GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
12 Aralık 2014 Cuma

İzmirli’nin ulaşımla imtihanı…

Yaklaşık 6 ay önce, İzmir şehir içindeki ‘ulaşım devrimi’nden basın olarak haberdar edildiğimiz gün, sadece devrimin ayak seslerine/gelişine bakarak demiştim ki:
“Tek mesele, alışkanlıklarımın (zoraki) değiştirilecek olması değil. Asıl mesele, değiştirilen alışkanlıklarımın yerine konulacak seçeneklerin, gerçekten söylendiği gibi ‘hayatımı daha rahat, daha konforlu, daha pratik hale getirip getirmeyeceği’ endişesi.
Yani… Gideceğim yere eskisinden daha çabuk mu varacağım?
Gideceğim yere eskisinden daha rahat mı ulaşacağım?
Eskiden tek veya iki araçla gittiğim yere, şimdi 3 veya 4 araç değiştirerek gitmek zorunda kalırken, vaat edilen konforu sahiden bulabilecek miyim?
Dün tıklım tıkış otobüslerde, bazen yetmeyen klimalarla yapış yapış giderken; sistem devreye girdikten sonra salon/balkon yayılarak püfür püfür mü yolculuk yapacağım?
Eskiden 1 saatte ulaştığım mesafeyi, artık yarım saat/45 dakikada mı kat edeceğim?
Otobüse ulaşırken ve indikten sonra güzergahıma daha güvenli/daha aydınlık yollardan mı gidebileceğim? Çocuğum için endişelenmeyecek miyim?
Madem ki bu yeni devrimci sistem beni daha çok metro, daha çok İzban, daha çok vapur kullanmaya teşvik ediyor;
Artık daha fazla metro, daha fazla vapur, daha çok İzban mı bulacağım?
Yoksa duraklarda/istasyonlarda/iskelelerde daha fazla mı bekleyeceğim?
Hiç tanımadığım insanlarla samimiyetimi daha mı fazla ilerleteceğim?”
*
Gazetecilik öngörüsü ile değil, ‘kent içindeki toplu taşım araçlarını sürekli kullanan bir vatandaş’ olarak başıma/başımıza gelecekleri az/çok tahmin ederek 6 ay önce yazdığım bu satırlardan ötürü kendimi takdir edecek, ‘ben demiştim/yazmıştım’ demeyeceğim.
Zira, endişe duyduğum ve dikkat çektiğim tüm bu (ve daha fazla) konunun gerçek olmasından dolayı son derece mutsuzum.
Eğer bir tercih hakkım olsaydı, ‘ESHOT idaresi tüm endişelerimi boşa çıkardı, kendilerini kutluyorum. Hakikaten hayatımız değişti, hakikaten hayatımıza hiç değilse ulaşımda devrim geldi” diye yazmayı isterdim. Ki, ülke gündeminin boğucu/kahredici hissiyatı içinde, hiç değilse günlük hayatımda şehir içi yolculuklarımda kendimi anlık da olsa hafiflemiş hissedeyim. ‘İzmir gibi şanslı bir kentte yaşıyorum ve yaşatılıyorum’ diyeyim…
Yazık ki, bu boğucu/üzücü/yorucu ülke gündeminden, kent gündeminde de pek kaçış yok, yolcunun en kalabalık/yoğun olduğu pik saatlerde yolculuk yapmamama rağmen üstelik!
Kaldı ki, mesele sadece benim olsa, sesimi kısar/bacağımı kırar otururum. Lakin durum beni de aşmış halde. İzmirlinin ulaşımla 6 ay önce başlayan devrimle imtihanı(!), yapılan kısmi düzeltmelere/düzenlemelere rağmen, hala devam ediyor; Büyükşehir/ESHOT yeni düzen sınavını geçtiğini varsayarken; yollarda kalan, işine/evine vaktinde yetişemeyen, çile çeken İzmirli oluyor.
*
Kağıt üzerinde gayet şık duran, dünyadaki tüm metropollerde de benzeri uygulanan aktarmalı sistemin, İzmir’de İzmirliyi memnun edememesinin nedeni çok da karmaşık değil aslında. Aktarma yoğunluğunun merkezine alınan İZBAN ve Metro’nun, yolcu yoğunluğuna/hızına yetişememesi, raylı sistemin bu yükü çekememesi.
Vızır vızır, 3-5 dakika, diyelim ki 10 dakikada bir raylar üzerinde gidip gelen İzban’ımız olsa, Metro’muz özellikle sabah-akşam saatlerinde daha çok vagonla hareket etse, bu kadar şikayetçi, bu kadar dertli olur muyduk?
Metronun ve İzban’ın hayatımıza kattığı artıların farkındayım, bunu kazandıranlara müteşekkirim de. Ama rayları ve sinyalizasyonu TCDD’den, üst/alt geçitleri Büyükşehir’den sorumlu, yönetimi karma kadük bir sistemi, kentin tüm ulaşımının merkezi haline getirilmesini nasıl eleştirmem? Nasıl memnun olurum?
Kendi içimdeki isyanı bastırsam, yüzlerce kez tanık olduğum yolcu isyanlarına nasıl kulak tıkarım? Metronun da İzban’ın da bu yükü taşıyamadığını 6 ayda defalarca yaşarken nasıl görmezden gelirim?
Eskiden 45 dakikada ulaşabileceğimiz bir mesafeye daha fazla sürede ulaşıyorsak,
Bazen o 45 dakikayı bekleyerek tüketiyorsak,
Otobüste/metroda/İzban’da iç içe/kıç kıça diziliyorsak,
Gecikmeler nedeniyle istasyonlarda/vagonlarda telef oluyorsak,
Bize daha fazla konfor vaat edilmesine rağmen, eski konforsuzluğumu (dahi) arıyorsak, bu ısrar, bu dayatma niye niçin sormam?
 
