GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
29 Ocak 2015 Perşembe

İkinciliğimize, bir de böyle bakın…

Şimdiki yeni yetmelerin muhtemelen hiç duymadığı bir söz vardı bizim yeni yetmelik zamanlarımızda ‘Papaz her gün pilav yemez!’ diye.
Yanına bir de pışıkkk işareti yapar, alt göz kapağı aşağı doğru çekiştirip ‘bilmişlik’ eylemini tamamlardık..
Doğrusu gün gelip koskoca bir yetişkin olarak ‘Papaz her gün pilav yermiş’ diyeceğim hiç aklıma gelmezdi.
Başa gelince, akla da geliyormuş zahir!
 
Tam 3 yıl önce, yine Ocak ayında İzmir’in gündem konularından biri ,dünyaca ünlü düşünce kuruluşu Brookings Institution’nun yayınladığı rapordu.
İzmir’in 200 metropolitan içinde ‘en hızlı büyüyen 4. kent’ olduğu değerlendirmesini yapan Brooking Institution, 2014 raporunda bu kez 300 kent arasında İzmir’i dünyanın en hızlı gelişen ikinci kenti olarak belirledi.
Ve sahiden de şahsıma ‘yok artık’ dedirten durum ortaya çıktı. O da, 2012’de yaşanan tartışma ya da bir takım isimlerin celallenmesinin, 3 yıl sonra yine/yeniden, aynı şekilde basında tezahür eylemesiydi ki, hakikaten yuh artık!
Madem bugün de aynı tarz ve neredeyse aynı sözcükler/cümlelerle konuyu tartışıyoruz…
O halde 3 yıl önce yazdığım yazıyı da (hepsi uzun olur, birazını) buraya kopyalayıp yapıştırmakta bir beis yok bana göre.
Buyurun:
 
(…) Haber en başta yazdığım gibi sadece internette, yazılı ve görsel medyada geniş yer bulmakla kalmadı; kentin meslek odaları da birbiri peşi sıra görüşlerini açıkladı. ‘Biz diyorduk zaten’den başlayıp, demeyenleri ‘içimizdeki İrlandalılar’ diye suçlayandan, ‘bu gelişmede elbette bizim katkılarımız yadsınamaz’ diye gurur payı çıkaranlara kadar…
Liste bir hayli uzundu…
İnternet medyasının ‘acul okurlar’ı da katıldı elbet söylemlere.
‘Haydi bakalım, Aziz Kocaoğlu’na çatın şimdi. Adam iş yapmıyor olsa, İzmir böyle hızlı büyür müydü’ diyenlere, ‘Yürü ense traşını görelim, neresi büyümüş İzmir’in köydü, mega köy oldu zatı şahanelerinizle’ tadında cevaplar gecikmedi.
Böylece herrrrr zaman olduğu gibi…
Tartışılan konu, rakamların gerçekliği ya da gerçek dışılığı, araştırmada hangi kriterlerin alındığını, gerçeği ne kadar yansıttığı veya yansıtmadığı gibi esas unsurlar unutuldu; top, iki taraftar grubu arasında bir o yana, bir bu yana savruldu durdu.
Ama hakkını da yemeyelim!
“Ne kadar geri kalmışsanız o kadar hızlı büyüyor görünürsünüz.
Çok doğal, 1000 1010 olursa yüzde 1 büyür; 1100 olursa yüzde 10 buyur. Peki hangisi daha çok büyümüştür? Veya hangisinin büyüme ivmesi daha yüksektir? Cevap 1000 daha çok büyümüştür, 10'nun ivmesi daha hızlıdır. Aynı Türkiye’nin büyüme rekoru gibi./
Tabii, cebinde 50 lira olan adama 50 lira verirsen serveti yüzde 100 büyür, 1 milyonu olan adama 50 liranın 5000 katını versen serveti yüzde 25 büyür.’ diyerek kalemini mantıkla konuşturan yorumcular da vardı aralarında ama…
Sağduyulu sesler, taraftarların/amigoların bağırış/çağırışları arasında kaynayıp gitti.
 
