GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
28 Ekim 2014 Salı

Baro’da (aslında) kim kazandı?

Uzun zamandır ülkedeki tartışmaların odağında yargı var.
Ve yargı erki, bu tartışmaların da etkisiyle önemli ve sancılı bir dönüşüm sürecinden geçiyor.  
Hükümetin açıkça taraf olduğu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçimlerini saygıyla ve de kaygıyla izledik. HSYK seçimlerinde görüntüde cemaat nam-ı diğer ‘paralel yapı’ kaybetti. Ama asıl kaybeden hukuktu… Yargının bizatihi kendisiydi.
Peki, kim kazandı?
Kimilerine göre hükümet…
Kimilerine göre ülkücü-sosyal demokrat hâkimler…
Yapılan yorumların hiçbirinde ‘adaletin’ kazandığından söz edilmedi. Oysaki HSYK gibi çok kritik bir kurumun seçiminde kazananın hukuk yani yargı erki olması gerekiyordu.
Diyeceksiniz ki bu ülkede ‘olması gerektiği gibi olan’ ne kaldı ki… Haklısınız.
İşte Sayın ‘Cumhurbaşbakan’ın atadığı HSYK üyeleri ortada. Açıkça AK Parti üyesi olmuş, kadın kolları başkanlığı yapmış, meclis üyeliği yapan bir avukatı atadı Sayın Cumhurbaşbakanımız. Hem de hiç tereddüt etmeden…
Açık söylemek gerekirse; bırakın bir partinin rozetini takmış birinin HSYK gibi yargının en tepesine atanmasını, adının önüne ‘ülkücü yahut sosyal demokrat’ gibi sıfatlar olanların da seçilmesi de yargı erki için kabul edilir şey değildir.
Bu ülkede ‘sadece hukukçu’ kimliği ile öne çıkan belirli bir grubun, cemaatin, partinin, derneğin; ideolojinin tarafı olmayan hâkim, savcı bulmak bu kadar zor mu?
Geçmişte özellikle de bu siyasal iktidarın en büyük yakarışı yüksek yargıdaki ‘Alevi’ yapılanmayla ilgiliydi. Cumhurbaşbakan Sayın Erdoğan açıkça bu yapının kendilerini hedef aldığını altını çize çize defalarca ifade etmişti. Bugün ‘paralel yapı’ adını verdiği Gülen Cemaati’nden duyduğu rahatsızlık onu HSYK seçimlerinde ‘geniş tabanlı’ bir ittifak cephesi kurmaya zorladı. Ülkücü ve sosyal demokrat isimleri desteklemek zorunda kalan Erdoğan ‘Anayasa’nın kendisine verdiği’ yetkiye dayanarak doğrudan atadığı isimleri ‘sadakat süzgecinden geçirerek’ yargının tepesinde kendi lehine bir denge kurmaya çalıştı.
Velhasıl… Kaybedeni cemaat gibi görünse de kaybedeni yargının bizatihi kendisi olan seçimleri (üzülerek, kaygılanarak) izledik.
Tabi ki yargıdaki dönüşüm sancısı sadece tepe noktayla sınırlı kalmadı.
Barolar da Sayın Cumhurbaşbakanın ve de siyasal iktidarın hedefindeki kurumlardı.
Hatta Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu açık hedefti. Yıkılması, düşürülmesi gerekiyordu. Çünkü ‘haddini ziyadesiyle’ aşıyordu.
Gittiği yerlere gidilmeye hatta ‘Tiz koltuğu alına’ idi.
Bugün ‘paralel yapıyla mücadele noktasında’ yumruğu hükümetle aynı noktaya vursa da İstanbul Barosu’nda Ümit Kocasakal rakiplerini darmadağın etti.
Ankara Barosu’nda Feyzioğlu’nun işaret ettiği aday kaybetti. Ve hafta sonu İzmir Barosu’nda tansiyonu son derece yüksek bir seçim yaşandı.
Kazanan geniş tabanlı ‘Cumhuriyetçi Grup’ oldu. Birçok baro seçimi izlemiş, yazmış bir gazeteci olarak şu kadarını söyleyebilirim.
Bu seçim başka seçimdi. Hatta öncesinde yaşananlara bakarak ‘baro seçimi’ olup olmadığı bile tartışılırdı. Sadece hukukun (hukukçular tarafından) konuşulması, tartışılması gereken seçimlerde hukukçular dışında herkes konuştu.
Gazeteler, gazeteciler saf tuttu, taraf oldu. Bazı isimler tarafmış gibi gösterildi.
Neticede Cumhuriyetçiler Grubu’nun adayı Aydın Özcan seçimi kazandı.
 
Öncelikle, Özcan’ın yani cumhuriyetçilerin seçimi kazanması benim için sürpriz olmadı.
Bir hukukçu olarak tanıdığım ve de başta Gezi Parkı süreci olmak üzere kamusal olaylardaki ‘dik duruşundan’ dolayı takdir ettiğim Eski Başkan Ercan Demir’e de seçimden önce bu tahminimi iletmiştim.
