GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Harun ÖZDEMİR
YAZARLAR
16 Ocak 2016 Cumartesi

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Görmez'e açık mektup

Sayın Başkanım, Diyanet İşleri Başkanlığı Kanunu, 3 Mart 1924’te aynı gün çıkarılan Tevhîd-i Tedrisat ve Genelkurmay Başkanlığı kanunları kadar önemlidir. Sizler de geçmişteki başkanlar gibi bu makamı ehliyet ve liyakatinizle temsil etmektesiniz. Her ne kadar arada bir tartışmanın ortasında kalsanız da kuruluş amacınıza uygun olarak Müslümanları bilgilendirme ve eğitme görevini 130 bine yaklaşan personelinizle aksatmadan sürdürmektesiniz. Allah yar ve yardımcınız olsun.

Ne olur, yanlış anlamayınız; niyetim sizi herhangi bir yanlış yaptığınızdan dolayı eleştirmek değil. Bulunduğunuz makamın kanunda belirtilen misyonunu sürdürmekte olduğunuzdan dolayı bu açık mektubu kaleme almış bulunuyorum:

1-Türkiye’de malumunuz üzere 85 bini aşkın cami var. Sürekli yenilerinin temeli atılıyor. İmanı olan biri, Allah’ın adının anıldığı mabetlerin yapımına karşı çıkamaz. Yine imanı olan biri ümmetin parasının verimsizce ve israfla harcanmasına da sessiz kalamaz. Şöyle ki;

a- Ayetlerde, sahih hadislerde ve fıkıh kitaplarında cemaat kalabalık, cami dışı yağmur, kar, soğuktan veya aşırı sıcaktan… namaz kılmaya müsait değilse cenaze namazında olduğu gibi “ayakta” kılınabilir, deniyor mu yoksa bizler mi yanlış bilgilendiriliyoruz? Dışarısı soğuk-sıcak, kar veya tipi, yağmur-çamur demeden namazını eda etmeye çalışan zavallı imanlı kardeşlerimizin bu sorunlarını yeni camiler yaparak/yaptırarak/yapılmasını onaylayarak çözebilecek miyiz? Cami içinde yer bulanlar, namazlarını bir güzel 2.80 uzanarak kılarken dışarıda kalanların namazlarını hangi zorluklar içinde kıldıklarını Diyanet İşleri Başkanlığı, Taşra Müftülükleri, Bölge Vaizleri, bütün inisiyatifi elinden alınmış imamlar biliyorlar mı? Hakikaten soruyorum; bazı durumlarda safları yaklaştırarak namaz ayakta kılınabilir mi? Bu şekilde mevcut camiler daha verimli kullanılamaz mı? Şu tespitim de ek olsun: Mesaide Cuma namazı düzenlemesi yapıldığına göre “2.80” namaz ile “ayakta” namaz arasında bir tercih yapmamız gerekmeyecek mi?

b- Öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı namazları hangi koşullarda birleştirilebilir, bu konularda bilgi var mıdır? Varsa Diyanet’in fetvası hangi yöndedir? Bir sorum daha var bu konu ile ilgili; “cem-birleştirme”nin caiz olabileceği haller var ise bu namazlar bireysel olarak mı kılınır yoksa cemaatle mi? Bizim 85 bin camimizde bir kez olsun başkanlığımızın bilgisi dahilinde “birleştirilmiş namaz” kılınmış mıdır, bunu da zât-i âlilerinizden haddim olmadan rica ediyorum efendim. 