Topu biraz da biz çevirdik Ege TV’deki ‘Söz meclisten içeri’ programında. Ancak bizimkisi ‘dar alanda kısa paslaşmalar’ tadında oldu. Nedim de Ümit de ben de ‘keşke bu raporun tamamını bilsek de hangi kriterlerle İzmir’in en hızlı büyüdüğünü öğrensek; bizim cepheden bakınca görünmeyenleri nasıl gördüklerini anlasak’ meali dokundurmalarda bulunduk. ‘Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi de olunamadığı’ için, konunun bir anlamda ‘geyiğini’ yaptık, sonra da başka bir konuya atladık.
Biz atladık ama izleyici atlamadı tabii. O akşam da programa mail ve telefon yağdı bu konuda.
‘Nerde o büyüme, biz neden göremiyoruz’ diyenler mi ararsınız, ‘İzmir’in köhnemişliğinden ABD’li araştırmacıların ne anlayacağından’ girip, araştırmayı yapan kurumda Kemal Derviş’in parmağını arayanlar mı…
 Programdan sonra arayan bir dostum da, ‘Yahu arkadaşlar siz ne diyorsunuz, milletin gevrek yemekten karnında susam tarlası oluştu. Siz bari alet olmayın bu adamların sözlerine’ uyarısı, konuya kendi açımdan tam anlamıyla tuz döktü.
Niye döktü? Çünkü ortada ciddi bir kurum tarafından yapılmış bir araştırma vardı ama biz yani medya ve iş dünyası, araştırmanın sadece birkaç kelimesinden haberdardık. Ve onun üzerine konuşmalar yapıyor, ‘bu da size kapak olsun’ tadında yazılar yazıyor, ‘içimizde İrlandalı’ arayışına çıkıyorduk.
Ortada kıstaslar yok, kriterler yok, neye göre bulunmuş bu hız, bilen yok.
Dahası ‘araştırma sadece hızı mı ölçmüş, koskoca enstitü başkaca da bir şey bulmamış mı’ diye soran yok.
Haydi medya, her konuda ‘cımbızlamada’ ustadır. Saatlerce süren konuşmalardan bir kelime almaktan tutun, sayfalar dolusu araştırmadan birkaç satırla bahsetmek, -iyidir/kötüdür’e girmiyorum- bizim huyumuzdur, özelliğimizdir, karakterimizdir.
Ancak, bu kentin duayen sıfatlarıyla anılan iş adamları, oda başkanları, ‘gerisi teferruattır’ı nasıl diyebildi?
O enstitüye ulaşıp raporun tamamını almaları çok mu zordu ya da imkansızdı? Böyle bir şey mümkünsüz müydü?
Üstelik insan onca okkalı lafı söylemeden önce, ‘şu raporun bütünü ne diyor’ diye meraklanmaz mıydı?
‘Aman da bana laf geçirme fırsatı doğdu’ bakışıyla, iki satırlık haberin üzerine atlanır mıydı?”

BENİM KABAHATİM VAR MI?
 
Başta dediğim gibi, bana ‘Papaz her gün pilav yermiş’ dedirten durum bu.
Aynı kısır tartışmalar, aynı adamların yine ‘içimizdeki İrlandalılar’ diye kime sataştığı anlaşılmayan ve havada asılı kalan cümleleri, bu cümlelere arka veren kimi meslektaş yazıları.
Ve yine raporun tamamı ortada yok.
Ve yine o raporu okuyup haklı olarak kafası karışan insanların, ‘nasıl yani? Bu gelişmeyi ben niye göremiyorum’ soruları…
Konu aynı, tartışma aynı, sorular aynı, değişen tek şey, rakamlar.
2012’de 200 kent arasında 4. olmuşuz, 2015’te açıklanan raporsa, bu kez 300 kent arasında 2. olduğumuz üzerine.
Ne yapayım şimdi…
Aynı yıl rapor üzerine ikinci kez yazdığım “Hangi İzmir? 4’üncü olan mı; 181’inci, 196’ncı olan mı?” başlıklı yazıya buyur etmekten başka sizi?
 
