GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Yerel Yönetimler
14 Aralık 2022 Çarşamba 15:52

Başkan Soyer’den ‘Buca Cezaevi’ için hodri meydan: Gerekirse orada ölürüz!

Türk Parlamenterler Birliği konferansında konuşan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, “Buca Cezaevi yıkıldı, yerine bakanlık ‘ticarethane  yapacağız’ dedi. Mülkiyet el değiştirdi ve orada bir imalat  yapmaya çalışıyorlar. Dedik ki yaptırtmayacağız... Bu ne demek? Gerekiyorsa orada ölürüz! Ne gerekiyorsa yaparız” diye konuştu.

Oktay GÜÇTEKİN/ EGEDESONSÖZ -  İzmir  Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Türkiye Parlamenter Birliği İzmir Şubesi’nin düzenlediği çalıştaya katıldı.

Kürsüye çıkarak konuşmasını gerçekleştiren İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, demokrasi ve aktif yurttaşlık konusunun birbiri ile olan ilişkisine dikkat çekti. Soyer açıklamasında “Demokrasi, İzmir’in merkezinde bulunduğu Ege kıyılarında ortaya konmuş, insanlığın en önemli inovasyonlarından biri. İnsan uygarlığının temel değerleri, yani özgürlük, eşitlik, hukukun üstünlüğü, insan onuru ve hakları demokrasinin tartışılmaz yapıtaşları. Fakat dünya öyle bir noktaya geldi ki, demokrasi başka bir perspektif daha kazanmak zorunda. Bu da ancak içine doğayı alan bir ufuk geliştirmekle mümkün… Pandemi, iklim krizi, savaşlar ve yaşadığımız felaketler gösterdi ki, demokrasinin var olması için vatandaşlara oy vermekten çok daha fazla sorumluluk düşüyor. Aktif yurttaşlık, özellikle yerelde, demokrasinin temel öznesi. Çünkü herkesin ve her şeyin birbirine bu kadar yakın olduğu yerelde, bireyin sadece kendinden mesul olması yeterli değil. Buradan, bireylerin kendisi kadar birbirini ve doğayı da temsil ettiği bir yerel yönetimler demokrasisi doğuyor. Biz İzmir’de aktif yurttaşlığı çoğaltmak için sosyal demokrasiyi ekolojik demokrasi ve ekonomik demokrasiyle buluşturuyoruz. Doğanın sağlığının bozulduğu bir yerde, tek tek insanların sağlığını korumak da mümkün olmuyor. Düşünün bir kere. Vücut sıcaklığımız bir derece bile arttığında, kendimizi hasta ve yorgun hissediyoruz. Aynı şey dünyamız için de geçerli. Dünyanın sıcaklığı bir dereceden çok yükseldiği için artık hasta bir gezegende yaşıyoruz. Bu nedenle ekolojik demokrasi, yani demokrasinin ufkunun doğa haklarını da kapsayacak şekilde genişlemesi geleceğimiz için kaçınılmaz” dedi.

BİR TOPLUM EN ZAYIF HALKASI KADAR GÜÇLÜDÜR
Kooperatifleri yaygınlaştırmaya çalışma amaçları hakkında da konuşan Soyer, “Gelir adaletsizliğini ortadan kaldırmak içinse ekonomik demokrasiyi destekliyoruz. Tarım, ulaşım, inşaat ve geri dönüşüm sektörlerinde kooperatifçiliği yaygınlaştırıyoruz. Vatandaşlarımızın örgütlemesini destekleyerek üretimin öznesi haline getiriyor ve aynı zamanda yöneten olmasını sağlıyoruz. Biliyoruz ki, bir toplum en zayıf halkası kadar güçlüdür. Böylelikle İzmir’de sosyal, ekonomik ve ekolojik demokrasiden oluşan yeni bir demokrasi anlayışı ortaya koyuyoruz ve bunu yerelden inşa ediyoruz. Bu çabamızın çok önemli bir parçası da daima geçmişimizle ve değişimle uyum içinde olmak. Nesiller arası bilgi ve kültür aktarımını desteklemek. Bu duruşumuzu İzmir’in 2019 - 2024 yılı stratejik planında da sergiledik. Birleşmiş Milletler’in on yedi sürdürülebilir kalkınma hedefinin tamamını kentin ana stratejisiyle bütünleştiren ilk belediye olduk. Geçtiğimiz yıl İzmir’de gerçekleşen Dünya Belediyeler Birliği Kültür Zirvesi’nde ürettiğimiz değerleri döngüsel kültür kavramıyla tanımlamıştık. Bu kavram, dört sütun üzerinde yükseliyor. Doğamızla uyum. Birbirimizle uyum. Geçmişle uyum. Ve son olarak, değişimle uyum. Aradan sadece bir yıl geçtikten sonra döngüsel kültür kavramına Birleşmiş Milletler, UCLG, UNESCO ve ICOMOS gibi kurumlar tarafından referans verilmesi yerel yönetimlerin toplumsal yaşamın güçlenmesinde oynadığı aktif rolü bir kere daha gösteriyor” ifadelerini kullandı.

