah da…
Artık bunlardan ötesini görmek, daha doğrusu duymak istiyor insan.
Duygusal değil, düşünsel/zihinsel kamplarda gezinmek,
Her cümlede hükümete nasıl çakarım gayretinden ziyade, derinliği olan görüşler dinlemek, mevcut iktidarı sarsacak örneklerle vurgulanmış zengin bir konuşma menüsü bulmak istiyor.
Üstelik İzmir gibi iktidarın kadir kıymet göstermediği, her seçimde CHP’ye oy deposu olmuş bir kentte, üst düzey insanlara hitap etmeye gelmiş bir genel başkanın, bu kente verdiği değeri üst düzey bir konuşmayla göstermesini bekliyor.
‘Bunlar bizim oğlan, bizim kız nasıl olsa’ muamelesini değil!
 
Daha önce EGE TV için Söz Meclisten İçeri ekibiyle yaptığımız röportaj sonrası, gerek çeşitli vesilelerle geldiği İzmir’de yaptığı konuşmalardan sonra her defasında altını çizdiğim ‘Kemal Kılıçdaroğlu’nun İzmir’le ilgili özensizliğine’ giderek daha fazla içerliyorum.
İzmir gibi zaten AKP’nin ne yaptığının/ne yapabileceğinin farkında olan ve bunun için ‘cezalandırılan’ bir kent, ‘nasıl olsa bizim’ mantığıyla ancak bu kadar heder edilerek ‘ödüllendirilebilir’ çünkü!
CHP’nin A takımında tek bir İzmirli olmayışının bu kentteki insanlar için ne ifade ettiğinin farkında bile olmadığına kanaat getirdiğim Sayın Kılıçdaroğlu’nun, konuşmasının başında ‘tüm sorulara samimiyetle, içtenlikle yanıt vereceğim’ deyip bu konuyla ilgili soruya bırakın samimiyeti, cevap bile ver(e)memesi, bunun hazin kanıtlarından biridir bence.
12 yılı devirmiş AKP’ye, 12 yıldır ev ev, kapı kapı biteviye dolaşmış, şöyle ya da böyle seçmenine dokunmuş bir iktidara karşı; CHP Kadın Kolları'nın (nihayet) her eve gireceğinin beyan edildiği gibi hazinliklere ise iyisi mi hiç girmeyelim.
İzlenimimim/gözlemim odur ki…

Kılıçdaroğlu’nun İzmir gezisinden geriye kalan, şiir gibi bir sonuçtan ziyade… Atilla İlhan dizeleriyle ‘elde var hüzün’dür…