“Önce medyamızın, ardından iş dünyamızın üzerine atladığı raporu hazırlayan kurumla ilgili kısa bir bilgi vererek başlarsak…
İzmir’in 200 metropolitan içinde ‘en hızlı büyüyen 4. kent’ olduğu değerlendirmesini yapan Brooking Institution, 1916 yılında Robert S. Brooking tarafından kurulmuş, kar amacı gütmeyen bir kurum.
Amacı; Amerikan demokrasisini güçlendirmek, sosyal ve ekonomik refahı arttırmak, uluslararası sistemle güvenilir, şeffaf ve açık bir işbirliğini geliştirmek olarak tanımlanmakta. ABD’de ulusal düzeyde, kamu politikalarını analiz etmek üzere kurulmuş ilk özel kurum olan Enstitü, Marshall Planı’nın dünya ülkelerinde uygulanmasında önemli bir rol üstlenmiş.
Akademik araştırmaların desteklenmesi ve eğitim olanakların arttırılmasını hedefleyen Enstitü’de tanıdık isim de; Kemal Derviş. Derviş, Entitü’de Başkan yardımcısı ve Global Gelişme ve Kalkınma Bölümünün Yöneticisi olarak görev yapmakta..
Dünyaca güvenilirliği olan Brookings’de akademisyen, bürokratlar, politika yapımcıları ve kamu politikaları analistleri başta olmak üzere dünyanın her bölgesinden 300’den fazla uzmanın çalıştığını da söyledikten sonra, bizi asıl ilgilendiren konuya gelirsek…
 
Raporu İngilizceden tercüme edip bana uzun bir özet gönderen arkadaşımın, araştırmaya ilişkin değerlendirmesi, şu dikkat çeken cümleyle başlıyor:
İzmir uzun dönem karşılaştırmasında (1993-2007) düşük büyüme hızına sahip olduğundan; 2010-2011 dönemi yıllık artış hızında yakaladığı yüksek büyüme ile 2011 yılında “hızlı büyüyen” metropol bölgeler arasında yer almıştır.
Ancak, geçmiş dönem trendlerine bakıldığında, bu büyümenin sürdürülebilir olmadığı ileri sürülebilir. Ayrıca, 2011 yılının Türkiye’de seçim yılı olduğu ve pek çok ekonomik göstergenin ‘sadece bu yıla özgü’ olarak değişmiş olduğu da gözden kaçırılmamalıdır.”
 
Arkadaşımın rapora ilişkin görüşleri, özetle şöyle devam ediyor:
 
1. İzmir; kişi başına gelir tutarı açısından 200 metropolitan bölgenin içinde 181. sırada!
 
200 metropolitan içinde kişi başına gelirde en yüksek 20 ve en düşük 20 bölgenin karşılaştırmasında; dünyada en yüksek kişi başına gelire sahip metropolitan alan ABD’de Hartford (yıllık 76 bin $). 200 metrpolde en düşük kişi başına gelire sahip 20 metropolitan sıralamasında (180 – 200), İzmir yıllık 8.660 $ gelirle 181. sırada yer almaktadır.
 
İzmir’in içinde olduğu grupta (yıllık 8 bin $ seviyesinde) yer alan diğer metropoller Santiago, Kuala Lumpur, Cape Town ve Saint Petersburg’dur. İzmir’in içinde bulunduğu en düşük kişi başına gelire sahip 20 metropol bölgede; sonuncu sırada yer alan Cairo yıllık 2 bin dolar seviyesinde gelire sahiptir.
Yani İzmir, kişi başına gelir açısından dünyanın en yoksul bölgeleri arasındadır, en yüksek kategoriye sahip bölgelerle arasında, neredeyse 10 kat fark vardır.
 
