GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
30 Aralık 2023 Cumartesi

Antik Çağ’dan feminist öyküler

Onbeş gün önce İsviçre’nin ve dünyanın en değerli sanat kentlerinden biri olan Basel’deydim. İki farklı günde Basel’de epey saat geçirdik ama yetmedi. Kelimeni tam anlamıyla Basel yaşama sevincini sanatta, kültürde bulan bir şehir. Kültürün kökenlerinin de antik çağa uzandığını her müzede her galeride sergilenen eserlere bakarak görmek mümkün.

1996’da Basel’de efsane bir sergi açılmıştı: “Pandora: Klasik Yunanistan’da Kadın” isimli bir sergiydi. Sergi daha sonra kitap olarak da yayımlanmıştı. Almanca anlama şansım olmadığı için Prof. Reinsberg’in kitabını bir Almanya seyahatinde (Saarbrücken olmalı) görmüş ama almamıştım.

Nesibe Çakır tarafından yazılan “Antik Yunan Mitolojisinin Kadınlarına Dair Öyküler” adlı Sakin Kitap’ın yeni ürünü elime geçinde Prof. Reinsberg’i hemen anımsadım.

Nesibe Çakır iyi bir iş çıkarmış. Bizim Halikarnas Balıkçısı’ndan aşina olduğumuz figür anlatımını çok daha çağdaş bir şekilde gerçekleştirmiş.

Nesibe Çakır’ın önsözünden aktarıyorum: Antik Yunan mitolojisinin dişil figürlerini konu alanbu öykülerin çıkış noktası Almanya’nın önemli yazarlarından ChristaWolf’un Kassandra adlı eserine, Klasik Arkeoloji’de kadın ikonografisi uzmanı Prof. Dr. CarolaReinsberg’e ve Pandora: Klasik Yunanistan’da Kadın başlıklı Basel’deki 1996 yılına ait bir sergiye dayanmaktadır.

Mitlerde erkekler savaşarak, şehit düşerek, spor müsabakalarında ya da bir yerlere musallat olmuş canavarlarla boğuşup kahramanlaşırken, kızlar evliliğe hazırlanır, evişlerini üstlenir ve erken yaşlarda soyun devamlılığı olan doğumla yüz yüze gelirlerdi. Öykülerimin ekseninde yer alan sıra dışı karakterler, yani genç kızlar ve kadınlar ise mitlerde ancak erkek egemen toplumun kendilerine dayattıkları kadere başkaldırarak, hayatları pahasına cesaretle kendi yollarını seçtiklerinde kahramanlaştırıldılar.

Daphne ve Atalante gibi tanrılara, babalarına kafa tutanlar, Medea ile Ariadne gibi dışlananlar ya da terk edilenler, daha niceleri: Hepsi çağının erkek kahramanlarınıgölgede bıraktılar.Büyücü Kirke, Medea ve Medusa erkekleri taşa veya hayvana dönüştürme yetenekleri dışında, şifacı yanlarıyla bitkilerden doğanın iyileştirici ve öldürücü gücünü ödünç alırlar. Ergen yaşta omuzlarında taşıdıkları yükleriyle kral kızları Antigone, Kassandra ve Polyxena ölümü kabullenirken, İphigenia ve Andromeda tanrıların araya girmesiyle son anda kurtulurlar.

Mitolojide dişil karakterleri bekleyen son genelde benzer motifler içerir. Eski Yunan kültüründe ergenliğe henüz adım atmış kızlara evleninceye kadar parthenos ve kore adı verilirdi. Toplumda önceden tahmin edilemeyen davranışları ve ele avuca sığmaz tabiatları nedeniyle yaban doğayla sıkı bağları olduğuna inanılırdı. Bu nedenle yabani doğaları yüzünden erken yaşta evlendirilerek “evcilleştirilmeleri”, yani dizginlenmeleri gerekirdi.

Onlara özgü anlatılarda kaçırıldıklarını, babaları tarafından zorla bir akrabayla evlendirildiklerini veya ülkenin selameti için kurban edildiklerini görürüz. Bu pek de iç açıcı olmayan çarpıcı hikâyelerde dişil kahramanlar kimi zaman kendilerince kaçış yolları bulurlar ve kaçarken sıksık ağaca veya hayvana dönüşürler.

