GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
3 Ocak 2021 Pazar

Son yılbaşı gecesi

Bugün Pazar…

Yeni bir yılın ilk Pazar’ında…

Hiç bitmeyen sevgi ve saygıyla…

Atatürk’ü bu köşede anmaya devam ediyoruz…

Bir kez daha…

Az bilinen yaşanmış bir öyküyü paylaşalım…

Bunu yaparken de…

82 yıl önceki  “o gece” yaşayıp, anlatan…

Dr. Tevfik Rüştü Aras’ı saygıyla analım…

***

Atatürk, son yılbaşı gecesini…

Arkadaşı Doktor Tevfik Rüştü Aras’la geçirmişti…

Dokuz yıl Dışişleri Bakanlığı yapan Aras’ın…

Okurken müthiş duygulandıran anıları…

Kendi kaleminden şöyle başlıyor:

***

1937’yi geride bırakacağımız Yılbaşı akşamı Köşk’e çağırdı... Buluştuğumuzda ilk sözü şu oldu:

“Bu akşam bir tarafa çıkmayacağım… Sen de suare görmekten bıkmışsındır… Yılbaşını burada birlikte geçiririz, olmaz mı?”

Bir süre geçen yılın olaylarından ve gelecek yılın işlerinden konuştuk… İsmail Hakkı Kavalalı’nın (Atatürk’ün Harbiye’den arkadaşı) gelmesi üzerine konuşma günün haberlerine dönüştü…

Sonra hep birlikte Gazi’nin giyinme odasına gittik… Elbiselerinden, gömleklerinden ve kravatlarından bize dağıtmaya başladı… Kendimi tutamadım; kalbimden geçenleri söyleyiverdim:

“Paşam, mendillerinize, potinlerinize varıncaya kadar bize vermekten hoşlanıyorsunuz; ne olurdu bir ay önce düşünseydik de yeni bir yıl için bütün giyeceklerinizi yeniden ısmarlasaydık ve bu gece başka arkadaşları da çağırarak elbiselerinizi, gömleklerinizi aramızda paylaşsaydık… Üstelik hepimiz bu yılbaşı gecesinin anısı olarak sizden bir şeyi üzerimizde taşırdık ve siz de yarın hep yeni giymiş olurdunuz…”

Gazi Paşa hayıflanmıştı; “A doktor, bunu niçin daha evvel düşünüp söylemedin?” dedi…

Ben de, “Zararı yok, gelecek yıl böyle yaparız…” yanıtını verdim…

Atatürk ne olumlu ne de olumsuz tek kelime etmedi…

Bir süre düşündü ve sonra dudaklarından şu sözler dökülüverdi:

 

“Bakalım gelecek yıla yaşayacak mıyım?”

***

Her üçümüzü de derin bir sessizlik kapladı…

Atatürk, ölümün yaklaştığını mı hissetmişti?

İçimize bu zehirli kuşku düşmüştü…

Yine de bizden önce kendini topladı, “Yılbaşı gecesi acıklı şeyler düşünmeyelim ve konuşmayalım…” dedi…

***

Sonra yazlık gömleklerini ayırıp bana seslendi:

“Bunlardan da al, yazın Yalova’da yine hep birlikte oluruz da işine yarar…” özendirmesiyle hem gömleklerinden almamı istiyor hem de üstümüze çöken üzüntülü durumu gidermeye çalışıyordu…

Hatta pijama bile verdi…

Kavalalı, neşeli sözleriyle konuyu değiştirdi…

Gece yarısı geçinceye kadar şuradan buradan konuşmaya devam ettik…

***

O gece Atatürk…

Biz ayrılıncaya kadar bi’daha o acı konuya dönmedi…

Fakat yüreklerimizi sönmez bir alev yakıyordu…

Çünkü Atatürk, ölümün yaklaştığını içinde duymuştu…

Paylaşmak, acıyı azaltır derlerse de öyle olmadı…

Acı gerçeğe yaklaştıkça acım azalmıyor, artıyordu…

Sonunda, felaket geldi çattı…

O Büyük Adam…

Henüz orta yaşta iken bu kadar vakitsiz mi veda etmeliydi?

Birkaç yıl daha yaşayabilseydi neler olacaktı?

Ah neler olacaktı?

Sonsöz: “İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal… İkinci Mustafa Kemal, onu (ben) kelimesiyle ifade edemem; o ben değil, bizdir! /  Mustafa Kemal Atatürk…”