GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
22 Nisan 2016 Cuma

Kalbe dokunmasını biliyorlar, ama kırarak… (*)

“Hep denedin
hep yenildin
yine dene
yine yenil
daha iyi yenil”
 
diyerek hayata karşı koymayı bu kadar güzel özetlediği için mi…

Dünyayı/ülkemizi bugünlerde kocaman bir çadır tiyatrosu gibi gördüğümden… Yazarın, seyircilerin oyundaki karakterlerle eşleşmemesi, onların zavallılığından, saçmalıklarından ders alınması isteğine canı gönülden katıldığım için mi…

Calvino, onun hakkında  ‘kaybolup gitmiş bir dünyanın panoramasını çıkarıyor’ dediği için mi, ‘Yürümüş olduğu yolda çok fazla farklı ayak izi olmayan’ bir adam olduğu için mi, ya da bir eleştirmenin, hakkında dediği gibi; “edebiyatın gırtlağını keserek ve okurlarını, salt varoluşun yalın koşullarıyla, yapmacık bir neşeye ya da umutsuzluğa kapılmadan, soğukkanlılıkla yüz yüze gelmeye zorlayarak insanlığın önündeki imkanları açık tutmuştur” sözlerinden etkilendiğim için mi…

Belki bu yüzden, belki de hepsi için, ‘Godot’yu Beklerken’i okumak istiyorum yeniden.

20. yüzyıl klasiği, Samuel Beckett'ın İkinci Dünya Savaşı'nın hemen ardından yazdığı… ‘Gelmeyen’ bir ‘beklenen’in ‘bekleniş’inin gerilimini sergileyen bu belirsizlik oyununu okuma isteğim…  Demir leblebi gibi bir oyun olsa da insanoğlunun acınası hallerine (kendime de) gülebilme ihtiyacımdan/isteğimden belki… Eylemsizliklerine yenilmiş insanların, Godot adında ne olduğu bilinmeyen bir kimse veya "şeyi" beklemelerini konu almasından. Yaşadığımız absürtlükleri, bu absürt eserle nötralize edebilirim umuduyla ya da.

*

‘Godot’yu Beklerken’ boş da durmuyorum hani.

Ülke genelinde insanı ağlamakla kahkahalar atmak arasında sallayıp duran absürtlüklerin izini süremez hale gelmiş bir bedbaht olarak, gözlerimi İzmir sularına çeviriyorum ki; ‘oyun bildik, oyuncular tanıdık’ kolaylığına boyun eğmektir bunun izahı.

Gazeteci Uğur Dündar’ın hazırlayıp sunduğu ‘Halk Arenası’ programına Selçuk’ta AK Partili Belediye Başkanı Zeynel Bakıcı tarafından önce salon tesis edilip ardından iptal kararı alınmasıyla başlayan krizin izini sürüyorum.

Salonun program için önce tahsis edilip ardından (kendi partisinden gelen tepki ve baskılar üzerine) Selçuk Belediye Başkanı’nca son dakikada iptaline haklı olarak isyan eden Dündar’a cevap verme görevini üstlenen AKP İzmir İl Başkanı Bülent Delican’ın açıklamalarını okuyorum.

  “Kusura bakmayın ama partimizin idaresindeki bir belediyeye ait salonda size ve saz arkadaşlarınıza Sayın Cumhurbaşkanımıza, hükümetimize hakaret ettirecek de değildik” diyor Delican.

‘Twitter’daki düello’da Dündar, “AKP İzmir İl Başkanı Bülent Delican hedef göstermiş! Korkmuyorum ama 'Bu kaotik ortamda başımıza bir şey gelirse sorumlusu Delican'dır' diyorum” mermisini yapıştırıyor anında. Sırasını savıyor, gözler Delican’da.

Delican Twitter başında, bu kez şarjörün tamamını ‘korkusuz gazeteci’ye saydırıyor. Mermi çok da (atışmanın tamamı egedesonsöz’de) ben bir tanesini seçiyorum; ‘Sayın Uğur Dündar gördüğüm kadarıyla siz eleştiri ile hakareti birbirine karıştırmaya başlamışsınız. Alt tarafı salon iptal edildi” diyor.

SAHNE II

‘Salon iptali’ İzmir’in bir başka köşesinde bir başka sert atışmaya daha neden oluyor aynı zamanlarda, ilginç bir seyirlik!

Atışma bu kez twett’lerle değil, yazılı uzun açıklamalarla.

AKP MKYK Üyesi ve İzmir Milletvekili Atilla Kaya’nın ‘vay canına’ açıklamalarıyla öğreniyoruz ki, AKP Kadın Kolları bir etkinlik için Makine Mühendisleri Odası’nın İzmir Şubesi’nden Tepekule Kongre Salonu’nun tahsisini istemiş, lakin bu istek reddedilmiş.

Sen misin isteği reddeden, salonu AKP’ye kiralamayan!

