GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
19 Kasım 2014 Çarşamba

‘İzmir’e 20 Spartacus lazım!’

Eğer öne çekilmezse, 6 ay sonra bir kez daha sandıkla buluşacağız biz seçmenler.
Ve daha şimdiden karalar bağlamış haldeyiz.
12 yıldır kesintisiz süren AKP iktidarından önceleri ürkmüş/korkmuş, özellikle son birkaç yıldır da yılmış/bıkmış/tırsmış bir kentin ahalisi olarak, karın ağrısı çekiyoruz.
Zira, uzunca süredir, zoraki damat/zoraki gelin gibiyiz.
AKP’yi istemiyoruz; istemediğimiz için oylarımızı (çoğunlukla) CHP’ye, MHP’ye, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olduğu gibi ilk kez (az da olsa) HDP’ye veriyoruz ama attığımız oydan sonra ne iç huzuru buluyoruz, ne de attığımız oyun karşılığını…
AKP tam teslimiyet istiyor, ‘para peşin/kırmızı meşin’ iç sesiyle her seçimde zorluyor, adeta şart koşuyor, ‘bana yar olmayanı kimselere yar etmem’ mantığıyla bu kente/kentliye (hatta kendisine oy vermiş yüzde 35 kitleye) şaşı bakmayı sürdürüyor. İzmir dışındaki kentlere 10 yağdırıyorsa, bize ‘dostlar alışverişte görsün’ mealinde 1 veriyor. Ve İzmir vergisini en düzenli, en dürüst ödeyen kent olmanın ödülünü görmek bir yana, uzun süredir bu doğru/dürüst davranışının sanki bedelini ödüyor.
İstanbul’a, Ankara’ya, Kayseri’ye, Gaziantep’e, Konya’dan Hanya’ya kadar para yağdıran AKP iktidarı, söz konusu İzmir olunca cebinde akreple dolaşan cimrileri oynuyor. Yapılan üç beş yatırım kafamıza kakıldığı gibi, üstüne bir ‘nankörler’ diye azarlanmadığımız kalıyor.
 
AKP’den oldum olası haz etmemiş, onun demokrasi kılıfından hep şüphe duymuş, attığı iyi adımların altında hep art niyet okumuş bu kentte epey karşılığı olan laiklerin ağırlıklı olarak sığınağı/buluşma adresi olan CHP derseniz…
Köhnemiş örgüt yapısı, bitmek tükenmek bilmeyen kafa karışıklığı ve yereldeki hizmet kalitesinin sorgulanması ile ‘kendisine oy verenleri en mutsuz eden parti’ konumundan sıyrılmak bir yana…
İzmirli seçmeni iyiden iyiye kendisinden soğutmuş, bıktırmış halde.
Keza eskimiş söylemlerle, ne parlak bir gelecek ne de umut vaat eden MHP de…
Ve bu yüzden, bu kentte meclislerin, dost sohbetlerinin konusu, yaklaşan seçimin dönüp dolaşıp geldiği yer, ‘ne yapacağız, kime oy vereceğiz?’ oluyor.
Çünkü bu kent, her seçimde ‘yüreğinin götürdüğü sandık’ bulamadığı için ‘kerhen’ oy vermekten bitap düşmüş, her seçim sonrası ‘vallahi bu son, elim kırılsın bir daha oy verirsem’ diye yemin billah etmiş, sonrasında kah yeminini tuttuğu, kah bozduğu için hem kendine, hem de oy verdiği partiye saydırıp döktürüp umutsuzluk çukurunu boylamaya doyamayanların kenti… Ne AKP, ne CHP diyen ‘araf’taki kalabalığın giderek arttığı yer…
 