MERKEZİ HÜKÜMETİN MASKE DAĞITAMADIĞI DÖNEMDE…
Belediyelerin görevinin artık temizlik ve yol yapımının ötesine geçtiğini vurgulayan Soyer, “Dünya değişiyor, ülkemiz ve kentlerimiz de bu değişimden nasibini alıyor. Artık sadece yol, altyapı, temizlik gibi temel belediyecilik hizmetleri, günümüz dünyasında kentliler için yeterli değil. Bunu en somut biçimde pandemi, deprem ve iklim krizinin etkileriyle ortaya çıkan sel, orman yangınları gibi krizlerde tecrübe ettik. Toplum, kendine en yakın olan yönetimden, duvarları, bariyerleri olmayan ve dokunabildiği belediyelerden, sorunlarına derman olmasını bekledi.  Nitekim maske dağıtımının bile merkezi düzeyde yapılamadığı pandemi sürecinde, belediyeler büyük bir yükü omuzladı ve pandemiyle mücadelede çok başarılı bir rol üstlendi.  Örneğin İzmir Büyükşehir Belediyesi maskematik üretti ve İzmirlilere ücretsiz dağıttı. Evden çıkamayan büyüklerimizin tüm ihtiyaçlarını giderdik. Karantina döneminde kirasını ödeyemeyen esnaflarımız, işsiz kalan, yoksulluğu artan hemşerilerimiz veya hasadını yapamayan, ürününü satamayan üreticilerimizle çok büyük bir dayanışma örgütledik. Sadece pandemide değil; depremde de, sel ve orman yangınlarında da… Dolayısıyla yerel yönetimler artık geçmişin belediyecilik anlayışından çok daha büyük bir sorumluluk üstleniyor. Biz İzmir’de tarım, turizm, kentsel dönüşüm, yoksullukla mücadele, afet yönetimi, doğayla uyumlu yaşam ve yerel demokrasi gibi pek çok alanda… Özünü İzmir’in yerel değerlerinden, doğa ve kültür mirasından alan, ama aynı zamanda ülkemize ve dünyaya örnek olabilecek çok sayıda çalışma yürütüyoruz. Başka Bir Tarım Mümkün vizyonuyla kuraklıkla ve yoksullukla aynı anda mücadele ediyoruz. Yerinde dönüşümü ve yüzde yüz uzlaşıyı esas alan kentsel dönüşüm uygulamaları uyguluyoruz. Afet ve kriz zamanlarında, Türkiye’de ilk kez İzmir’de hayata geçirdiğimiz Kriz Belediyeciliği’ni uyguladık. Olası bir depreme hazırlıklı olmak adına İzmir’in tüm yapılarının deprem karnesini çıkardık. Tüm bunlar çoklu krizleri aynı anda göğüsleyen Türkiye’de ve gezegenimizde yerel yönetimlerin sorumluluk alanının hızla genişlediğini gösteriyor” dedi.

UMUDUMUZ ÇOĞALIYOR
6’lı masanın önemine de dikkat çeken Soyer, “Biz İzmir’de şehrimizin yerel değerlerini ve gücünü doğru yöneten bir “ekonomik iklim” inşa ediyoruz.  Bu iklimin oluşabilmesinin temel bir şartı var: Demokrasi. Demokrasi olmadan bir ülke ekonomisi belki bir noktaya kadar büyüyebilir. Ne var ki demokrasi olmadan büyüme, yalnızca bir avuç insanın, ülkenin tüm zenginliğinden faydalanması anlamına geliyor. Bu nedenle İzmir’deki tüm çalışmalarımızın ana omurgası; refahı büyütmek ve adil paylaşımını sağlamak.  Amacımız, açlık, yoksulluk, eşitsizlik, adaletsizlik, toplumsal kutuplaşma ve iklim krizine karşı dirençli bir İzmir inşa etmek.  Bunun yolunun da çokluk içinde birlik olmaktan, yani dayanışma, paylaşım ve ortak akıldan geçtiğine inanıyorum.  Demokrasiyi egemen kılmak için güçler ayrılığına dayanan ve demokrasinin tüm ilkelerini kapsayan yepyeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyacımız var. Altılı masa tarafından sunulan Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem tam da bu ihtiyaca yanıt vererek umudumuzu çoğaltıyor. Birbirinden çok farklı siyasi partilerin ülkemizin geleceği adına aynı masa etrafında buluşması işte bu nedenle çok kıymetli. Biz, hiç kuşkusuz bu iradenin yanındayız. Yürekten inanıyorum ki Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına girdiğimiz 2023’te yerelden merkeze, yani meydanlarımız ve sokaklarımızdan başlayarak tüm ülkeyi dönüştürecek bir sistemi hep birlikte inşa edeceğiz… Ülkemizin geleceği ve gençliği için, yüz yıl önce olduğu gibi bir kere daha umudu örgütleyeceğiz” ifadelerini kullandı.

