GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
28 Ağustos 2015 Cuma

Bu köprüden kimler geldi geçti…

Anadolu, coğrafi konumu itibarıyla, iki kıta arasında uzanan bir köprüyü andırır. Fakat sadece coğrafi olarak köprüyü andırmakla kalmaz, tarihsel olarak uygarlığı inşa eden nice kavimler, milletler de gelmiş geçmiştir bu topraklardan. Böyle bakıldığında, Anadolu bir uygarlık ve kültür köprüsüdür.
Gelin görün ki, -Nazım’ın deyişiyle- Asya’dan bir kısrak başı gibi Akdenize uzanan bu güzelim memleket, eşsiz kültür mirasına sahip bu topraklar, dostluğun ve kardeşliğin değil, kavganın ve husumetin ülkesi oldu.
 
Bugün, 777 bin metrekare Anadolu ve Trakya toprakları üstünde 77 milyon insan, yani biz yaşıyoruz. Ve nasıl mümkünse öyle zehir ediyoruz hayatı birbirimize.
Oysa Osmanlı bakiyesi kaç kişi kaldıysak bu topraklarda, barış içinde bir arada yaşamaya mecburuz. Kimsenin gidecek başka yeri yurdu yok. Bunu anlamak için daha ne kadar kan dökmeye ihtiyaç var?
 
Köprüler, ‘sürekli gelip geçilen yerler olduğundan’, tekin değildir. Böyle derler. Tekin olmama hali muhtemelen sürekli hareketin neden olduğu değişkenlikten kaynaklanıyor.
Anadolu topraklarına gelen kavimlerin, toplulukların, milletlerin çoğu sürgit yerleşip kalmamış; bu yüzden, hareketlilik hep sürmüş; gelen, giden, konan, göçen hiç eksik olmamış…
Bu kıpır kıpır olma halinin ne getirdiği ve ne götürdüğü üzerine uzun boylu tahlil yapmak benim üstüme görev olmadığı gibi, bir A4’ün de boyunu aşar. Niyetim, sadece sonuçları üstünde durmak.
 
Özellikle son üç binyılda bu topraklarda yaşayan halkların ortaya çıkışının tarihsel arka planı farklı olmakla birlikte, emperyal dönemler çok dilli, çok kültürlü, çok dinli olduğundan, bu farklılıklar derinleşerek ayrışmalara yol açmamıştır. Emperyal dönemin sosyolojisi, endüstri devrimi sonrasında ulusal devletler ortaya çıkıncaya kadar, farklılıkları iç içe değilse de yan yana barındırabiliyordu. Emperyal yapılara dayalı güvenlik politikalarının çökmesi ve imparatorlukların tarih sahnesinden çekilmesi, yeni bir kimlik anlayışını getirdi. Ulus devletler, yurttaşlık hukuku altında kimlikleri tektipleştirme yoluna gittiler; ulus tek kimliğe dayandırıldı, diğer kimlikler alt kimlik olarak anıldı. Bu koşullarda yapılan toplumsal sözleşme, modernite ve aydınlanma fikriyle desteklendi.
 
Geçen binyılın sonunda, tek kutuplu dünyada kapitalist sistemin sınırsız egemenliği ve bilişim devrimi, yeni dünya düzeni fikrine ilham verdi.
Günümüz dünyasında, kapitalizmin yeni ve belki de son aşaması olan küreselleşmenin getirdiği değişimin bağlamında, aydınlanma düşüncesi ve modernite sorgulanıyor, farklı kimliklerin ayrışarak özgürleşmesi savunuluyor. Ulus devletlerde bu gelişmelere bağlı olarak ortaya çıkan yapısal sorunlar, kamusal yaşamda altüst oluşlara yol açıyor.
 
İşte tam böyle bir zamanda, saymakla bitmez kimliği ve kültürü barındıran Anadolu, dünya sistemi kapitalizmin küresel düzeninin getirdikleriyle hemhal olayım derken ateşlere düştü.
Öyle ki, Cumhuriyet’in üstünde yükseldiği modernite ve aydınlanma düşüncesi yeniden söylemenin önünü açamazsa, Anadolu’da birliği yeniden sağlamak hiç kolay olmayacak.
Yüzyıllık Cumhuriyet deneyimi topluma ışık tutuyor. Kadim Anadolu halkları, bu ışıkla önünü nasıl göreceğini bilir. Yaşanmışlığın getirdiklerinde toplumsal barışın kodları var.
Uygarlık ve kültür köprüsü Anadolu topraklarında yaşayan halklar, barışın, kardeşliğin, dayanışmanın tarihsel koşullarının varlığının bilinciyle, üstünde oynanan oyunları bozmaya muktedirdir.