GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
23 Nisan 2015 Perşembe

Eyyy Tuncay Özkan!

‘Bu topraklarda (şehirde) yaşamayıp da dışarıdan Türkiye’yi izliyor olsaydım herhalde epeyce eğlenirdim’ diyenlerin arttığı bir iklimdeyiz. Zira bir seçimin daha arifesindeyiz ve ciddiyetinden kıl aldırmayan adamların/zevatın bazen karnımızı tuta tuta güldüren davranışları ve sözlerinin resmi geçidini mecburen seyretmedeyiz…
Dedim ya, dışarıda olsak ‘ulan ne komik bu adamlar’ falan deyip geyikleyeceğiz de Allah müstahakkımızı vermiş ki, içerde bir yerlerdeyiz, haliyle gülüp eğlenemiyoruz. Birbirinden mühim adamların incir çekirdeğini doldurmayacak atraksiyonlarının kurbanları olarak ‘ulan bu da denir mi, bu da yapılır mı’ sayıklamalarıyla seçim gününü sayıyoruz.
Ki, mübarek gün yaklaştıkça kasıyor, geriyor; onlar konuşmaktan, biz seyirciler de dişlerimizi kenetlemekten bitabız…
 
İngilizlerin “Her şey daha iyi olmadan önce her şey daha kötü olacak” sözü illa gerçek olmak zorunda mı birader?
Hazır bir rüzgar yakalamışsın, AKP’nin seyir defterinde aşağı doğru inişlere geçtiği, en azından ağız birliğiyle dolu dolu konuşulduğu, koalisyon totoların oynandığı günlere ermişsin, uzuuuunca süredir iktidarın kuyruğuna takılmadığın, tersine iktidarın senin kuyruğundan çekiştirdiği zamanı görmüşsün…
İktidar 12 yılda elindekini çarçur etmiş, seninse heybende bi dolu vaat var, dolayısıyla elin daha güçlü. Ama sen ne yapıyorsun? Sahiden sen/siz ne yapıyorsunuz?
Kısır gündemlerinizle, hala sürdürdüğünüz önseçim yarışıyla, biriktirdiğiniz şahsi nefretlerinizle, ortaya aday olarak çıktınız ya, Erdoğan’dan ödünç aldığınız bütün kibirlerinizle çene suyu çorba karıştırmakla meşgulsünüz.
‘Bu bilgileri bu toplantılardan sızdıranlar/yayanlar haysiyetsizdir, şerefsizdir’i bir kenara bırakın; ne yaptığınıza, ne konuştuğunuza bir bakın ey İzmir CHP!
Halleriniz hiç iktidara yürüyen bir partinin elemanlarına benziyor mu, ona bakın.
Çalıştay yapıyorsunuz, partinizin İzmir’deki PM üyelerini çağırmıyorsunuz.
Aday olmayan ya da önseçimden çıkamayan milletvekillerini yok sayıyorsunuz.
Kim bilir kaç seçim geçirmiş eski il başkanlarına tenezzül dahi etmiyorsunuz.
O beğenmediğiniz/beğenmediğimiz AKP, aday yapmadığı milletvekilini/eski il başkanını (Ali Aşlık’ı) Seçim Koordinasyon Merkezi’nde görevlendiriyor, siz lütfedip kendi vekillerinizi seçim toplantısına dahi almıyorsunuz.
Ya ne yapıyorsunuz? Fırsat bu fırsat deyip kıstırdığınız bağcıları dövmeye çalışıyorsunuz; maksadınız bağcı pataklamaksa eğer… İçinizdeki rakibi en iyi pataklama yolunun bu seçimi muhteşem sonuçlarla kapatmak olduğundan bile bihabersiniz. 
Hiç kusura bakmayın, öyle ‘dost acı söyler’ kontenjanından falan da konuşmuyorum. Gördüklerim ve okuduklarımdan yola çıkan, çok seçim görmüş/çok seçim mutfağında çalışmış gazeteci sıfatıyla yazıyorum.
Gizli toplantınızda konuştuklarınız bu kadar meczup olmasaydı eğer, haberleştirilir miydi sanıyorsunuz siz? Lalettayin bir haber olarak sıra savardı, kimselerin de umurunda olmazdı.
Toplantıları sızdıranlardan ziyade, kendi partisinin 13 bin oyuyla seçilmiş adayını sırtlanların önüne atanlarla, ‘peygamber devesi’ misali kendi cinsini yiyenlerle hesaplaşın önce siz! İçinizdeki haksızlığa bayrak açın, isyan edin. Edin ki, ‘bunların içinde çürük elmalar/hainler var ama çoğunluk iyilikten adaletten haktan yana’ diyebilsin, partinizdeki yeniler/gençler, kötü örneklerden nemalanmasın ya da kuyruğu kıstırmayı öğrenmesin, de mi?
 
