GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
13 Aralık 2018 Perşembe

Servet temiz olur mu?

Olmaz. Dünya nüfusunun dörtte üçünü yoksul bırakan sistemde servet temiz olmaz.

Ayrıca, söylendiği gibi değil, zenginin parası, malı, yaşam tarzı falan züğürdün çenesini yormuyor.  Ama tepesini attırıyor. Fakat o kadar çaresiz ki çenesine vurmuş gibi yapıyor…

Sadece ve sadece yeryüzüne geldiği için insanın varsıl veya yoksul bir hayatı yazgı olarak kabul etmesinin olağan sayılmasını, “adaletsizlik varoluşun temelidir” diye açıklamaya yeltensem, muktedirleri kızdıracağım. Servet kirlidir, desem hakeza…

Neyseki hedefimde bütün servet sahipleri yok... Bu defa, özellikle, solcu olduğunu söyleyen servet sahiplerine takmış bulunuyorum.

Solculuk, muğlâk bir kavramdır. Komünist, sosyalist falan değildir, solcu. Belki goşizmle benzerlik aranabilir ama yerli solcuların Troçki ile de pek işi olduğunu zannetmiyorum. Onlara sosyal demokrasi bile fazla geliyor.

Nasıl fazla gelmesin! Parası olmayana parti hiyerarşisinde neredeyse bütün kapılar kapalı, sade üyelik dışında… Çünkü o kapıları ancak para açabiliyor. “Siyasetin finansmanı” dediklerinin gerektirdiklerinden…

Mesela, CHP’de aktif siyaset yapan varlıklı kişiler, partide, zengin olmakla ünlüdür. Ve mutlaka bir yerlere adaydırlar. Ya nam olsun diye, ya da çıkar ilişkilerinin gereği…

Orta halli bir kişi aday olduğunda ise, kazanamadığı bir tarafa, uzun süre iki yakası bir araya gelmez; eğer ki seçilmek için zengin çevrelerin desteğini almamışsa…

Siyaset yapmak değil ama siyaset yaparak bir yerlere gelmek, ciddi maddi güç sahibi olmayı gerektiriyor. Kuşkusuz, istisnaları vardır. Ancak istisnalar kaideyi bozmuyor.

Neden zengin solcuları konuşuyoruz? Servet sahibi insanların solculuğu şaibelidir de ondan… Servetini mi koruyacak, solculuk mu yapacak!..

Yeryüzünde 5 milyar kadar insan yoksul iken, temiz servetten söz edilemez. Dünya nüfusunun %75’ini yoksul bırakarak edinilen servetlerin masumiyeti şaibelidir.

Bugün İzmir’de bir avuç zengin sosyal demokrat kent siyasetine yön veriyorsa ve bunu hizmet aşkıyla yaptığını söylüyorsa, bilinmeli ki asıl mesele, servetlerin ve iktidarın bekasıdır.

Aslında, hangi siyasetçi ne vaat ederse etsin, böyle gelmiş böyle gidiyor… Fakirler yine fakir, zenginler yine zengin… Üstelik yoksulların sayısı durmadan artıyor.

Paranın gücüyle iktidara gelen muktedirler, yine paranın gücüyle iktidarını koruyor. Buna karşılık, sistemde, yoksulların hayat standardını yükseltmek için kullanılacak “fazla” yok. Yani, yoksulların umutlanması için pek bir neden yok.

Uluslararası sistemde, ekonomi, devlet ve siyasa, kapitalistlerin kontrolünde olup son sözü onlar söyler. Nihayetinde, üretim araçlarının mülkiyeti onlarda…

Ne ki siyasetçiler, kapitalizme ve emperyalizme karşı olmakla ünlüdür; Hepsi de karşıdır ama Kapitalizm, Dünya sistemi olmuştur. Burada bir tuhaflık yok mu?

Kendisini nasıl tarif ederse etsin, toplumu yönetenlerin derdi, parayı ele geçirmek ve para hareketlerinin yönetiminde söz sahibi olmaktır. Servetin Çin’de, ABD’de, Rusya’da, Hindistan’da veya Avrupa’da birikiyor olması sadece bir ayrıntıdır.

Servetin adresi, onu temiz kılmıyor.