GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ender ALDANMAZ
YAZARLAR
27 Temmuz 2024 Cumartesi

İzmir’in Vahşi Batı’sı: Katırcı Yanni belası

Geçen hafta kaleme aldığım Çakırcalı Mehmet Efe hakkında İngiliz Gazetesi’nde çıkan yazı sonrası bir arkadaşımın “zeybek ve eşkıya hikayeleri yazmalısın” önerisi oldukça sıcak geldi.

Resmi anlatının dışında hem o tarihlerdeki yaşam hem de toplumsal-siyasal durumu anlamak adına eşkıya hikayeleri önemli bir bilgi kaynağı sağlıyor.

19. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Aydın Vilayeti’nde özellikle de İzmir’in yakın çevresinde eşkıyalığın “bulaşıcı bir hastalık gibi hızla yayıldığı” dönemin resmi yazışmalara da yansıdığı görülüyor.

Bu haftaki konuğumuz ise Katırcı Yanni…

19. yüzyılın ortalarında İzmir’de ortaya çıkan Yanni’nin bölgedeki etki alanı o kadar güçlenir ki ona haraç vermeden ne bir kervan ne de bir tüccar geçemez hale gelir. Yanni, zengin bir adamın yanında posta arabacısı olarak çalışırken, son seferinde Aydın’dan İzmir’e götürdüğü altın keselerini çalmış, hırsızlığı anlaşılınca da tutuklanmamak için dağ yolunu tutar.

O tarihlerde Buca’nın ıssız bir yer olması sebebiyle burayı üs gibi kullanan Yanni, Buca köyünde iki gün boyunca hakimiyet kuracak kadar işi ilerletir. Valinin yolladığı askerler tarafından köyden çıkarılan Yanni’nin iki adamı vurulmuş, gerisi ise kaçmıştı.

Namı ise uluslararası düzeye yayılmıştı. Goulburn Herald adlı Avustralya gazetesi, 31 Ağustos 1886 Salı günkü haberinde, “Levant’ın Robin Hood”u başlığı altında Katırcı Yanni hakkında özel bir haber yapar.

Bu gazete haberine göre;

“Bundan yaklaşık otuz yıl önce (1850’li yıllara işaret edilmektedir) Efes ve İzmir dağları arasında Katırcı Yanni adında bir eşkıya lideri vardı. Övünülecek yanı hiçbir zaman cinayet işlememiş ve çetesindekilere de işlettirmemiş olması idi. Gözüne kestirdiği kimselerin servetini ağırlık olarak azaltma gibi bir huyu vardı ve parası olmayana da bu servetten dağıtarak Robin Hood’u aratmıyordu. O fakirlere karşı eli bol olduğu ve yine aynı fakirlerin köylerde yaşadığı olumsuzlukları azalttığı için çok meşhurdur.

Levant’taki dedikoduya göre Katırcı Yanni, İzmir’de bir beyin hizmetine girdiği ve sonrasında bazı hafif suçlar için yakalanıp hapse atıldıktan sonra bu uzun maceraya çıkmıştı. Hapisten kaçması çok uzun sürmedi ve Efes harabeleri yakınındaki dağlarda karanlığın gizemine karıştı. Burada tamamen kendi kontrolü altına aldığı maceracılarla birlikte bölgede bela haline gelen eşkıyalarla çete kurup bölgeye kök söktürdü. Yetkililerin kendisiyle temasa geçme çabalarına rağmen onlara yaşattıkları korkunç belaların yanında Katırcı, köylünün de sempatisini kazandığı için yetkililerin, kolluk kuvvetlerinin eşkıyaları yakalamaya yönelik tüm hareketleri, önlemleri, pusularını köylüden haber alması sayesinde biliyordu. Eğer bir köyden diğerine bir para gönderilirse bu mutlaka Katırcı’nın kulağına gidiyordu. Parayı götüren kurye asla Katırcı’dan kaçamazdı.

