GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
17 Ocak 2018 Çarşamba

Yerli ve milli çıkışsızlık

Hangi etnisite grubuna, hangi inanç grubuna dâhil olursanız olun, bir arada yaşamanın koşulları üstüne kafa yormak, bu meseleyi konuşur duruma gelmek zorundasınız.

Devlete hâkim yerli ve milli ideoloji grupları tarafından muhalefet üstünde baskı kurularak geçici sonuçlar alınabilir ama böyle durumlarda sonrası daha beter geliyor. Baskıdan kalıcı çözüm çıkmıyor.

Türkiye toplumunun bir kere daha Türk-Sünni çoğunluğun “yerli ve milli” egemenliği altına alınmak amacıyla destabilize edildiği koşulları yaşıyoruz.

Erdoğan öncülüğünde oluşan yerli ve milli ittifakın hedefi, Sünni ve Türk kültürüne, değerlerine dayalı yeni devleti inşa etmek, Türklerin İslam devletini kurmaktır. Batı karşısında takındıkları uzlaşmaz tavrın kaynağında bu arzuları var. Beka sorunu dedikleri de, islamcı dönüşümün getirdiği sorunlardır.

Toplumsal mutabakat aramak yerine, çoğunluğun kültürel değerlerini ve örtülü üstünlüğünü dayatmak yoluna giden iktidar grubu, ateşle oynamaktan çekinmiyor.

Geçen hafta, Canan Kaftancıoğlu’nun İstanbul İl Başkanı seçilmesi bir anda gündeme oturunca;  CHP yönetimlerinde başlayan değişimin dikkat çeken gençleşme ve sol dinamiklerinin, yerli ve milli ittifakı çok rahatsız ettiği görüldü.

Öyle ki ekranlarda, basında, sosyal medyada, Canan Kaftancıoğlu linç ediliyor. Onun şahsında, sol hareket mahkûm ediliyor. Cumhurbaşkanı ekrana çıkıp, ağır ve kaba bir dille, yarım saat boyunca Kaftancıoğlu’na söylemediğini bırakmıyor. Eşini, kızını da ihmal etmiyor. Bu telaş, bu öfke niye?

Yerli ve milli cenahın patronlarını telaşlandıran, öfkelendiren gelişme; seküler alanı savunacak siyasi grupların bir araya gelme ihtimalinin güçlendiğini gösteren öncüllerin ortaya çıkmasıdır. Bu birliğin oluşmasından çekiniyorlar. Muhalefet kanadında %49’un konsolidasyonunu sağlayacak her girişim onları korkutuyor.

O kadar korkuyorlar ki HDP’yi terörist ilan ediyorlar, CHP’yi PKK’nın işbirlikçisi ve teröre destek olmakla suçluyorlar… Dahası ulusalcılara şikâyet ediyorlar. Bir umut, CHP bölünür de seküler alan savunmasız kalır mı… Bütün dertleri bu!

Doğu-Batı ekseninde İslamcı hareket tarafından yaratılan gerilim nedeniyle ortaya çıkan derin yarılma, Erdoğan’a iktidar getirecek mi, bundan çok emin olamıyorlar. Dolayısıyla Cumhuriyet’in ve Aydınlanma devriminin son barikatını da ortadan kaldırmak istiyorlar. CHP de yerli ve milli kervanına katılırsa, güle oynaya seçimleri alacaklar… Veya böyle olacağını zannediyorlar…

Bilindiği gibi Dünya ölçeğinde yaşanan değişim nedeniyle ülkelerin geleceğini, toplumların gündelik hayatını etkileyen çok fazla belirsizlik var.

Ve Türkiye, belirsizliğin fazlasıyla yaşandığı bölgesinde, gerek jeopolitik konumu gerek sosyolojik yapısı itibarıyla güvenliği tehdit altında bir ülkedir.

Bu itibarla ülkenin içinden geçtiği kaotik dönemin aşılması, toplumsal mutabakatın gerçekleşmesiyle mümkün olacaktır. Ve bu mutabakatın sopayla sağlanamayacağı bir gerçektir.

Ülkenin acil ihtiyacı olan toplumsal mutabakatın, Erdoğan ve Bahçeli’nin hergün ekranlardan hakaret yağdırması, bağırıp çağırması, önüne geleni azarlaması ve sınırsız hamasetle gerçekleşmeyeceği ortada... Bu tutum, ayrışmayı derinleştirmekten başka bir amaca hizmet etmiyor.

Oysa bizim meselemiz, kamusal alanı herkes için yaşanılabilir kılacak yeni toplumsal mutabakatın, bütün sosyal grupların katılımıyla, insan hak ve özgürlükleri korunarak, gerçekleşmesidir.