Acelesi olmayanların şehri İzmir’de hayat yavaş akar. Zaman zaman İzmir’i kasabaya benzetmeleri de bu yüzdendir. Lakin ben o kasaba halini hep sevdim.
İşte, o iri kasabadan, dijital devrimin yükselen yeni düzeninde, metropollerin yeni normaline ilham verecek bir fikir çıktı.
Geçtiğimiz günlerde, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, İzmir’in Metropol Cittaslow adaylığını açıkladı; Dünya’da bir ilk…
Tunç Soyer konuşmasında; “Cittaslow Metropol İzmir, adaleti ve refahı büyütme kararlılığını ifade ediyor” dedi.
Benim bu ifadeden anladığım; Yeni Dünya düzeni kurulurken şehrin bütününe yayılan kent yoksulluğuyla etkili mücadele ve eni konu zorlaşan yaşam koşullarını iyileştirmek için kararlılık beyanıdır.
Metropol Cittaslow adaylığı sürecinde öne çıkmasını umduğum fikir, “anti-kapitalizm ve hız çağının sonu” için mücadeledir.
Zira kitlesel üretim/tüketim sarmalında liberal piyasanın hızı kesilmezse, insanlığın iflahı kesilecek.
Metropol Cittaslow adaylık süreci, günlük siyasi kaygılardan azade, ilkeli bir şekilde yürütülürse, kapitalist sistemin yaptığı tahribatın önüne geçebilecek dinamikleri barındırdığından, etkili bir çözüm modeli insanlığa sunulabilir.
Uygarlık, çoklu krizin tehdidi altında; dengeden çıkan sistem, ekonomik bunalım, iklim krizi, bozulan ekolojik denge… Cittaslow fikri, işte bu cehennemden çıkış yolunu gösteren bir yıldız olabilir. Ve buna ihtiyaç da var.
Anti-kapitalizm ve hız çağına son vermek; umutları yeniden büyütebilir.
Metropol Cittaslow fikrinin sağladığı imkanları iyi okumak ve gereğini layıkıyla yerine getirmek, İzmir’e ve ülkeye çok şey kazandırabilir.
Anti-kapitalist siyaset ve hız çağına son vermek fikri, uzlaşmayı mümkün kılan bir alan inşa ediyor. Bu bir imkandır.
Kadim kültürü, doğal hayatı, tarihi ve arkeolojik değerleri korumanın yanı sıra, uygarlık krizine karşı dirençli bir şehir yaratma potansiyeline sahip “Metropol Cittaslow” fikrine, siyasi kaygılardan azade, sahip çıkmak herkesin yararınadır.