2. İzmir; 2010-2011 dönemi “Ekonomik Performans İndeksi” sıralamasında 200 metropolitan bölgenin içinde 4. sırada!
2011 yılında bir önceki yıla göre, kişi başına gelir ve istihdamda yıllık artış baz alınarak hesaplanan “ekonomik performans indeksi” sıralamasında en yüksek ve en düşük artışın olduğu metropol bölgeler arasında; (gelirde yüzde 5.5, istihdamda yüzde 5,6 artışla) yıllık artış hızı en fazla olan 4. metropol bölgedir.
Mutlak değer açısından İzmir metropolünden çok daha yüksek artış hızına sahip bölgeler vardır. Ancak bu bölgelerin bazılarında gelir artarken istihdam aynı hızla artmamıştır veya gelir artışı yüksek olmasına rağmen bir önceki yıla göre değişim hızı, göreceli olarak düşüktür. Örneğin; gelişen Asya-Pasifik bölgesinde yer alan Shenzhen metropolitan bölgesinde yıllık gelir artışı yüzde 6.5, yıllık istihdam artışı ise yüzde 4.9'dur. Yani İzmir’le kıyaslandığında daha hızlı büyüyen bir bölgedir; ancak bir önceki yıla göre değişim hızı düşük kalmıştır.
Yani, İzmir’in en hızlı büyüyen 4. metropol olması medyatik olarak anlamlı olmakla birlikte ekonomik olarak gerçekçi değildir. 2011 yılında en hızlı büyüyen bölgeler arasında İzmir’in 4. sırada yer almasının nedeni, 1993-2007 döneminde sahip olduğu düşük hızlı ekonomik büyüme performansıdır.
 
3. İzmir; 2009-2010 ve 2010-2011 döneminde istihdam ve gelirde büyüme oranları karşılaştırmasında; 200 metropolitan bölgede istihdamda yüksek artış sıralamasında “Kaybedenler” olarak tanımlanan 10 metropol içinde 6. sırada!
İzmir metropolitan alanının, ekonomik performans indeksi 2009-2010 dönemi ile 2010-2011 dönemi karşılaştırmasında, gelir artışında “kazanan” veya “ kaybedenler” arasında yer almamaktadır. Bunun anlamı, bir önceki yıla göre değişimde büyük farklılıkların olmamasıdır. Oysa istihdam artışında aynı dönemler karşılaştırıldığında İzmir metropolü “kaybedenler” arasında yer almaktadır. Bu kategoride bulunan 10 metropolitan alan içinde; en yüksek istihdam artış hızına sahip görünmesine rağmen, en yüksek gerilemenin olduğu alan da İzmir’dir.
İzmir metropolitan alanı yıllık istihdam artış hızı; 2009-2010 döneminde yıllık istihdam artış hızı yüzde 9,3 iken, 2010-2011 döneminde 3,6 puan gerileyerek yüzde 5,6ya düşmüştür.
Yani İzmir; yıllık istihdam artış hızı sıralamasında 200 metropol arasında 196. sırada yer almaktadır.
 