Ağzını daha önce EGİAD Başkanı Seda Kaya için açmış, iktidarı eleştirdiği için Seda Kaya’yı ‘HDP’lilerin ağzıyla konuşmak, terörü cesaretlendirmekle’ suçlamış Atilla Kaya, ‘alt tarafı bir salon’ için MMO İzmir Şubesi’ni top atışına tutmuş. Elbet HDP’yi, elbet terörü yine işin içine katarak.

Kendi partilerine verilmeyen salonun (üstelik) Selahattin Demirtaş’ın da katılacağı İzmir İl Kongresi’ne tahsis edilmesine çok ama çok bozan/kızan/sinirlenen AKP İzmir Milletvekili Kaya, tıpkı Seda Kaya gibi, MMO’ya da haddini bildirmiş. Uzun yazılı açıklamasını, “Bu yapılan (salonun bize değil HDP’ye verilmesi) açık ve net bir şekilde terörü cesaretlendirmektir” diye noktalamış.

Mimarlar Mühendisler Odası İzmir Şubesi’nin gecikmeyen cevabı da uzun mu uzun. Egedesonsöz’de de yer alan uzun açıklamanın bam teli şu satırlarda:

“(…) mutlak hegemonya hevesi ile hiçbir demokratik teamülü tanımayan, yandaşları haricinde gazetecileri akredite etmeyen, bununla kalmayıp aleyhlerinde haber yapan gazetecileri yargılayan, gazetecileri, sadece mesleklerini icra ettikleri için tutuklayan, barış isteyen akademisyenleri hapseden, kadına yönelik şiddeti cesaretlendiren, çocuk istismarcılarına kalkan olan, Odamızın çatı örgütlülüğü olan Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’ni (TMMOB) yıllardan beri sergilediği çabalarla parçalamaya, yok etmeye çalışanlara tahsis edilecek salonumuz yoktur.

Daha dün, iktidar partisi AKP’nin örtülü başkanı olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TMMOB’yi, bilimden ve teknikten yana tavır aldığı, bu açıdan yanlış bulduğu projelere karşı hukuksal yola başvurduğu yani en temel haklarından birini kullandığı için “paralel ile çalışmak” ile itham etmiş ve bu açıklama kendilerince alkışlanmışken, bizim kendilerine TMMOB’yi yok etme yolunda örgütlenme imkânı tanımamızı, salonlarımızı tahsis etmemizi beklemeleri ilginçtir. İzmir kamuoyuna bir kez daha duyurmak isteriz ki, MMO Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi’nin kapıları, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da demokrasiden ve halkımızın çıkarlarından yana olan herkese açıktır.”

*

“Kusura bakmayın ama partimizin idaresindeki bir belediyeye ait salonda size ve saz arkadaşlarınıza Sayın Cumhurbaşkanımıza, hükümetimize hakaret ettirecek de değildik” sözlerinden…

“Odamızın çatı örgütlülüğü olan TMMOB’u yıllardan beri sergilediği çabalarla parçalamaya, yok etmeye çalışanlara tahsis edilecek salonumuz yoktur”a uzanan satırları okuyunca…

Herkesin salonu, herkesin demokrasi tanımının, kendine has olduğunu…

‘Alt tarafı bir salon’ değil, meselenin bir de üst tarafı bulunduğunu görüyoruz bir daha.

6 ay önce seçim çalışmalarında “Gerilime yol açan söylem ve üslubun Türkiye siyasetine bir fayda sağlamadığı açıktır.  Siyasetin çatışma, kamplaşma ve kutuplaşma yerine, uzlaşı, bütünleşme ve hoşgörü üzerine kurulması gerekmektedir. Biz gerilim değil hizmet üretiriz. AK Parti bu ülkenin çimentosudur” diyen Atilla Kaya’nın gittiğini… Yerine, kendilerini eleştiren herkesi terörist ilan etmeye vardıran bir çimentoyu karmaya girişmiş birinin geldiğini mesela…

Tanıdığım, zarafetini bildiğim için söylüyorum; siyaset gömleğini kuşandığında bana “ağzından bal damlayan arının bile neticesinde iğnesi vardır” atasözünü hatırlatan Bülent Delican’ın hali mesela…

Salon tahsisini ‘kendi düşünceleriyle örtüşmesine göre’ yapan Selçuk Belediye Başkanı ve Mimarlar Mühendisler Odası İzmir Şubesi mesela…

İçimizi kurutan, ‘kalbe dokunuyorlar ama kırarak’ dedirten onlarca/yüzlerce oyun, binlerce sahneyi izlemekten/yaşamaktan yorulmuş biri olarak…

 ‘Neyi beklediğimden ziyadesiyle emin olduğum’ yaşlarda okuduğum, AST’tan da izlediğim Godot’yu Beklerken’i…  ‘Neyi beklediğimi artık bilemediğim’ yaşımda, yeniden okumalıyım diye düşünüyorsam eğer, boşuna değil.

Gerçeği değil ama kurgusu hiç değilse güldürebiliyordu diye…

(*) Furuğ Ferruhzad