Sıkılmasam/daralmasam, bizim Fatih’in (Yapar) sayesinde cümle basının haberdar olduğu toplantının konuşmacılarının sözleri üzerine tek tek yazardım ama cümlelerini tek geçtiğim birine yer vermekle kalayım. Birinciliği ‘Tuncay Özkan’a vereyim. Ki, CHP İzmir örgütünün en istenmeyen/sevilmeyen kişisi olma başarısını kısa sürede başarıp dişlerini gıcırdatmada olanların da yüreklerine az biraz su serpmiş olayım!
‘Hanımköylü’ kontenjanından İzmir semalarına bizzat Genel Başkan tarafından indirilen, gerek Cumhuriyet Mitingleri'nin mimarı, gerek ekranlarda çizdiği ‘delikanlı’ görüntüsü/nedensiz cesaretiyle, kentimizde hatırı sayılır bir hayran kitlesine sahip olan Tuncay Özkan, kendisini yakından tanıma şerefine nail olanlar tarafından nasıl oluyor da bu kadar kısa sürede adeta nefret objesine dönüşebiliyor peki?
Özgüvenle narsizm arasındaki farkı fark edemezseniz, hakkında ayyuka çıkmış bir dolu soru işaretini hep şeytan taşlayanlara bağlarsanız, hiç mi hakikat yok şüphesini en azından yüreğinizin kıvrımlarında dolaştırmazsanız, gördüğünüz ‘gerçek yüz’ karşısında önce donup, sonra da kandırılmışız hissiyle öfkenin ateşinde kavrulabilirsiniz…
Bırakın aynı bölgedeki aday arkadaşlarını, liderinin de İzmir’den aday olduğunu unutup kendisinin parti üstü bir durumda olduğunu ima ederek “Benim bir sürükleyici gücüm var. Burada kimse beni taşımıyor. Taşıyıcı olan benim. Zaten ulusal gazete ve TV’ler sürekli beni programlara davet ediyorlar. Oralara çıkıyoruz. Yayınlara katılıyoruz” sözleriyle beyimizin burnunun Kaf Dağları’nda olduğunu (nihayet) idrak edip kahrolabilirsiniz.
 