Mevcut tren raylarının ikiden üçe mi çıkarılması gerekiyor?
İzban’ın (ister Büyükşehir olsun, ister TCDD) tek elden yönetilmesi mi gerekiyor?
Aynı hatlarda çalışan şehirlerarası yolcu ve yük trenlerinin varlığı/gecikmeleri yüzünden şehir içi hatlar ilelebet böyle ağır/aksak mı gidecek?
Son dönemlerde hemen her fırsatta ‘İzban’ı biz yaptık’ diyen eski Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, bu ortak yapımın sadece övgüsünü mü istemeyi sürdürecek?
İzban’daki her gecikmenin/her arızanın faturasının Büyükşehir’e kesildiğinin farkına Büyükşehir ne zaman varacak?
Yerel seçim öncesi AKP’nin paralı askerlerinin otobüslerde dolaşıp belediyelere söylenmekle görevli oldukları iddiasını ortaya atan CHP, ulaşımın her kademesinde yükselen isyan seslerinin kime/kimlere ait olduğunun dökümünü yapabildi mi? Bu seslerin sahiplerinin çoğunun CHP’ye oy verenlerden oluştuğu (dinleseler bilecekler ama) biliniyor mu?
Vatandaşın talep ve şikayetleri için var olan Hemşeri İletişim Merkezi HİM’in adının özellikle ulaşım taleplerini ve şikayetlerini iletmeye çalışıp iletemeyen ya da ilettikleri konuda hiçbir geri dönüş alamayan vatandaşlarca ‘Hayrola İşiniz Mi yok’ diye telaffuz edildiğini duyuyor mu?
 
Ne yağmurdan/ne güneşten koruyan, bazen de hiç olmayan duraklar, yaklaşan durak sayısını gösteremeyen/ya da hiç olmayan panolar, Halkapınar ve Hilal’de hala yetersiz olan yön gösterici levhalar, sık arızalanan klimalar konusuna girmiyorum.
Ama...
Bütün bu olumsuzlukların üstüne, ayda 30-40 milyon TL zarar ettiği açıklanan ESHOT’un zararının, 6 aydır taşınmaktan bitap düşmüş İzmirliyle paylaşılmaya çalışılacak olmasını… Ulaşımdaki sıkıntılardan bedbahtlığı tavan yapmış kentliye, zamla yeni yükler getirileceğinin müjdelenmesini… Zamansız/yersiz bulduğumu söylemeden,
AKP’nin 12 yıldır ceza kestiği bu kente, bu cezalara göğüs gerip aslanlar gibi direnen bu insanlara,
Bu da reva mıdır diye sormadan geçemeyeceğim…