GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
10 Kasım 2018 Cumartesi

Kapitalizme “evet” Emperyalizme “hayır”

Emperyalizme karşı olmanın dayanılmaz çekiciliği bütün siyasal partileri bu müşterekte buluşturuyor; Antiemperyalizm, aspirin gibi, her derde deva bir olgu olarak kapitalizmin hizmetinde…

Emperyalizmin çok kısa tanımı, “kapitalizmin en yüksek aşaması” olarak yapılır.

Bir devletin veya ulusun, başka devletleri ekonomik ve siyasal egemenliği altına alarak yayılma politikası izlemesi; mali-sermayenin sermaye ihracı ve tekellerin ekonomi üzerindeki belirleyici rolü.

En tepede metropolde yer alan ülkelerden periferide ve yarı-periferide yer alan ülkelere doğru inerek oluşan hiyerarşik yapı.

Nihayetinde söz konusu olan kapitalizmdir… Dünya sistemi kapitalizm… Emperyalizm ise, kapitalist sistemle ilgili bir olgu...

Gelin görün ki sistemin var ettiği siyasal partiler, her fırsatta, emperyalizme karşı olduğunu beyan ediyor; siyasetçiler, emperyalizme atıp tutuyor. Oysa programlarında kapitalizme karşı çıkan tek satır bulamazsınız. Hepsi de serbest pazar ekonomisini savunur.

İşte bu piyasa ekonomisi ve serbest rekabeti savunurken emperyalizme karşı çıkan tuhaf Âdemler ve Havvalar yüzünden, kapitalist sistemde olan bitenden emperyalizmi sorumlu tutar olduk. Sanki emperyalizm olmasa kapitalist sistemde her şey yolunda gidecek…

Devlet, mülkiyet, meta üretimi, artı-değer ve tüketim toplumu; birbirini yeniden üreterek var eden bu küme, kapitalizmdir.

Ve bir siyasal parti, antikapitalist parti programına sahip değilse, emperyalizme karşı olmasının ciddiye alınacak bir tarafı yoktur. Emperyalizm öyle durduk yerde zuhur etmedi.

Efendiler bizimle eğleniyor…

Küreselleşen kapitalizmin emperyalizm olduğunu söylemek, neyi halleder! Sonucunda, asıl olan, Dünya sistemi kapitalizme karşı çıkmak ise, antikapitalist bir mücadele biçimi söz konusu olmalı.

Meclis’teki siyasi partilerin programlarına bakıldığında, (HDP’nin durumu tartışmaya açıktır) kapitalist sistemle barışık oldukları görülür.

Geçen yüzyılın başında, kapitalist sistemin metropolünde büyük bir paylaşım kavgası vardı. Bu nedenle, insanlık iki paylaşım savaşına tanık oldu. Osmanlı bu mücadeleden yenik çıktı.

Sonrasında, emperyalist kuşatmaya direnerek kurulan Türkiye Cumhuriyeti, kapitalist sistemde yerini aldı; emperyal güçlere karşı durdu, Osmanlı’dan kalan hesabı kapattı. Ne ki, o gün bu gündür, Türkiye, kapitalist sistemin parçasıdır. Bu durum bir paradoks gibi görünüyor olmakla birlikte, kapitalist sistem içinde yer tutma mücadelesi olarak bakıldığında, taşlar yerine oturuyor.

Atatürk, batılılaşma hareketinin uzantısında, modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna öncülük etti. Laik, Modern, Aydınlanmacı bir Cumhuriyet…

Atatürk’ün o günün koşullarında yaptığı bu seçim isabetliydi. Sovyetik blokta yer alma fikrinin Anadolu’da karşılığı yoktu. Ve neredeyse imkânsızı başarırken hiç eğilmedi.

Fakat İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan Dünya düzeninde, Türkiye’nin yararı doru dürüst savunulmadı. Ve bu günlere geldik. Özellikle, 1980-2018 döneminde izlenen politikaların belirleyici rolü dikkat çekicidir.

Şimdi emperyalizme atıp tutanlar, ülkeyi bu hale getiren fikrin takipçileri olarak, olanlardan sorumludur. Ve emperyalizme karşıymış gibi yapmalarının ciddiye alınacak bir tarafı yok. Emperyal güçler Ortadoğu’yu yeniden inşa ederken, “kahrolsun emperyalizm” diyenlerin, emperyal güçlerle, doğu veya batı hattında, kol kola oldukları bir gerçektir.

Atatürk’ten hiç ders almıyorlar.

Bu vesileyle, ölüm yıldönümünde, Atatürk’ü saygıyla anıyorum.