GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
11 Haziran 2014 Çarşamba

Türkiye’de solun en büyük sorunu “solcular” olmuştur

Halkın kahir çoğunluğu solculara neden inanmak istemiyor?
Bu sorunun yanıtı biliniyor olsaydı, kapitalistlerin iktidarı çoktan son bulmuştu.
Ben kendimi bildim bileli solcular halkı kurtarmak için devrim yapmak ister; halk ise devrimcilerden kendini sakınır.
Doğrusu, yetmişli yıllardan beri sol cenahta mücadele eden biri olarak benim de zaman zaman halkın kendini sakınmakta haklı olduğunu düşündüğüm olmuyor değil. Nasıl olmasın! Onları hiç anlamadık ama hep kurtarmak istedik… Halkı yönetilmeye mahkûm bir cahil sürüsü gibi görmek kolaycılığından hiç vazgeçmedik. Halkın kurtarıcılığına soyunduk; ancak, halka tepeden bakmak ve/veya “yerine düşünmek” gibi marazi durumlar hep sürdü.
Oysa halkın tepesinde, bunları ziyadesiyle yapan fakat yanı sıra sosyal gelişmeyi ve dönüşümleri sağlayan, hibe ekonomisinin olanaklarıyla yoksulları hoş tutan kapitalist bir iktidar zümresi zaten var. Kötü kopyayı ne yapsınlar!
 
Bu ülkede, sol düşüncenin sorunu, ideolojik çökmenin yanı sıra, solcuların siyaset yapma biçimi olmuştur. Elbet de bu durum, ideolojinin başlı başına sorunlu bir alan olduğu gerçeğini değiştirmez.
Solda siyaset yapanların çoğunun bir diğer sorunu da, seksenden sonra okumaktan vazgeçmiş ve okumama ısrarını elan sürdürmekte olmalarıdır.
Solun siyaset etiğini asla benimsememiş, broşür bilgileriyle, fraksiyon gazetelerinden okuduklarıyla durumu idare eden ve bu sığ bilgilere dayanarak toplumun üzerinde iktidar kurmak isteyen solcuların argümanları inandırıcı gelmediğinden, halk, solu iktidara getirecek desteği sol partilerden esirgiyor.
Bugün, bir avuç sosyalist ve komünist entelektüeli saymazsak, solcular, solun meseleleri üzerine pek düşünmüyorlar.
Zaten keskin devrimciler seksende kitaplarını yok ettiler, korkudan bir daha da kitaba el sürmediler. Okumaya da, araştırmaya da o kadar meraklı değiller.
Hal böyle olunca siyasette yaptıkları işler de yarım yamalak oluyor.
Günümüz siyasal yaşamında, özellikle ana muhalefette zuhur eden solcu siyasetçiler, söylediklerine kendileri de inanmadıklarından; solcu gibi söyleyip sağcı gibi yapıyorlar. Ve herkes bunun farkında…
Belki de bu yüzden, neo liberal siyaset, CHP ile “bu solu” buluşturmaya çalışıyor.
 
Merkezde siyaset yapan solcularımız, emperyalizme ve faşizme karşı olmakla, bir de demokrat olmakla meşhurdur. Bu şöhret iyi midir? Siyasal yaşamda karşılığı varsa elbette iyidir. Fakat merkezde siyaset yapanlar için böyle iyimser bir bakış mümkün değil. Hatta onların şöhretinin kötü olduğu bile söylenebilir. Emperyalizm ve faşizm karşıtlığı, onları siyasal sorumluluktan koruyan bir tür kalkan görevi görüyor. Günlük siyaseti halkın yararını öne çıkararak yapmak zordur. Buna karşın, uzak ve muğlâk hedeflere doğru mücadele açmak, siyasetçiyi kısa ve orta vadede halka hesap vermekten korur.
Bu nedenledir ki halk uzak ve muğlâk hedeflere yönelen siyaset biçimine güvenmez, oy da vermez.
 
Öte yanda, işçi sınıfının kendisi için sınıf olamadığı ve sınıfının iktidarını kurmaya hiç mi hiç niyeti olmadığı koşullarda, sendikalara dayalı siyaset yapmak, olsa olsa yetmişlerden kalan bir tür devrimci romantizm olabilir.
Sömürünün enikonu azgınlaştığı seksen darbesinden günümüze olan bitenin muhasebesini yapmayan sendikaların soldaki itibarı ne olabilir?
İşçilerin yaşadığı bölgeler AKP’nin oy depolarına dönüştüyse, bunda sendika patronlarının iktidarlarını sürdürmekten gayrı kaygı taşımamalarının payı büyüktür.
 
Bugün solun önündeki en ciddi problem, kapitalistlerin sınırsız sermaye birikimi ile müsemma azgın sömürüsü ve solcuların kifayetsizliğidir.