GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
4 Ekim 2013 Cuma

Neredeeen nereye!

Merak etmeyin!
Sayın başbakan gibi 2002’deki yumurta fiyatlarıyla bugünkü makarna fiyatlarını karşılaştırıp, ‘neredeen nereye’ narası atacak değilim. Neyse ki bugünkü mevzuumuz farklı.
İzmir medyasının anlı şanlı gazeteleri, gazetecileri görmezden gelse de (onlar kendilerini biliyor) kentin göbeğinde çağ dışı bir kriz yaşanıyor. Kredi yurtlar krizi…
Nam-ı diğer haremlik-selamlık krizi.
Yurtkur’un ani bir kararla devlet üniversitelerindeki kız öğrencileri Ege Üniversitesi kampusüne, erkekleri 35 kilometre ötedeki İnciraltı’na Çiğli ve Buca’ya sürmesi büyük bir infiale neden oldu.
Erkekler çadır yurtlarla isyanlarını bayraklaştırırken kız öğrenciler iki gündür yürüyor.
Demokratik haklarını şiddete başvurmadan kullanmaya dahası seslerini duyurmaya uğraşıyorlar.
Geçen Cuma kaleme aldığım ‘Yurt isyanına çılgın çözüm’ başlıklı yazıda uzun uzun anlatmış ve basit bir çözüm önerisini masanın üzerine koymuştum.
Aradan geçen süre de kriz daha da derinleşti.
Ama bizim ortaya attığımız çılgın öneri, kısa sürede önce öğrenciler ardından da CHP Milletvekili PM Üyesi Alaattin Yüksel tarafından sahiplenildi. Öneri basitti:
“Erkekleri 35 kilometre öteye süreceğinize kız ve erkek bloklarının arasına duvar örün. Böylelikle İzmir’in pilot ilan edildiği bu çağ dışı uygulamanın asıl amacı olan ‘kızlarla erkekleri ayırma’ işi hasıl olmuş olur. Her gün İnciraltı’ndan Ege Üniversitesi kampusüne 1,5 saatlik çile yolculuğuna mahkûm edilen öğrenciler duvar işini gönüllü sahiplenirler hatta duvar ustası bile olurlar” demiştik.
Yurt-Kur’un anlı şanlı, apoletli müdürleri, idarecileri duymazdan, görmezden gelseler de  “Duvar” önerisi tuttu. CHP’li Yüksel TBMM çatısı altında düzenlediği basın toplantısında ‘Berlin Duvarı’ önerisini resmen aktardı.
Şimdiye kadar İzmir’deki isyanı ‘yurt fiyatlarına yapılan zamdan’ mütevellit zanneden ve sorunun özüne vurgu yapmaktan kaçıp ağırlıklı olarak topu taca atmayı yeğleyen Spor Bakanı Suat Kılıç ve Yurt-Kur yöneticileri bu ‘çılgın’ öneriye ilişkin henüz görüş beyan etmediler. Sükût ikrardandır mantığı üzerinden yürürsek ‘Duvar’ işini onaylamış kabul etmemiz de mümkündür zat-ı şahanelerini.  Suskunluklarının sebebine gelince…
Ne de olsa emir büyük yerdendi. Beyefendi böyle arzuluyordu. O yüzden bu hususta değil konuşmak 140 karakterlik bir Tweet atmak bile cesaret isterdi. Neme lazım beyefendi kızınca ne yapacağı belli olmazdı.
Ege TV ekranlarında konuğum olan Rektör Candeğer Yılmaz’ı canlı yayının da yardımıyla konuşturdum. Ve gördüm ki, Rektör Prof. Yılmaz, her sabah İnciraltı’ndan Bornova’ya gelmek zorunda bırakılan öğrencilerinin sıkıntısını yüreğinde taşıyor.