İşte bu kentte, Roma’ya kafa tutmuş Kartacalı Hannibal’ın ünlü ‘ya bir yol bul, ya bir yol aç ya da yoldan çekil’ sözünü hatırlatan somut bir çıkışla karşılaşmayı; bir gazeteci ama her şeyden önce bu sıkışmışlıktan fazlasıyla canı sıkılmış dertli bir İzmirli olarak heyecan verici bulduğumu söylemeliyim. ‘Neden olmasın’ diye uzun uzun düşündürttüğünü de…
Öncelikle Gözlem Gazetesi’nin hakkını vermeliyim, zira iyi iş çıkarılmış. Genç meslektaşım Gökçe Kırtıloğlu imzasını taşıyan eski Adalet Bakanı Hasan Denizkurdu röportajını bir solukta okudum. ‘Oh be. Nihayet aklı başında biri, neden olmasın dedirtecek bir öneride ve hepimizin katılacağı doğru tespitlerde bulunuyor. Karanlığa bir işaret fişeği çakıyor’ dedim.
Röportajın satırbaşlarına gelirsek… Özellikle İzmirli seçmenin sıkışmışlığını, hükümetin ne öldüren/ne güldüren cezalandırıcı sahiplenişini hepimize tanıdık gelen son derece net cümlelerle ifade eden Denizkurdu, soruyor:
“Ben DYP’liyim, fakat oyumu CHP’ye verdim. AKP’nin içerisinde de ANAP ve DYP’lilerin oyları var. Bizim oylarımız emanet oylar. Bir kısmı AKP’ye, büyük kısmı ise CHP’ye gidiyor. Bu da Türkiye’deki siyasi tablo tam olarak insanların istediklerini yansıtmıyor demek. Peki, İzmirliler nereye kadar gönüllerinde olmayan ve gerçek anlamda kendilerini temsil etmeyen insanlara oy vermeye devam edecekler?”
Ege Bölgesi ve İzmir’in sesini duyurabilmek için yeni bir metot denenmesinin şart olduğunun altını çizen Hasan Denizkurdu, Gözlem’deki röportajında devam ediyor:
“Ne AKP, ne CHP, ne de diğer partilere karşıyım. Benim meselem, İzmir ve Ege bölgesinin yatırımlardan istediği payı alması ve bu havadan çıkması. Bu da şundan bundan medet ummakla, iktidarlara ağlamakla veya muhalefet partilerine güç vermekle olmuyor. Muhalefet partisine en büyük oyu İzmirli verdi ancak CHP’nin son yapılan kongresinde MYK'ya İzmir’den kimse alınmadığı gibi, Aytun Çıray da çıkarıldı. İzmir bu kadar büyük destek vermesine rağmen CHP içerisinde bile gerekli ağırlığa sahip değil. Eğer bu bir güç yarışıysa İzmir olarak CHP, AKP ve sonrasında da Meclis’te ve siyasi iktidarda güçlü olacaksın. Türkiye’de oyların yüzde 6’sını alan HDP, bağımsız milletvekillerini seçerek meclise giriyor; bu milletvekilleri ile grup oluşturup istediğini elde ediyor.”
Ve son noktayı, somut bir öneri ile ortaya atıyor sayın Hasan Denizkurdu:
“İzmir ve Ege Bölgesi’nden 20 bağımsız milletvekili çıkaralım. Bu milletvekilleri AKP veya CHP’den de seçilebilir. Ama bence bu isimler meclise girdikleri zaman partilerinden istifa edip 20 kişilik bir grup kurmalılar. Bu 20 kişilik bağımsız grup oluşturulursa kanun, bütçe veya harcamalar meclisten geçerken engelleme veya katkıda bulunma hakkına sahip olur. Biz ne AKP, ne CHP, ne de MHP’den bu yakınlığı göremiyoruz. Onlar bize şaşı bakıyor. Bize 20 tane Spartacus lazım. Ben bunlar illa AKP, CHP; MHP’den çıksın demiyorum. Biz bağımsız çıkaralım, İzmirliler çıkarsın. Adayların dünya görüşü ne olursa olsun, ama İzmir için çalışsın. Sayın Cumhurbaşkanımız Karadenizli ve şu an Karadeniz ihya oluyor. Aynı şekilde İstanbul Büyükşehir Belediyesi kökenli olduğu için oraya da on milyarlarca dolarlık yatırım oluyor. Bizi savunan kimse yok. Bizim ya bir siyasi parti kurup başına bir lider çıkarmamız lazım ya da oraya gelinceye kadar başka bir çözüm bulmamız lazım. Bu çok da zor bir iş değil. Halkı da inandırmak lazım.”
 
Türkiye genelinde yüzde 25 oyla AKP’den sonra ‘ikinci parti’ konumuna gelmiş ‘kararsızların’ belki fazlasıyla İzmir’de olduğunu düşünen, mutlaka ama mutlaka bir şeyler yapılması gerektiğine inanan biri olarak, Hasan Denizkurdu’nun ateşlediği bu fitili ciddiye alıyorum.
Olur mu olmaz mı?
Şu an itibarıyla bilmiyorum, çünkü röportaj bana bu ayrıntıları vermiyor.
Bu yüzden… Beni heyecanlandıran, İzmir için bir çıkış yolu gösteren bu sözlerin sahibi Sayın Hasan Denizkurdu’nu arıyor; daha uzun, daha kapsamlı bir söyleşi için randevulaşıyorum. Sayın Denizkurdu’nun söylediklerinin tamamına ‘gozlemgazetesi.com’dan ulaşabilir, aklınıza gelen/takılan soruları/yorumları bana ulaştırırsanız, kendinizi de bu işe katarsanız, sevinirim.
Cuma günü bir aksilik yaşanmazsa gerçekleştireceğim ve hafta başında yayınlamayı planladığım bu röportajda katkılarınızı bulacağınızdan hiç kuşkunuz olmasın.

‘Yüz çiçek açsın, bin fikir yarışsın’ diyenler, kaleminize kuvvet!