Onun aslında ‘biz kaç kişiyiz’ dediği günlerde Kaf Dağları’nda gezinmekte olduğunu anlamadığınızı ifşa etmiş olurken, ben de bir ifşada bulunayım.
Sudaki (ekrandaki) yansımasına aşık olan insanların bir gün nergise dönüşmelerinin ancak mitolojide mümkün olabileceğini bilsem de, onu hapishanede de ziyaret etmiş olan Ahmet Hakan’ın, özgürlüğüne kavuştuktan sonra yazdığı yazıdan ben de etkilenmiş; kalbimdeki acabaları hayli derinlere gömmüştüm.
Geçmişte birbirlerine ancak sokak kavgalarında rastlanabilecek argümanlarla saldıran, ancak Silivri mağduriyeti sırasında baltasını betona gömen Ahmet Hakan, bir yıl önce Tuncay Özkan’la özgürlüğünün ilk aylarında yaptığı görüşmeyi, köşesine taşımış,
“Bir zamanlar ‘biz kaç kişiyiz’ diye sormuştu Tuncay.
‘Biz’ diye tarif ettiği insanları, diğerlerinden ayırarak, ayrıştırarak.
Bunun ne denli yanlış olduğunu fark ettiğini söyledi. Ve ardından da ekledi:
‘Benim için artık iki tür insan var: Vicdanlılar ve vicdansızlar. Artık insanları sadece bu açıdan ayırıyorum” diye yazmıştı.
Ahmet Hakan’a göre artık Tuncay Özkan özeleştirisini hem de en keskin bir şekilde yapmış biriydi. Yenilenmişti ve yeni şeyler söylüyordu. Sakinleşmişti ve gülümsüyordu. Haksızlık yapmamayı hayatının en anlamlı tavrı haline getirmişti. Kendisine haksızlık yapanlara bile haksızlık yapmayı aklının ucundan bile geçirmeme aşamasındaydı. Öfkeli, cerbezeli, intikamcı değildi. Durmuş oturmuşluk ve ağırbaşlılık gelmişti üzerine. Yine Hakan’a göre Özkan “mücadele azmini kaybetmiş falan değildi, yaptığı şuydu: Daha düzgün bir mücadele ahlakı içinde olmaya çalışmak…’
 
Tuncay Özkan’ın sahibi olduğu dönemde Kanaltürk televizyonuna (13 bölümlük Atatürk’ün kurduğu partinin öyküsü belgeseli karşılığı olarak) aktarılan 3.5 milyon doların (2004 kuruna göre 5.7 milyon YTL) CHP’nin başına ne işler açtığını en iyi CHP’liler bilir.
İşin o kısmını çoktan geçmiş biriyim ama televizyonunu yaşatmak için koca partiyi zora sokmuş birinin o partinin adayı yapıldıktan sonra “Bir siyasetçinin para ve reklam vererek televizyonlara çıkması etik değil... Gazetelere para vermeyin. Televizyonlardaki paralı programlara da çıkmayın. Zaten Yüksek Seçim Kurulu’nun konuyla ilgili kararları bulunuyor. Seçim döneminde her siyasi partiye eşit yayın hakkı tanımak zorundalar. İstemeseler de yayına bizleri çıkartacaklar. Aksi halde RTÜK kapatma kararı bile uygulayabiliyor. Biz de bu konuyu avantaja çevirelim” diyebilen…
Zorda kalınca ‘en ulusalcı zamanlarında’ kanalını Gülen Cemaati elemanına satıp ‘bizkaçkişiyiz’ elemanlarını dumura uğratan Tuncay Özkan’ın gerçekten değişmiş, gerçekten yenilenmiş, gerçekten esaslı bir yüzleşme yapmış olmasını isterdim.
Bütün kötülüklerin anası olan kibri dört duvar arasında bırakamamış olmasının partililerini ne kadar kızdırdığını/üzdüğünü görüyor olmaktan bir mutluluk çıkaracak değilim.
‘Sorun, milletvekillerinin İzmirli olup olmaması mı, yoksa kimin ne kadar sağlam insani argümanlara sahip olup olmadığı mı’ sorusunu sorma hakkımı baki tutarak, hem insani, hem de siyasi manada bir temennide bulunuyorum.
Dilerim sonu mitolojideki Narcissus gibi olmaz…
Bu arada…
Bunca dağınıklığa, bunca örgütsüzlüğe, bunca çiğliğe ve bi dolu olumsuz teferruat rağmen CHP İzmir’de umulanın üstünde oy toplarsa… Sakın ha aranızda biraz modası geçmiş esprideki gibi
“İyi geçtik.”
“Yok yok güzel geçtik”
“Bayağı süper geçtik!” falan demeyin.
İzmirli seçmene hakkını teslim edip sessizce köşelerinize çekilin…
"İnan kastım sana değil/ Cahille muhabbeti kestim" deyip ben de şimdiden çekiliyorum köşeme yüksek müsaadelerinizle…