Suskunluğu çaresizliğinden…
Ne İzmir pilot ilan edilirken sorulmuş onlara ne sonrasında derinleşen krizde görüşleri alınmış. Buna rağmen sorunu en az onun kadar yaşayan DEÜ Rektörü Mehmet Füzün’le birlikte Ankara’ya ulaşmaya çalışmışlar. Demokrasi paketine sevinmekten yahut Samsun’a başkan olmaya çalışmaktan olsa gerek Suat beye ulaşıp, başlarına açılan bu belayı anlatmaya fırsat bulamamışlar. Yurt-kur yetkilerine göreyse emir büyük yerden…
**
Akılla, mantıkla, vicdanla açıklanılabilir bir yanı yok alınan kararların…
Ben yaptım oldu zihniyetinin ürünü…
Düşünün bir kez…
Engelli bir öğrencinin sırf erkek olduğu için kampusün içindeki düz alandan İzmir trafiğinin keşmekeşine sürülmesinin sonuçlarını…
Kıt kanaat geçinen bir öğrencinin her ay yaklaşık 100 lirayı bulacak ek masrafını…
Daha önce beş dakikada ulaştığı derslerine artık her gün 1,5 saatlik trafiğin ardından ulaşmanın getirdiği sancıyı…
Demiştim, yineliyorum. “Suat Kılıç ya da İzmir’i pilot ilan eden karara imza atan bürokratlarından herhangi biri… Sadece bir gün bu mesafeyi kat edip ders başı yapsın. Ve girdiği dersi anlasın. Tüm eleştirilerimi geri alacağım söz…”
Amacımız üzüm yemek… Bağcı dövmek değil!
Ortada çağ dışı bir kriz var. Bizler de elimizden geldiği ölçüde çözüm çorbasına tuz atmaya çalışıyoruz. Bizim duvar işi tuttu ya… İnciraltı ve duvar kelimesini cümle içinde kullanınca aklıma Sıtkı Kürüm geldi. Karabağlar’ın Belediye Başkanı… Ne ilgisi var diyenler devam etsin. Yıl 1973…
DEÜ İnşaat mühendisliğini kazanan genç Kürüm İzmir’de kredi yurtlar kurumunun İnciraltı’ndaki yurdunda barınmaktadır. Civa gibi delikanlıdır. Öğrenci hareketlerinin liderlerindendir. Gerisini ondan dinleyelim. “Çok zordu. Her sabah İnciraltı’ndan minibüsle Üçkuyular’a gelir oradan troleybüslerle Eşrefpaşa’ya ulaşırdık. Sonra otobüsle Buca’ya kampusa hareket eder derslere yetişmek için büyük çile çekerdik. Her sabah ve her akşam neredeyse 2 saatlik trafik çilesi…”
Yıllar sonra İnciraltı’nda evi de olsa İzmir’in en büyük ilçesinin başkanı Kürüm artık işine gitmek için çile çekmiyor muhtemelen. Çekse de troleybüs yerine konforlu makam aracında katlanılabilir bir çile çekiyor.
İnciraltı’nı anladık. Duvarla ne ilgisi var peki Kürüm’ün?’ diyenlere… 4,5 yılda Yeşilyurt’taki Karafatma Dağı’ndan binlerce kamyon taşı söküp Uzundere’de İzmir’in en büyük rekreasyon alanına dönüştüren oydu. Adeta şantiye şefi gibi çalışıp kentin dört yanına ‘Karafatma’nın taşından’ metrelerce duvar ören Kürüm, bizim ortaya attığımız ‘çılgın’ çözüme de sıcak bakıyordu.
“Karafatma’da hala birkaç yüz kamyon taş var” diyen Kürüm, 'ironik' öneriye katkı sağlamaya da hazır olduğunu vurgulayarak, 40 yıl önce çektiği çilenin bugün tekrarlanıyor olmasından son derece rahatsız olduğunun altını çiziyor. 1973 Türkiye’sinde olanaksızlıklar, yoksulluk yüzünden yaşanan tablonun 2013 Türkiye’sinde ‘haremlik-selamlık’ gibi çağdışı bir anlayış yüzünden tezahür etmesini de her sağlıklı insan gibi yadırgıyor tabi ki.
Banaysa ‘neredeen-nereye’ demek kalıyor.