GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Neşe ÖNEN
YAZARLAR
24 Aralık 2013 Salı

Neden duyarsız bir toplumuz?

Türkiye’nin demokratikleşme mücadelesi 19.yüzyıl başlarına kadar uzanır. Fransız ihtilali bir dönüm noktasıdır. Yaklaşık yüz elli yıllık bir süreç. Aydınların sistemi değiştirmek ve yeniliklere öncü olmada bitmeyen çileleri, uğradıkları zulüm, işkence ve sürgünler. Buna bir de toplumun genel duyarsızlık ve tepkisizliğini eklemek gerek. Aydın olmanın kaderi sanki…
Bu kaderi değiştirebiliriz. Bunun iki anahtarı var;
1-Osmanlı Devleti kurulduğundan beri Türküyle, Kürdüyle, Ermenisiyle, Çerkesiyle vs. İslam ideolojisi ile yönetilen bu toplumda laiklik ilkesinin hakim kılınması.
2-Topyekün bir eğitim seferberliği başlatarak rasyonel zihniyet dönüşümünün gerçekleştirilmesi.
17 Aralık’tan beri yaşanan gelişmeler ve yolsuzluk soruşturmasına yönelik AKP hükümetinin faşizan uygulamaları karşısında, halktan geniş kesimlerin duyarsızlığı, sosyolojik açıdan önemli bir olguyu öne çıkarmaktadır;
Toplumumuzun çoğunluğu ya rasyonel düşünme yetisine sahip değildir ya da rasyonel davranmaktan korkacak kadar büyük bir baskı ve korku tehdidi altındadır.
Maalesef, toplumsal tepkilerin zayıflığı başka türlü izah edilemez.
Bu açıdan, rasyonel düşünmenin karşısında yer alan dini ideolojinin egemen olduğu toplumsal kurumlarda, analitik ve sorgulayıcı bir muhakeme yapısının gelişmemiş olması normaldir. Çünkü din; düşünmeyi değil, düşünmeden iman etmeyi emreder. Sorgulamayı yasaklar. Dini ayet, emir ve kurallar değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez! Din dogmatiktir. Din değişmenin yerine, var olan gelenekleri olduğu gibi korumayı empoze eder.
12 Eylül rejimimden beri zaten Türkiye’de istenen düzen buydu. Nitekim büyük ölçüde de başarı sağlanmıştır.
Son 11 yıldır AKP politikalarının laiklik yerine İslam ideolojisini ikame etmeye çalıştığı ve epey yol aldığı ülkemize bakalım;
Devlet yönetimi, din ile aldatarak zenginleşen cemaat ve tarikat çetelerine teslim edilmiş.
Kız çocukları ve kadınların kamuda başörtüsü özgürlüğü Allah emrediyor diye dayatılıyor.
Bilimsel düşünce üreten eğitim kurumları yerine, imam hatip okulları, dindar ve kindar nesiller yetiştirilsin diye açılıyor.
Ülkenin doğal kaynakları ve arazileri Allah adıyla kandıranlara peşkeş çekilmiş.
Kısacası iktidar, toplumu yönetmede, Allah ve dini söylemleri kullanarak her türlü sömürü, yalan dolan ve talanı meşru gösterebiliyor. Haliyle, halkın çoğunluğu, Allah ve dini değerleri kutsayan söylevcilerin yalan ve hilesini görmemeye de, affetmeye de dünden razı.
Bireylerin, dinin kullanılarak ticarileştirilmesine ve sömürü aracı olarak kullanılmasına karşı çıkması için; evvela vatandaş kimliği edineceği bir farkındalık yaratılması gerekir ki bu da ancak laik bir demokratik rejimle kazanılır.
Demokrasiyi isteyen ya da demokrasiye ihtiyaç duyan bir toplumun oluşma imkanı ise çoğunluk bireylerin rasyonel düşünme kapasitesi ile doğru orantılıdır.
Rasyonel düşünmesini bilmeyenler biat eder. Körü körüne iman eder. Kutsal adına söylenen her söze inanır, doğruluğunu peşinen kabul eder. Aslında bu insanları suçlayamayız. Rasyonel düşünmeyen beyinlerin boyun eğmekten ve itaat etmekten başka seçeneği yoktur çünkü.
Hristiyanlık; rasyonel düşünce yapısına Rönesans ile birlikte sekülerleşmeyi başararak ulaşmıştır. İslam Dininin de aynı anlamda reforme edilmesi ve rasyonel zihniyet devrimi gerçekleştirecek bir eğitim seferberliği şarttır.
Yoksa daha çoook Allah ve din ile öldürenlere, soyanlara ve sömürenlere susar, seyrederiz!