Bu vesileyle İzmir’deki Fransız konsolosluğundan bir Fransız beyefendisi de bu kuryelerden biriyken iddiasına göre herkesten daha kötü bir muameleye maruz kaldı ve bunu eşkıyaların kişisel maddiyata karşıtlığının bir meselesi olarak algıladı. Birkaç yol boyunca hatalarını değerlendirip bir karar aldı. İntikam almak mümkün olsa da her gün burada olan eşkıyalar, askerler geldiği an kayboluyor onlar gidince yine geri geliyorlardı. Sonucunda içinde para dolu bir kese ve zayıf bir eskort eşliğinde yolculuk yapmadıkça onlarla temas kurması pek mümkün değildi. Cesur ve bu cesurlu olmasıyla gurur duyan bir kanun kaçağını durdurmak için hiçbir şey yapılamaz. Bir akşam, şehrin dışında küçük bir yolun kenarında yaşayan İzmirli bir tüccar ailesiyle birlikte Doğu’da olduğu gibi kapı, baca açık şekilde evde sofraya oturdular. Aniden tepeden tırnağa silahlı on iki eşkıya eve girdi ve kendilerini sessizce divandan izleyen ev sahiplerine bir zarar vermeyeceklerini sadece karınlarını doyurmak ve erzak temin etmek için eve girdiklerini söylediler. Bu teklif karşısında dehşete düşmüş aile sonrasında neler olacağını merak ederek yemeklerini yedi ve sofradaki yerlerini kendilerinden yemek bekleyen eşkıyalara verdiler. Gerçekten de eşkıyaların dediği gibi oldu, çok sakin bir ortamda yemeklerini yiyen eşkıyalar açlıklarını bastırdıkları için ev sahibine teşekkür edip bundan sonra istedikleri zaman ava çıkabileceğini, istediği yere seyahat edebileceğini bunları yapmakta özgür olduklarını, kendilerine dokunulmayacağını aileye ilettiler. Neticede Katırcı Yanni kendine yapılan bir iyiliği asla unutmazdı”

Ve sonunda olaya Osmanlı hükümeti el koyma kararı alınıyor. Ali Paşa, İzmir’e atanıyor. Paşa, ne kadar çeteyi kıstırmak istese de Yanni’nin yerel halktan destek aldığını fark ediyor. Özellikle Rumların, Katırcı Yanni’ye yardım ve yataklık etmeleri, yakalanamamasının altında yatan en önemli nedenler arasında yer alıyor.

Ali Paşa’nın İzmir’de uyguladığı önlemler önemli olmakla birlikte Katırcı Yanni’nin yakalanması için yeterli olmaz. Bu nedenle, Zeynel Paşa, bu sorunu ortadan kaldıracak polisiye tedbirleri almak üzere görevlendirilerek İzmir’e gönderilir. Yanni’nin yakalanması için sert tedbirler alınır.

Operasyonel süreç başlamadan Yanni hükümet güçlerine teslim olur. Bu çok ciddi bir şaşkınlık yaratır. Soruşturma derinleştikçe ise işin içinden çıkılamaz hale gelir. Katırcı Yanni’nin yakalanması kadar yakalandıktan sonra nasıl yargılanacağı ve cezalandırılacağı da ciddi bir problem haline gelir. Çünkü ona yardım ve yataklık edenler arasında Osmanlı tebasından olan kişilerin yanı sıra yabancı uyruklu kişilerin de bulunduğu anlaşılır. Nitekim, kendisi de özellikle Buca civarındaki İngiliz tüccarların yardımını gördüğünü itiraf eder. Farklı ülkelerin konsolosları Yanni efsanesini kanlı-canlı görmek için de sıraya girer.

En sert şekilde cezalandırılması düşünülürken diğer taraftan yabancı uyrukluların işin içinde olması tereddüde yol açar. İstanbul’dan gelen cevabi yazıda, görece ılımlı bir yol izlenerek Yanni’nin ifadesinin paşaların gözetiminde alındıktan sonra Vilâyet Meclis-i Kebîrine sevk edilmesi tavsiye edilir. En sert biçimde cezalandırılması düşünülürken Tersâne-i Âmire’de prangaya vurulması kararlaştırılır ve Kıbrıs’a gönderilir.

Sonrasında ise Yanni sır gibi ortadan kaybolur.

Bir anektod: Katırcı Yanni’nin dış görünüşüyle ilgili tarif de oldukça ilginç ve XIX.yüzyıl Osmanlı diplomatikasına ait zevkli bir örnektir:

“Katırcı Yani, orta boylu, sarı bıyıklı ve az sakallı, mâ’iye mâ’il gözlü kaviyyü’l bünye, tahmînen kırk iki yaşında olub gâyet desîsekâr ve hâlince seriyyü’l intikâl ve nâtıkalu ve serbest olarak kendisinden her ne su’âl olunsa düşünmeksizin ve refâkatsiz olarak cevap virmekde ve kendisini görmek ricâ iden bâ’zı konsolos ve tercümanların yanına çıkarıldığı vakit bunlara istihzâ sûreti göstermekde olduğu…”