GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
10 Mart 2014 Pazartesi

Son viraja girerken…

Efendim yerel seçim sürecinde kentin nabzına dair tespitlerle devam edelim.
Binali Yıldırım ile Kocaoğlu’nun proje sunumlarına ilişkin değerlendirme yapmaya çalıştım son yazımda. Ama ne İsa’ya yaranabildim ne de Musa’ya… Neyse ki istisnalar hariç pek çok gazetecinin/yazarın birilerine yaranma ihtiyacı hissettiği şu süreçte İsa’ya ve Musa’ya yaranamamış olmanın ayrı bir keyfi var.
Altını çizmeye çalıştığım husus şuydu. Vatandaşın projeyle-murojeyle ilgilendiği yok!
Yani 2011’de olduğu gibi ‘çılgın projelerin’ yarıştığı bir süreçte değiliz. Çılgın operasyonların, çılgın iddiaların, çılgın kasetlerin, ses kayıtlarının sürecini yaşıyoruz.
Bir genel seçimin de ötesinde bir referandum niteliğinde yaşıyoruz adeta…
Görünüşte muhtarları, belediye meclis üyelerini, başkanları seçecek olsak da liderler terazinin kefesine kellerini koymuş durumda. Ülke genelinde partiler ve liderler açısından ‘olmak ya da olmamak’ anlamına gelen 30 Mart’ın İzmir’inde de durum farklı sayılmaz.
O nedenle her iki adayın da projelerine alıcı gözle bakmadığımı ifade etmeye çalıştım o yazıda. İnancım odur ki, bendeniz bu sütunlardan kalan 20 gün boyunca proje yazsam, şu anda on binleri bulan okunma oranım 100’lere 200’lere inecektir.
Bu sabah Ege TV’de canlı yayın konuğumuz olan MHP Adayı Murat Taşer’e yönelttiğim sorudan da beklediğim bir yanıt aldım.
Diyor ki Taşer:
“Toplantılarda ne zaman projelerden bahsetsek dinleyiciyle kurduğumuz göz temasından anlıyoruz ki alışveriş anında kesiliyor. Ne zaman ülkenin gidişatından, güncel meselelerden söz ediyoruz. Anında halk bize kulak kesiliyor. Ve bizi can kulağıyla dinliyor”

Bugüne kadar pek çok seçimde hem aday olarak hem de farklı misyonlarla rol alan tecrübeli bir siyaset adamı olan Taşer’in bu ifadesi de bizi tasdik ediyor. Kocaoğlu ve Yıldırım’ın projelerine ilişkin değerlendirme yazısında da anlatmaya çalıştığım tam olarak buydu.
Halkın gündeminde projeler yok!
Ne 1414 proje ne Kocaoğlu’nunkiler…
Varsa yoksa ülkenin genel gidişatına dair endişeler, kaygılar var.
Zaten pamuk ipliğine bağlı ekonominin 30 Mart’ta çıkacak sonuca bağlı olarak nasıl bir tablo arz edeceği var. Yolsuzluk iddiaları, paralel iddialar var. Ardı arkası kesilmeyen kasetler, yargıda, emniyette süren şiddetli depremler var. HDP üzerinden çıkarılan gerginlik projelerden fazla yer tutuyor gündemimizde.
Cemaatin geleceği, Cumhurbaşkanlığı seçiminde ipi kimin göğüsleyeceği, AK Parti içindeki çatlak sesler, ‘çözüm süreci’nin gidişatı…
Yeni yasa ile serbest kalanlar… Paşalar, katiller, sözüm ona darbeciler… Terse dönen devran… Bozulan ve yeniden kurulan ittifaklar… Karılan desteler, kâğıtlar…
Vatandaşın baktığı pencereden manzara son derece bulanık görünüyor. Fotoğraf netleşmediği için de bu seçimde ne adayın önemi olacak gibi görüyor ne projenin…
Meydanları ağzına kadar dolduran AK Partililer, orta yere saçılanların ‘montaj ve darbe’ olduğu tezine inanmış görünüyor. Ve AK Parti tabanı her geçen gün safları biraz daha sıklaştırıyor. Muhalefet liderlerin gündemi de değişmiyor söylemi de… Dört koldan Başbakan ve kurmaylarına yüklenmeye devam ediyorlar.
Görünen o ki bu tablo en fazla da İzmir’in sokaklarında netleşiyor. Kentte kararsız seçmen yok denecek kadar az… Dahası saflar iyiden iyiye netleşmiş görünüyor. Sorun şu bana göre…
Şu veya bu nedenle kime oy vermeyeceği belli olan bir seçmen var. Yolsuzluk iddiaları, paralel devlet nedeniyle AK Parti’den kopan, parti içi demokrasi krizleri, yerel yönetimlerdeki başarısızlık gibi gerekçelerle CHP’den ayrılan, kafası karışık bu seçmenin kime oy vereceği belli değil…
CHP’nin DSP gibi bir böleni var. Ve de MHP gibi ciddiye alınması gereken bir rakibi… Sessiz ve de derinden yürüyen MHP, tahminlerin çok ötesinde oy alacağa benziyor. İzmir’deki yarışı tahterevalli sistemine indirgemek isteyen Kocaoğlu ve Yıldırım görmezden gelse de Murat Taşer’in derinden yürüyüşü, ülkenin genel konjonktürü MHP’nin yelkenini yavaş yavaş şişiriyor.
Ve bu bölünmüşlük ikliminde her geçen gün biraz daha kemikleşen seçmen yapısıyla ‘aradan sıyrılmak isteyen’ bir AK Parti’yi de dikkatlerden kaçırmamak gerekiyor. Dikkat çeken, tabanı olan adaylarıyla AK Parti’nin en az 10 ilçede iddialı olduğu su götürmez bir gerçek.
Son düzlükte genel tablo aşağı-yukarı böyle…
Kendi adıma ülke konjonktürünün giderek sürece hâkim olduğu, projelerin; adayların değil de yolsuzluk iddialarının, kumpasların, paralel yapılanma iddialarının tartışıldığı, toplumun önderleri kabul edilen liderlerin nefret tohumları eken söylemleriyle her geçen gün biraz daha keskinleştiği, HDP provokasyonu üzerinden her an sandığa kan bulaşma ihtimalinin varlığından endişe duyuyorum. Ve bu atmosferde kentlerin hiç de ehil olmayan kişi ya da kişilere tam 5 yıl boyunca emanet edilecek olmasının da sancısını yaşıyorum. Ama ne yaparsınız. Sonuçta ülkenin genel iklimini değiştirecek gücümüz olmadığına göre bize gördüğünü/duyduğunu anlamaya ve de anlatmaya çalışmak düşüyor.
Zaten onu yapmaya çalışıyoruz.