Ailede baba figürü burada ataerkil sistemi sembolizeederek kızlarının geleceğini planlar. Daha doğumda şanssız hayata başlayan kızlar erkek evlat beklentisini yerle birederek ezik, dışlanan konumuna düşerler. Kral, yani baba yeni doğan kızını ormana veya nehre bırakarak ölüme terk eder. Doğada yabani hayvanların büyüttüğü yetimler sık rastlanan mitolojik bir unsurdur. Bu böyle sayısızörnekle uzatılabilir.

Mitlerle beslenen toplum yapısını yansıtan bu anlatılardaki dişil figürlerin (genç kız ve kadınların) yaşamlarını, kimlik arayışlarını mitolojinin belirsiz boşluklarından faydalanarak, motifler ve sembollerin ışığında öykülerimde yeniden canlandırmak ve yorumlamak istedim. Acımasız kibirli ebeveynlerini ve tanrıları alt etmeye cesaret edenler, kaderlerini kendi ellerine alanlar, dönüşümden korkmayıp yaban doğaya dönenler ya da yakıcı aşkın pençesine düşüp onurları kırılanlara açık sonlar hazırladım.

Günümüz toplumunda sadece baba veya kocaya bağımlı kadın değil ekonomik bağımsızlığı olan kadın bile şiddete maruz kalırken, öyküler yoluyla eski toplumlarla modern toplum arasında köprü kurmak istedim.

Klasik demokrasi fikrinde bile kadınlar seçmen değilken, yazılıtarih öncesi çağlardan ele geçen en erken insan betimleri doğurgan ana tanrıça tipolojisi gösterirken, dişil kimliğin ve benliğinin köklerini eşelemeye çalıştım.

Bunu yaparken belli arketiplere, motiflere, imgelere bağlı kalarak öykülerime farklı sonlar tasarladım. 20. Yüzyıla damgasını vurmuş bilim insanları C. G. Jung ve C. Kerenyi’nin insan doğasını aydınlatan psikolojik arketip çalışmalarının yanı sıra arkeolojinin sunduğu malzemeyi de kullandım. Kaynaklarımın başında hiç kuşkusuz Klasik Yunan mitolojisinin başyapıtları, Homeros(İlyada, Odysseia) ve Hesiodos’un (İşler ve Günler) eserlerinin yansıra MÖ 5. yüzyılda klasik dönem yazarlarıEuripides, Sophokles ve Aischylos’un tragedyaları gelmektedir. Klasik Yunan heykellerinin yanında özellikle vazo resimleri ve mezar kabartmalarının çarpıcı sahneleri ikonografik veriler olarak zamanın atmosferini yaratmamda ilham kaynağı oluşturdular.

Fantastik edebiyatın verdiği özgürlüğe kapılarak farklıbakış açıları sayesinde tanrıçalar ve dişil kahramanların dünyasını, kimlik arayışlarını, iç hesaplaşmalarını, doğalarında yatan insani halleri öyküleştirmek aynı zamanda kökeni Neolitik Çağa kadar geri giden toplayıcı/şifacı kadın ve vahşi hayvan, doğa arasındaki bağı tekrar hatırlatacaktı. Yaban dünyanın parçası büyücü, avcı, çocuk, gelin, anne olan en trajik, en çarpıcı dişil kahramanları hafife alınmamalıydı. Onlar kendi geleceklerini kaderolmaktan çıkarıp tasarlayabilirlerdi. Güzel veya çirkin, ölümlü veya ölümsüz, kimi olağanüstü becerilere sahip kimi değil, bu dişil karakterler acıları, çaresizlikleri, başınabuyruklukları, bağımsızlıkları, akılları veya cesaretleriyle tamamen insandılar.

***

Bu kitap yılbaşında kadınlar için ideal bir armağandı. Ben öyle yaptım ve 8 Mart’ta birçok kadın arkadaşıma yine armağan edilecek.

Nesibe Çakır’ı ve Sakin Kitap ekibini bir kez daha kutluyorum.