İZMİR’İ KORUYACAĞIZ
Yeniden Türkiye’nin gündemine gelen  zeytin yasası ile ilgili konuşan Soyer, “Zeytin meselsini parlamentoya getirdiler. 2 milyon 500 bin zeytin fidesi dağıtmışız, 2 milyona kadar da meyve fidesi dağıtmışız. Bu rakamlar neye denk geliyor? Buca’dan büyük, Bornava’dan büyük bir araziye zeytin ve meyve ağacı dikmişiz. Çünkü bu vatanı betona ve madenlere bırakmamak, vatanın zenginliğini korumak için mücadele etmek lazım. O mücadelenin parçası sadece bu. İzmir’i koruyacağız. İzin vermeyeceğiz” dedi.

Yerelde yapılanların genel seçime yansıyacağı yönündeki yorum hakkında konuşan Soyer, “Bugüne kadar yaptığım hiçbir şeyi sadece İzmir için yapmadım. Ne yaparsam bunun Türkiye'nin her yerinde uygulanabilmesi için yaptım. Yerel yöneticiler böyle bakarsa yerelden yayılan ve bütün Türkiye'yi değiştirecek sonuçlar ortaya çıkarmak mümkün.

MUTFAKTAKİ YANGIN CAN YAKAR
İnsanların sağ duyusuna güvendiğin belirten  Soyer, “İstanbul’da 13 bin 700 çıplak imzalı pusulayla seçim kazanılmıştı, iptal ettiler. 800 bin küsür oyla tekrar kazanıldı. Toprak altında doğan enerji biriktirmesi toplumda da odur demiştim ya, bu tam da onun göstergesi. Orada AK Parti’ye, MHP’ye, başka partilere oy veren vatandaşlarımızın da vicdan sağduyu ve basiret nedeniyle gidip Ekrem İmamoğlu’na oy verdiler. Bu milletin sağduyusuna, basiretine, vicdanına güveniyoruz, güvenmek zorundayız. Onun nerede ne zaman ortaya çıkartması gerektiğini düşünüyorsanız o zaman ortaya çıkar. Ben bu seçimlerde bunun ortaya çıkacağını düşünüyorum. Çünkü yangın herkesin mutfağında var ve yangın hiçbir şeyi affetmez. Can yakar. Canı yanan vatandaşın başka bir irade ortaya çıkaracağını düşünüyorum” diye konuştu.

BUCA CEZAEVİ PLANI ÇIKIŞI: YAPTIRMAYACAĞIZ!
‘Mücadele’ söylemlerine Buca Cezaevi örneği veren ve dikkat çeken çıkışta bulunan Soyer, “Bazı meseleler var ki bıçak kemiğe dayanıyor ve orada sürdürdüğümüz mücadele anlayışını bıraktığı çıtayı başka bir yere taşımanız gerekiyor. Bunun iki örneği var. Biri Sao Paulo gemisinin Aliağa’ya gelmesi meselesi. Dedik ki getirtmeyeceğiz. Bakanlık izin verdi, bize yazılar yazdı… Ancak biz getirtmedik ve geri gönderdik o gemiyi. Şimdi ikinci bir şey yaşıyoruz. Buca Cezaevi yıkıldı yere bakanlık ticarethane  yapacağız dedi, mülkiyet el değiştirdi ve orada bir imalat  yapmaya çalışıyorlar. Dedik ki yaptırmayacağız. Bu ne demek? Gerekiyorsa orada ölürüz! Ne gerekiyorsa yaparız. Bu da öyle bir mesele. Ekrem Başkan’ın bilirkişisinin eleştiri değdiği bir değerlendirme ile ilgili mahkeme eğer hakaret ederse ve bununla ilgili cezai sorumluluk ortaya çıkarsa elimizden ne gelirse yapacağız. Kimsenin kuşkusu olmasın” diye konuştu