GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
24 Mart 2017 Cuma

Referanduma giderken...

Türkiye son derece netameli sonuçlar doğurabilecek bir referandum süreci yaşıyor. Referandum sürecinin hal ve gidişi “hayır” cenahında tedirginlik, dahası korku yaratıyor. 
İslamcı cenahta ise, referandum, “olmak ya da olmamak” meselesine dönüştürülmüş durumda. 
16 Nisan’da “hayır” çıkarsa kıyamet kopacak gibi… Nasıl becerdilerse, dünyayı karşılarına aldılar.
“Evet” cephesi çok hırçın, çok agresif bir kampanya yürütüyor; canlarını sıkan, kim olursa olsun, o saldırgan üsluptan nasibini alıyor. Kullanılan aşağılayıcı dil kulak tırmalıyor. 
“Hayır” cephesinden gelen her eleştiriye tehdit ve hakaret yüklü özensiz bir dille cevap veren İslamcıların ruh hali endişe verici...

Türkiye dar gelmeye başlayınca, Avrupa ile Doğu-Batı hattında söz dalaşına giren “evet” cephesi, hırçınlıkta zirve yaptı;
Türk korkusu, islam korkusu aldı başını gidiyor… Osmanlı geri dönüyor… Avrupa’nın başına gelecek var… Faşist Batı… Avrupa batıyor, İslam yükseliyor… Avrupa, medeniyeti islam dünyasından öğrenecek… Demokrasi ve insan haklarını ha keza… Diplomasi ve hukuk da öğrenecekler… 
Anlaşılan o ki biz referanduma giderken, Avrupa’yı da bir ara “adam” edeceğiz!

Türkiye’nin, en büyük yabancı yatırımcısı Hollanda ve en büyük ticaret partneri Almanya ile Nazi polemiğine girmesi, kıyamet alameti değilse nedir!
Avrupa Konseyi’nden yapılan açıklamada, ‘gerçeklerden tamamen kopuk’ olarak değerlendirilen Türk tarafının Nazizm suçlamalarına verilen yerli ve milli cevap çok açık; Faşist Avrupa!.. 
Rotterdam, Naziler tarafından bombalanarak yerle bir edilmiş bir şehirmiş… Belediye Başkanı müslümanmış… Vız geliyor tırıs gidiyor…

Derdimiz ne? Neden Avrupa ile Türkiye arasında sorun yaratacak adımlar attık? “Gelmeyin” dendiği halde neden o ülke yönetimini hiçe sayarak Hollanda’ya adeta havadan ve karadan çıkarma yaptık? Neden Hollanda Hükümetini hata yapmaya zorladık?
Sonrasında olanlara ve verilen demeçlere bakılırsa, olan bitenler öncelikle referandum yatırımı olarak anlam taşıyor. Fakat aynı zamanda, Türkiye’nin yerli ve milli politikalarını destekleyen yeni jeopolitik konum arayışı söz konusu olmalı…
Öyle veya böyle, dünya âlemi düşman belleyen anlayış, referandum sonrasında öngörülen sistem değişikliğinin niteliği üzerinde yeniden düşünmeye zorluyor insanı…

Türkiye bir karar vermeye zorlanıyor:
Mevcut iktidar zümresine ülkeyi emanet etmek ve yönetim sistemini değiştirmek, yanı sıra rejim değişiminin önünü açmak; “evet” cephesinin muradıdır.
Parlamenter sistemle yola devam etmek, fakat sistemin zayıf taraflarını güçlendirecek reformları da yapmak; “hayır” cephesinin arzusudur.
Fakat asıl meselemizin, sona eren toplumsal mutabakat olduğunu düşünüyorum. Referandumun sonucu ne olursa olsun, buradan toplumsal mutabakat çıkmayacaktır.
Mesele, ülkenin tek adama veya çok adama emanet edilmesinin çok ötesinde, çöken toplumsal mutabakatın yeniden inşasıdır. Bir arada yaşama iradesinin çok zayıfladığı bir gerçek.
Nasıl olacak da, İslami bir hayat talep eden müslümanlar, özerklik talep eden Kürtler ve üniter laik devleti savunan Türkler bir araya gelecekler, bir arada yaşamak için yeni bir toplumsal mutabakatı konuşacaklar! Kamusal alanda yaşam normlarının yeniden düzenlenmesi için nasıl bir mutabakat gerekiyor? Bunların konuşulmasına ihtiyaç var.
Toplumda konsensüs oluşmadıkça, referandumdan çıkacak sonucun getireceklerine bel bağlamak abesle iştigaldir.