GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Teodora HACUDİ
YAZARLAR
28 Şubat 2015 Cumartesi

Kıskandım…

Biz iki kardeşiz,
ben ve ağabeyim Nikola,
ağabey dediğime bakmayın,
benden 8 yaş büyük olmasına rağmen
nedense herkes benim küçüğüm zanneder zatıâlilerini.
E tabi ki kolay değil ailenin akıllısı olmak,
şaka bir yana evin entel dantel diye adlandırılan çocuğu bendim.
Kitap okuyan,
konserlere, tiyatroya giden,
hayır kurumlarında gönüllü çalışan,
asi olan,
eylemlere katılan hep ben,
sevgili ağabeyim ise benimle ve yaptıklarımla dalga geçen gıcık.

Neyse bundan birkaç ay önce beni arayıp
bir tiyatro oyununda oynayacağını söylediğinde
yine benimle dalga geçtiğini sanmıştım.
Oysa o ciddiydi,
“İzmir Aşkına” adlı bir grup kurmuşlar,
hepsi iş güç sahibi insanlar,
oyunun tüm geliri Behçet Uz Çocuk Vakfı’na verilecekmiş.
Hatta bana oyunda rol almak isteyip istemediğimi sorduğunda;
“de get, işim başımdan aşkın, ne tiyatrosu” deyip,
onu ciddiye bile almamıştım.

Bizimki bir hevesli, bir faal anlatamam,
devamlı provalardan,
oyundan bahsedip duruyor,
hevesini kırmayayım dedim biraz ilgi gösterdim,
hangi oyunu oynayacaklarını sorduğumda;
“İzmir Aşkına” dedi,
ben de yine şaşkınlık,
oyunun adını ilk defa duymuştum,
meğerse oyunu da kendileri yazmış
fikir de Filiz’de çıkmış, filizlenmiş.

Lafı uzatmayayım geçtiğimiz akşam oyunun seyretmeye gittim,
hani komşu çocuğunun müsameresi vardır da,
komşunuzu kıramaz gidersiniz ya,
işte bendeki ruh hali de aynen öyle.
Bu kadar koşuşturmanın içinde
işin yoksa git Ağabeyinin oyununu seyret.

Salon hıncahınç dolu,
çoğu benim gibi “hısım akrabadır” dedim kendi kendime.
Ben daha oyun başlamadan
ne zaman bitecek diye düşünüyorum.
Işıklar göndü, perde açıldı,
ahanda benimki sahnede.
Tiyatro oyunu dediği müzikalmiş meğerse.
Şarkılar, oyuncular süper,
kostümler harika,
gözlerime inanamıyorum,
bir de danslar var,
anlatabilmem mümkün değil.
Her şey bir yana,
amatör diye adlandırdığımız bir grup insan
muhteşem bir iş yapmışlar.
Oyuncuların seyircilerle yarattıkları sinerji süper.
Alkışlar oyun süresince devam etti,
şarkılara, marşlara eşlik edildi.

Aklım, duygularım karmakarışık olmuştu.
Tiyatronun tarihini düşünmeye başladım,
ta ilk çağlardan beri amacı bu değil miydi;
toplumun içinde bulunduğu durumu,
bir hikaye üzerinden anlatmak…
Hikaye 1922 öncesi İzmir’de yaşayan
Rum genci ile Musevi kızın imkansız aşkıyla başlayıp,
milli mücadeleyi anlatıyordu,
hafiften de günümüzdeki yaşananlara değinip,
neyi kaybetmek üzere olduğumuzu hatırlatıyordu…
Danslar apayrı bir ruh katmıştı,
kostümler dediğim gibi muhteşemdi,
bizimkiler tüm bunları nasıl yapmıştı,
kaça mal olmuştu,
vakfa gelir kalabilecek miydi diye düşünmeden edemedim…

Başarının arkasında Levent Yılmayan varmış,
Ottoman Dans Akademisinin kurucusu ve yönetmen,
kostümler, dekorlar hep onun desteğiyle olmuş,
dansçılar zaten kendi ekibi.
Orkestra ise İZMA Sanat Akademisinden
Bahar Almaç ve Güvenç Birer’in eseri.

Anlayacağınız İzmir’de bir grup insan bir işe kalkışmışlar,
üstelik hiç bilmedikleri bir alanda.
Konusunda uzman insanların gönüllü dokunuşlarıyla da
ortaya muhteşem bir iş çıkartmışlar
Üstüne üstlük tüm bu süreç içinde çok eğlenmişler.

Sonuç;
Herkesin içinde bir cevher var,
gönülden yapılan işler hep başarı getirir,
sanat engellenemez,
engellenmeye kalkışıldığında
insanların içindeki gizli sanatçıyı uyanır,
sanat kendini ifade etmek,
ifade özgürlüğüdür,
bir de bağış makbuzu dışında da yardım yapabilirsiniz…

Ne yalan söyleyeyim kıskandım,
hem de çok kıskandım,
sen bunca sene didin dur
kalksın ağabeyin tüm alkışları alsın,
olacak iş değil…

Ağabeyim Nikola Hacudi
Filiz Güleç  Çolak
Murat Dernek 
İsmail Ragıp Geçmen 
Sevil Özcan
Bircan Yulu
Kemal Esen 
Huriye Vural Tuncan 
Evrim Eren 
Gülcen Armağan 
A. İlker Kodaman 
Fadime Bilir 
Ayşe Türkmenoğlu
Ömer Dağtekin
Hüseyin Yamaç
Murat Can Canbay
Levent Yılmayan
Bahar Almaç 
Güvenç Birer 
Ottoman Dance

yüreğinize emeğinize sağlık…