GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
25 Ekim 2018 Perşembe

Uzaktan bakmak

Nicedir protesto gösterileri, basın açıklamaları, yürüyüş ve benzeri eylemlerden uzak duruyorum. Veya uzaktan bakıyorum… Gönlüm oralarda olmayı istiyor fakat her katıldığım toplantıda daha da katmerleşen çıkışsızlık duygusu nicedir katılma arzuma ket vuruyor.

Ülkeyi yönetenlerden, aynı gün içinde, aynı konuda birbirini tekzip eden açıklamalar duymak sıradan ve olağan; isterse yaşamsal konularda olsun… İnsanda güvensizlik ve korku yaratıyor.

Akıllara ziyan açıklamalara muhalefetin verdiği gelişigüzel ve etkisiz tepkiler ise bezdirici...

Kaldı ki o saati saatine uymayan saçma açıklamalara cevap verilse ne olacak!

Çok daha vahimi ise, Dünya genelinde durumun daha farklı olmamasıdır. Bir yerlere hizalanıp umutlanmak, içeride veya dışarıda, pek mümkün değil. Değerler sistemi topyekun çöküyor.

Hergün ekranlardan üstümüze üstümüze gelen algı operasyonları ve pompalanan kirli bilginin zihinleri bulandırdığı, büyüklü küçüklü efendilerin insanın aklıyla dalga geçtiği tuhaf bir gösteri, bütün hızıyla sürüyor.

Her türlü avuntu ve aldatmacadan azade, farkındalığın insanı getirdiği yerde, gerçekliğin tezahürü, an geliyor insanı çok acımasız bir hesaplaşmanın içine bırakıveriyor.

İnsanı her şeyi çözdüğüne kuvvetle inandıran o kudretli kuramlar, formüller, postülalar, bakış açısı, hepsi ama hepsi bir anda anlamsızlaşıyor.

Bilmenin de yetmediği bir durumla karşı karşıya kaldığını anlıyor, insan.

Evrensel bilgi ile yaşanmışlığın bilgisi birbirini tekzip ediyor. İlerleme ve gelişme, hayatı daha yaşanılır kılmıyor. Sonsuzca ilerlemenin düşüncesi bile insanı korkutuyor. Herşeyin bitimli olduğu evrende sürgit ilerlemek… Üstelik doğada hareketin doğrusal değil, döngüsel olduğunu bile bile…

Bilim, mülkiyet, para ve tanrı; bu dörtlü çetenin önünde eğilen insanlığın kurduğu uygarlık neye benziyor olabilir! 

Bilimsel bilgiye ayet muamelesi yapan insan, ayeti de bilimin önüne koyuyor; parayı ve mülkü ise hepsinin önüne… Nihayetinde de Tanrı ve temsilcilerinin huzurunda diz çöküyor.

Uygarlık halleri…

Ve uygarlık paradoksu; Uygarlığın sistem kuran, her şeyi ölçen ve sistemleştiren aklı, başkaldırının getirdiklerinden de besleniyor. Yani isyan da sistemin bekasının gerektirdiklerine dahil…

İsyanın sessizliğe büründüğü zamanlara geldik… veya sessizliğin isyan olduğu…

Bu, bir bakıma, sisteme ses vermemektir; sessizliğin eyleme dönüştüğü yeni durum…

Sistemle konuşmamak çare olabilir mi? Denemek lazım. Çünkü konuştukça battık. Hiçbir şey, hiçbir zaman daha iyiye gitmedi.

Sessizlik, belki de bu aşağılık gösteriyi bitirecek dinamikleri çalıştırabilir.

Hayatın kıyısında durmak, olan bitene uzaktan bakmak, sessiz sedasız…

Sözün ve yazının masumiyeti şaibeli...

Büyük insanlığın ufku çok daraldı. Alacakaranlıkta, burnunun ucunu zor görüyor.

İnsanlık Araf’ta çıkışsız, çaresiz, umutsuz…

Ya da sessizliğin ardından zuhur edecek umudu bekliyor.