4. İzmir; 1993-2007 ve 2010-2011 döneminde istihdam ve gelirde büyüme oranları karşılaştırmasında; 200 metropolitan bölgede geliri artan bölgeler içinde 7. sırada, istihdamı artan bölgeler içinde ise 2. sırada!
200 metropolitan alan sıralamasında, 1993-2007 dönemi ile 2010-2011 dönemi yıllık gelir ve istihdam artış hızlarına göre en büyük değişimin olduğu, kazanan ve kaybeden 10 bölge karşılaştırmasında;
-Yıllık gelir artış hızında “kazanan” 10 metropol bölge arasında İzmir 7. sırada yer almaktadır. 1993-2007 döneminde yüzde 2.5 gelir artış hızını 2010-2011 döneminde 3 puan artırarak yüzde 5,5 seviyesine yükselmiş ve “kazanan” bölgeler arasına girmiştir.
-Yıllık istihdam artışında “kazanan” 10 metropol bölge arasında İzmir 2. sırada yer almaktadır. 1993-2007 döneminde yüzde 1,0 istihdam artış hızını 2010-2011 döneminde 4,6 puan artırarak yüzde 5,6 seviyesine yükselmiş ve “kazanan” bölgeler arasına girmiştir.”
Bu vesileyle, bir kez daha yazmadan edemeyeceğim.
İzmir, -henüz bir vatandaş olarak hissetmesek de- hızlı ilerleme yoluna ‘inşallah’ girmiştir ama İzmir’in yitirdiği en önemli değer, bu kentin konuşma/tartışma/diyalog kültürüdür. Ve elbette bu durum hem çok üzücü, hem de ‘en demokratik kent’ olduğumuz iddiası ile de çelişen bir gerilemedir.
Diyalog arayışı yerine ‘laf çakma’ sanatının giderek gelişmesi, başka nasıl açıklanabilir ki?
Eğer öyle olmasaydı, Brooking Enstitünün ne demek istediği, hangi konuda ileri, hangi konuda geri kaldığımız ve bunun nedenleri üzerine iyi bir analiz yapmak yerine, İzmir ekonomisinin duayen isimlerinin dudaklarından şu tür yorumlar dökülür müydü?
“Bu gelişme çok sevindirici, ancak 'İzmir geriliyor, İzmir'de sanayi çöküyor' diyenler maalesef Amerika'dakiler kadar İzmir'i göremiyor. İzmir kan kaybetmiyor, aksine şahlanmış durumda ve giderek temposunu artırarak hızla dünya metropolü olma yolunda ilerliyor. Ama içimizdeki bazı İrlandalılar İzmir'i yerden yere vurma geleneğini sürdürüyor. Onlar buna devam etsin. İzmir'in gelişmesi görülüyor, bundan mutluluk duyuyoruz. "
"Bu kadar önemli bir kuruluşun açıkladığı verilere göre İstanbul ve Ankara'yı geride bıraktık. Türkiye'de verginin yüzde 10'u İzmir'de toplanıyor. Yeni yatırımlarla bu rakamların daha da artacağından kimsenin şüphesi yok. İzmir büyümeye devam edecek."
"Her zaman söylediğimiz gibi İzmir'e güvenenler sonuçta kazançlı çıkacak. Bugünkü koşullarda bu derecelendirmeyi doğru buluyorum. Çünkü büyümek bizim doğamızda var. İzmir asla geri kalmadı. Zaman zaman siyaseten durağanlaştırıldı.”
 
Lütfen söyleyin bana. Bu açıklamalar, üstte özetini verdiğim raporun gerçekçi bir değerlendirmesi midir; yoksa, gururlu/hoş cümlelerden oluşmuş bir İzmir güzellemesi midir?
Demem o ki…
Güvenilir bir kuruluşun yaptığı araştırmayı sağduyulu, herkesin anlayabileceği bir dille ne şişinerek, ne gerinerek anlatmak… Yararlı bir tartışma ortamını beslemek varken…
Sokaktaki İzmirli büyümeyi henüz hissedemiyorken, üretimin, yatırımın, istihdamın arttığını şimdilik göremiyorken, kent ekonomisindeki gelişmeler kişisel yaşantısını iyiye/güzele doğru henüz değiştirememişken, hoş ve boş söylemlerin kime, ne faydası oluyor, söyler misiniz?”
*
Bugünkü kopyala/yapıştır bu kadar.

Brooking Enstitünün son raporunda yeni olanlar ve Allahtan söyleyecek yeni sözleri olanların söyledikleri, ‘bu ivme nasıl yakalandı ve biz bu gelişmişliği niye göremiyoruz’ sorularının yanıtları da yarına kalsın izninizle, aynı pilava aynı kaşığı sallayıp duran okur!