GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
8 Ocak 2019 Salı

Zulüm sürüyor

Devletin ceberut olduğunu söylüyorlardı… Devlet şimdi daha da ceberut…

İnananların rejimin baskısı altında zulüm gördüğünü söylüyorlardı… Şimdi, inanan inanmayan herkes rejimin baskısı altında...

Şeriat isteyenlere potansiyel suçlu muamelesi yapıldığını, zulüm gördüklerini söylüyorlardı…  Şimdi, laiklik ilkesini savunanlar potansiyel suçlu muamelesi görüyor…

Eğitim sistemi çağın ihtiyaçlarıyla buluşamıyordu… Şimdi, daha da uzaklaşmış durumda…

Eskiden çevredekilere merkez alenen kapalıydı… Şimdi, merkezi çevreye açmış gibi yapıyorlar…

Eskiden ülke parlamenter rejimle yönetilemiyordu, şimdi ise, tek adam rejimiyle yönetilemiyor.

Eskiden IMF’ye borç vardı… Şimdi, devlet garantili özel sektör borcu var... Hem de dörde katlanmış durumda…

Eskiden dış politikada posizyon alınır ve durum ısrarla korunurdu… Şimdi, oyun kurucu olduk… Ve kurduğumuz oyunun ilk perdesi Suriye’de açılmak üzere…

İki Türkiye arasındaki farklar böyle uzar gider…                     

Ancak İslam Devleti kurulursa ne olur, orası bambaşka bir mesele… Yani tutulan yol, sürekli ima edildiği gibi bir islam devletine çıkıyorsa, onun bambaşka sonuçları olur. Bir kere, en kısa yoldan bölünürüz. İki değilse, üç parça oluruz.

Bu tablonun ortaya koyduğu gerçek; Ülke eskiden de kötü yönetiliyordu, şimdi daha kötü yönetiliyor.

Yüzyıllık Cumhuriyet’in bütün kurumları on yıl içinde yerle bir olabiliyorsa, bu durumun sorumlusu sadece islamcı kadrolar olamaz. Atatürkçü olduğunu söyleyen kadroların da vermesi gereken bir hesap olmalı…

Büyük kentlerin dışında yaşayanları geri kalmış kasabalı kategorisinde değerlendiren, yoksul semt sakinlerine tepeden bakan seçkinci zümrenin iktidarına, o horladığı çevredekiler son verdi. Bu durum, İslamcılara tarihsel rövanş için altın tepside sunulmuş bir fırsat yarattı.

Kimin kimden beter olduğunu tartışmak abesle iştigal… Herşeyi yeniden söylemek gerekiyor.

Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yılını görmek istiyorsak, önce eskisiyle yenisiyle bu zulüm bitmeli. Yönetme yetkisi vereceğimiz insanların liyakati belirleyici olmalı. Siyaset ve siyasal partiler, bilişim çağının gereklerine göre yeniden yapılanmalı.

Ne eskisi ne yenisi, laik ve seküler zeminde yükselen Cumhuriyet, insan haklarına dayalı devlet, insanın gerçekten değerli olduğu kamusal hayat, yurtta barış cihanda barış ilkesine inanmış yönetim.

Siyaseti bu talepler üzerinden okumak ve yeniden kurmak imkânsız değil. Yeter ki bunu arzu edelim. Toplumca kendimiz için iyi şeyler yapmanın zamanı gelmiş olabilir…