Çünkü Baro’nun geçmiş dönemlerini incelediğinizde cumhuriyetçiler ile çağdaşların periyodik şekilde iktidarı birbirlerine devrettiğini net bir şekilde görüyorsunuz.
İki dönemdir iktidarda bulunan Çağdaş Grup 4 yıl önce bu bayrağı 3 dönem iktidarda olan Cumhuriyetçilerden almıştı. Şimdi sıra cumhuriyetçilerde… İzmir Barosu’nun doğal sürecinde bu bir çeşit bayrak, nöbet değişimi…
Tıpkı ABD Başkanlık seçimleri gibi…
Dediğim gibi seçimi cumhuriyetçi grubun kazanması benim için sürpriz olmadı.
Ama grubun yaptığı geniş tabanlı ittifak açık söylemek gerekirse benim için de sürprizdi.
İki dönem CHP’den milletvekili adayı gösterilmiş, keskin ulusalcılarla dolu listede AK Parti İl Disiplin Kurulu Üyesi’ni görmek benim için sürprizdi.
Hükümete yakınlığıyla ve de Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’na düşmanlığıyla bilinen bir gazetenin muhabirinden yöneticisine kadar tüm gücüyle baro seçimlerine dalması benim için sürprizdi.
Sonuçta kim kazandı? Cumhuriyetçi Grubun belki de doğal sürecinde de kazanabileceği bir seçime ‘siyasi’ gölge düştü.
Açıkça ifade etmek gerekirse, bu seçimde Aydın Özcan Baro başkanı olmuş olabilir.
Ama seçimi Yeni Asır Gazetesi kazanmıştır.
Hakkını teslim etmek gerekirse gazete algıyı çok iyi yönetmiştir.
Belirli çevreler tarafından hala ‘Çağdaş Grubu terk edip belediye başkanı olmakla’ eleştirilen Sema Pekdaş’ı…
Ve de Büyükşehir Davası sürecindeki ‘müvekkil ilişkisi’ üzerinden Kocaoğlu’nu taraf ilan etmek en akıllı hamle olmuştur.
Daha akıllıca olan ise ‘yerel seçimlerde bileğini bükemedikleri’ Kocaoğlu’nu oy hakkı bile olmayan bir seçimde taraf ilan edip ‘yenilen tarafta’ göstermek olmuştur. Ve tabi ki kentin ulusalcı damarına yapılan ‘Atatürk şırıngası’ etkisini kısa sürede göstermiştir. Şırınganın kim tarafından yapıldığı hatta Atatürk’ün Türkiye’sini ‘eski ilan’ edip başta laiklik olmak üzere devrimleriyle mücadeleyi şiar edinenlerce yapılması bile önemli olmamıştır.
Ve de gazete Çağdaş Grubun yumuşak karnını çok iyi tespit etmiş, o bölgeye yönelik isabetli vuruşlarla sonuca gitmiştir. On yıllardır baro seçimlerinde aktif olan Çağdaş Avukatlar Grubu’nun son seçimdeki en yumuşak karnı kendisiyle aynı adı taşıyan ‘Çağdaş Hukukçular Derneği’ (ÇHD) olmuştur.
Logosunda Türkçe ve Kürtçe ifadelere yer veren ÇHD ile İzmir Barosu’ndaki Çağdaş Grup arasında (destekleme dışında) organik bir ilişki olmamasına rağmen sanki ikisi (bir elmanın yarısı gibi) bir bütün olarak lanse edilmiş genel kurulun ilk gününde salonda atılan sloganlar farklı sonucun en büyük nedeni olmuştur.  
İsten avukat olsun ister hâkim ister profesör… İsterse sokaktan geçen herhangi bir İzmirli...
Bu kentin insanı sandığa giderken iki endişe taşır. Şeriat ve bölünme!
Ne yazık ki Çağdaş Grup (belki de oy kaygısıyla) terör örgütü lehine slogan atacak kadar ileri gidenlerle arasına kalın bir çizgi çekmeyi başaramamıştır. Genel kurulun ilk gününde Kürtçülerle-Ulusalcılar arasındaki (kimilerine göre tertiplenmiş) hepi topu 1-2 dakikalık gerginlik bir gün sonra kurulacak sandıklardan çıkacak sonucun habercisi olmuştur.

Anlaşılan o ki son yıllarda açıkça taraf olduğu seçimlerin büyük bölümünü kaybeden Yeni Asır yenile yenile yenmeyi öğrenmiştir. Yani Yeni Asır açısından baro seçimleri bir nevi ‘yıkılmadık, ayaktayız’ seçimi olmuştur.  
Başta havuzcu meslektaşlar olmak üzere seçimin sonucu herkese hayırlar getirsin.
Dilerim avukatlara vitamin dağıtmanın ötesine geçer yeni Başkan Aydın Özcan…
Çünkü STK’ların tamamen sustuğu/susturulduğu süreçte tek tük de olsa konuşma yürekliliğine haiz az sayıda meslek kuruluşundan biriydi İzmir Barosu…
Umarım Gezi Parkı’nda Alsancak’ın ara sokaklarındaki devlet zulmünü dakika dakika belgeleyen, ‘yakıp-yıkan değil’ sadece demokrasi isteyenlerin yanında durarak varlığıyla güven veren İzmir Barosu’nu benzer bir olayda mumla aramayız.