2-Ayet, hadis, icma ve kıyasın yer aldığı fıkhî içtihatlara göre ayakta, oturarak, yürürken, gemide, devenin, atın ve merkebin üzerinde nasıl namaz kılınacağı yazılmıştır. Her şey yazılmış ama otomobilde ve toplu taşıma araçlarında yolcu veya şoför olarak nasıl kılınır, bu yazılmamış. Malumunuz Sayın Başkanım, köşe yazarı olduğumuza bakmayın, biz işçi statüsünde maişet peşinde gün boyu çabalayan insanlarız. İstediğimiz yerde önce güzel bir abdest alıp, arkasından 2.80 uzunluğunda bir seccade üzerinde namazlarımızı eda edemiyoruz. Çevremdeki insanlar hatta aile bireylerim dahil, her gün şu vakti, bu vakti kazaya bıraktım asabiyeti ile eve dönüyorlar. Bu insanlar zamanlarının bir kısmını, özellikle ikindi ve akşamı ya durakta ya da toplu taşımada itiş kakış içinde, bazen oturarak bazen de ayakta geçirmekteler. Sorum şu; ayakta, oturarak, yürürken, gemide, devenin, atın, merkebin üzerinde kılınabilen namazlara otomobil ve toplu taşıma araçlarını da yolcu veya şoför olarak ekleyebilir miyiz? Bu konudaki fetvanız nedir?

3-Namaz kılan veya kılmaya niyet edip bir süre sonra üzülerek namazı bırakan sayamayacağımız kadar kadın ve erkek var. Kış mevsimindeyiz, hava soğuk veya su soğuk… Kadın üşümemek için külotlu çorap ve termal içlik giyiyor. Erkekler ve kadınlar hem sık sık tuvalete çıkmaktan hem de gün boyu bütün alt giysilerini çıkarmanın ne kadar zor olduğundan şikayetçiler.  Dinimizin kolaylıklarından bu insanlar yararlanmayacak da kimler yararlanacak? Başkanlığımızın değerli fetva heyetinin genel olarak teyemmüm, özel olarak da çorap/ayakkabı üzerine mesh konusundaki fetvaları nedir, bunları öğrenebilir miyiz?

4-Namazların bazen farzını kılmak, bazen de güçlükten dolayı sanki seferde imiş gibi farzları yarılamak caiz midir, Sevgili Başkanım?

5-Sorularımızın hepsi abdest ve namazla sınırlı değil. Örneğin zenginlerin çoğu Ramazan orucunu tutamadıklarını söylüyorlar. Bazıları oruçlu olmadığı halde oruçluyum diye akşamı ediyor! Sorum şu; zengin Müslümanlar oruç tutsalar daha iyi olur ama tutamıyorlarsa her bir gün için yoksullara gıda yardımı yapabilir mi? Diyorum ki, bari yoksulların hakkını zayi etmeyelim; yanılıyor muyum?  

6-Hayat; ekonominin “e”sinden anlamayan vaizlerin anlattığı gibi değil! Çok şükür bu kadarlık bilgim var! Bir Müslüman her kuruş parasını kazanırken ve harcarken doğrudan veya dolaylı vergiler veriyor. Vaizler de kürsüde ve TV’lerde yüksek perdeden bağırıyorlar: Zekâtını eksiksiz vereceksin… Sadaka da vereceksin… Tasaddukta da bulunacaksın… Her Cuma namazından sonra karşılaştığımız “Allah rızâsı içün…”leri saymıyorum! Bu nasıl bir iktisat nasıl bir maliye anlayışıdır, anlamıyorum. Hasbel kader üç-beş kuruş kazanmış bir Müslüman hem her kuruş için kazanırken ve harcarken vergi ödeyecek hem de zekât, sadaka, bağış, hibe… verecek! Sorum şu Sayın Başkanım; biz neden vergi veriyoruz? Vergi ayrı mükellefiyet, zekât daha farklı bir mükellefiyet mi? Bu hangi iktisat kanunu ile hangi maliye bilgisi ile açıklanabilir, bunu çok merak ediyorum…

7-İslâm dünyasında Sünnî - Şiî ayrılığı çok yönlü kışkırtmalarla çatışmalara sürükleniyor. Kanlı çatışmalara dönüşebilen Alevî İslâm sorunu konusunda Âlem-i İslâm’a ve insanlığa örnek olabilecek bir çözümünüz var mı? Siz Sayın Başkan ve kurumunuz, bu sorunu, vergi veren ve askerlik yapan vatandaşların “doğal talepleri” olarak mı görüyorsunuz yoksa soruna nev-zuhûr bir mesele gibi mi yaklaşıyorsunuz?

Saygı ve hürmetlerimle Sayın Başkanım.