GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Engin ÖNEN
YAZARLAR
13 Mayıs 2024 Pazartesi

Hilafet Çalıştayı ve İslamcılık parantezi

Geçen hafta Marmara Üniversitesi’nde gerçekleştirilen “Hilafet Çalıştay”ı, iki açıdan önemli bir olaydı. Birincisi, 100 yıl önce kapanmış bir konuyu halen gündemde tutmak ve Osmanlı’ya dönüş özlemini gündeme taşımak. İkincisi ise bu Çalıştay’ın açılış konuşmasını Ekmelleddin İhsanoğlu’nun yapmasıdır.

Ekmelledin İhsanoğlu, İslamcı ve hilafetçi bir akademisyen. Ama daha da önemlisi on yıl önce Tayyip Erdoğan’ın karşısına CHP’den “çatı aday” olarak Cumhurbaşkanı adayı yapıldı.

İşin tuhafı bu özellikleri ile endişeli modernler, laikler ve Cumhuriyetçilerden milyonlarca oy da aldı. Ana kutuplaşma ekseni, İslamcılık ve laiklik duyarlılığına göre şekillendiği halde, laiklik duyarlılığı olan milyonlarca seçmen Erdoğan’a karşı yine İslamcı bir adaya oy vermişlerdi.

Küreselleşme veya post modern dönem olarak da adlandırılan çağımızda gerek modernizmin sıkıntıları ve gerekse ulus devletlerin gerilemesi sonucu etnik ve dinsel kimliklerin yükselişine tanık olduk.

Özellikle doksanlı yıllardan başlayarak İslamcı siyasetin yükselişi, dünya ve ülke şartlarının elverişli olması sonucu iktidara yerleşti. Ardından da başta ordu, adalet, üniversite ve milli eğitim olmak üzere bütün kamu kurumlarını ele geçirip, kurumsal niteliklerini çökertip, iktidarın yan kuruluşu haline getirdi.

Bu özgüven ve cüretle İslamcı iktidar ve destekçileri, “100 yıllık Cumhuriyet parantezini kapatmaktan” bile söz eder hale geldiler. Oysa ki, Cumhuriyet bir modernleşme projesi olarak pratikte bazı yanlış uygulamalar sonucu zorlansa da, kapanacak bir parantez değildir. Kendini yenileyebildiği ölçüde ucu açık bir proje olarak devam edecektir.

Sadece son seçim sonuçlarına dayanarak değil ama bütün bu kurumsal çöküş ve baskılara rağmen Cumhuriyet’in bir modernleşme projesi olarak, sonlandırılması mümkün değildir. Kemalistler’in (Atatürk düşüncesi değil) veya İslamcıların donuk algılarına rağmen, hayatın akışı ve dünyadaki gelişmeler, bilgi teknolojileri ve ulaşım olanaklarındaki artış, yani modernleşmenin dinamizmi, Türkiye’nin son 20 yıldır yaşadığı tecrübeye rağmen, kalıcı bir İslamcı topluma dönüşmesine izin vermez.

Tersine dünyaya açıldıkça şeriat ile yönetilen toplumlar bile modernleşme yönünde bazı dönüşümler yaşamak zorundadır. Arabistan’da kadınların sosyal hayata dahil olmaya başlaması ve İran’da da Molla rejimine karşı kadın hakları mücadeleleri bunun en somut örnekleri arasındadır.

Şeriatçı siyasetçiler olarak ne Erbakan’ın ne de Erdoğan’ın kızları, miras ve şahitlik hakkı gibi konularda medeni kanun yerine şeriat kanunu tercih eder.

Refah düzeyi artan ve zenginleşen İslamcılar turizm hareketine dahil olmakta ama tercihleri ne Afganistan ne İran ne de Arabistan olmaktadır. Nedense bu dünya hayatının İslamcı bir ülkede değil de laik ülkede tadına varmak istiyorlar. İşte modernleşme böyle bir şeydir aynı zamanda.

İslam politik bir dindir. Kurucu felsefesi devlet ve toplum yönetimine yönelik ilkeleri içermektedir. Ancak 1400 yıl önce Arap toplumunu değerleri ve örfüne dayanarak toplum yönetmek, belli bir süre daha bazı ülkelerde mümkün olabilse bile Türkiye’de bu parantez tamamen kapanmasa da gerileme eğilimindedir.

Yeniden Aydınlanma ve dinamik Cumhuriyet düşüncesi bu süreci hızlandıracaktır.