*
Gelelim Baro’nun çiçeği burnunda başkanı Aydın Özcan’ın adımı vermeden beni kast ettiği konuşmasının yanıtına. Demiş ki Özcan rakibi Ercan Demir’i hedef alarak…
—Ege’de Sonsöz’ün patronuyla Balçova’daki toplantıda ne konuştun?
Her ne kadar Ege’de Sonsöz’ün patronu değilsem de Sayın Özcan’ın kast ettiği kişi benim.
Ve öyle bir hava yaratmış ki kürsüden… Sanki Ercan Demir’le Balçova’da gizlice buluşmuşuz. Ve o da bizi basmış…
Sanki Ege’de Sonsöz Ercan Demir’e hizmet etmiş!
Çok değil teknolojiyi biraz biliyorsanız Ege’de Sonsöz’ün ana sayfasında logonun altındaki satırın en sağındaki ‘site içi arama’ yazan yere ‘Aydın Özcan’ yazın. Sonra da da aynı butona Ercan Demir yazın. Eğer saymayı biliyorsanız süreç içinde Baro Başkanı olmasına rağmen Demir’in daha az haber yapıldığını göreceksiniz.
Bugün Baro Seçimleri nedeniyle tebrik ettiğim Yeni Asır’ın çok daha güçlü ve tarafsız olduğu yıllarda o gazeteyi ‘genel yayın yönetmeni’ olarak yönetmiş Gönül Soyoğul’un ‘benim cephemden’ diye başlayarak tamamen kendi düşüncelerini kaleme aldığı ‘köşe yazısını’ saymazsak Ege’de Sonsöz’de Ercan Demir lehine bir yazı/haber göremezsiniz.
Bu tablo bizim tüm kışkırtmalara rağmen korumaya çalıştığımız tarafsızlığımızın resmidir.
Özcan’ın zoruna gidense AK Parti ile yaptığı ittifakın gözler önüne serildiği ‘Baro seçimlerinde ilginç ittifak’ başlıklı haberdir.
Adı üzerinde haberdir. Hem de haber gibi haberdir.
İki dönem CHP’den milletvekili adayı gösterilmiş bir adayın başını çektiği listede halen AK Parti İl Disiplin Kurulu Üyesi bulunuyorsa… Üstüne üstük önceki dönem meclis üyesi bulunuyorsa… Muhafazakâr avukatlar ilk kez baro seçimlerinde liste çıkarmamışlarsa…
Kusura bakmayın Sayın Başkan! Bu haber gibi haberdir. Öküz altında buzağı aramak bir hukuk adamına yakışmaz. Gelelim Ercan Demir’le Balçova buluşmasına…
Tarih 10 Ekim… CHP İzmir’in düzenlediği meşhur panel için Balçova’daki otelin salonundayım. ‘Ne olacak bu ülkenin hali? Ne olacak bu CHP’nin hali?’ gibi alışık olduğumuz ve de asla tatmin edici bir yanıtı olmayan konuşmalardan yorulup bir fincan kahve almak için salonun dışına çıktım. Bir de ne göreyim?
Meğerse CHP İzmir Örgütü Baro Başkanı Ercan Demir’i de o panele davet etmiş?
Hatta Demir de tıpkı benim gibi yorulup bir fincan kahve için kendisini dışarı atmış.  
Ayaküstü bir kahvelik sohbete başka dostlar da iştirak etti.
Hatta itiraf edeyim. Koca bir yazı 3–4 yazıyla geçirmiş, Karaburun’da dünya ile bağını koparmış ‘yorgun ve tembel’ bir gazeteci olarak kendime ve kentime dönmeye çalıştığım sırada 25-26 Ekim’de Baro seçimleri olduğunu o gün yani 10 Ekim’de Ercan Demir’den öğrendim. Salonu dolduran 500 kişinin (aralarında Aydın Özcan da vardı tahminen) çoğunun gözleri önünde cereyan eden bu ayaküstü sohbet 20 dakika sonra Demir’in olay mahallinden ayrılmasıyla bitti.
Özcan’ın hatırlatması olmasa ben bu sohbeti tamamen unutmuştum. Çünkü o gün Kemal Karataş, Tacettin Bayır, İsmail Uygur, Mustafa Balbay ve daha pek çok tanınmış CHP’li ile benzer ayaküstü sohbetlerimiz oldu. Şimdi soru şu…
Yüzlerce kişinin gözleri önünde cereyan eden ve bazılarının da masaya kadar gelerek ortak olduğu bu basit ayaküstü sohbet İzmir gibi koca bir kentte yaklaşık 6 bin 500 hukuk adamının başkanı seçilen zat tarafından gizemli bir hale getirilip başka anlamlar yüklenerek nasıl, niçin kullanılır?
İnanın ona ben de akıl erdiremedim. Aklı eren söylesin.