GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Fikret İLKİZ
YAZARLAR
9 Eylül 2012 Pazar

Dil sürçmesi ve yargı

Sadece Başbakanın mı?
 
Herkes yargının bağımsız ve tarafsız olduğunu söylüyor. O zaman demek ki herkesin dili sürçüyor, tıpkı Başbakan gibi.
 
Başbakan, yargıyla “görüştük” mü demiş, “yargıya gerekenleri söyledik, yargı da gereğini yapıyor, biz de parlamento’da gereği neyse onu yapacağız.” mı demiş? Kısacası, Başbakan yargı ile görüştük demiş. Yargı gereğini “yapıyor” ya da “yapar” mı demiş! 
 
Neden hemen eleştiriyorsunuz? Hükümeti yıpratmak mı istiyorsunuz?  
 
Aslında ne demişse demiş. Çok büyütmemek ve çok ciddiye almamak gerekiyor. Ortada bir “dil sorunu” olabilir. Zaten birçok gazeteci ve hükümet temsilcisi, hukukçular Başbakan’ın görüşü hakkında düşüncesini söyledi.
 
Hatta nedense bir yargı mensubu yorumladı Başbakan’ın sözlerini. Başbakan’ın ne demek istediği Sayın İbrahim Okur’a bir televizyon programında sorulmuş. Sanki yargı hakkında sorulacak başka soru kalmamış gibi… Bir de herhalde biz dinleyiciler anlamadık ya da “anlamamış olabiliriz” diye düşünülmüş olabilir… Yargı bağımsız ve kimse emir ve talimat veremez ya… Ya da biz dinleyiciler ve yani Başbakan’ın sözlerini duyunca kulaklarına inanamayanlar için “yanlış anlaşılmasın” diye düşünülmüş olabilir ve bir “açıklık getirilsin” diyedir.
 
HSYK 1. Daire Başkanı Sayın Okur’da, ne yapsın gazeteci sorduğu için o da yanıtlamak zorunda kalmış ve şöyle demiş: "Oradaki kastın, 'yargı gereğini yapıyor biz de gereğini yaparız' şeklinde olduğunu düşünüyorum. Yargı bağımsızdır. Yargıya hiç kimse talimat veremez. Sayın Başbakanın 'yargıyla görüştük' sözünün bir dil sürçmesi olduğunu bu şekilde bir görüşmesi talimatı olacağını zannetmiyorum. Bugüne kadar bildiğim Sayın Başbakanın böyle bir tarzda olmadığını biliyorum. O nedenle sözün maksadı dışında kullanılmış bir söz olduğunu eğer bu şekilde kullanmışsa kastedilenin bu olmadığını düşünüyorum. Anayasamızda yargıçların bağımsızlığı düzenlenmiş yargı herhangi bir suç unsuruna rastlarsa, savcılarımız harekete geçer. Bu olayda hatırlayacağınız gibi, Van Cumhuriyet Başsavcılığı, olayın olduğu gün BDP milletvekilleri hakkında ve olayla ilgili inceleme başlattığını kamuoyuna duyurdu. Henüz Sayın Başbakanın tepkisinin ne olduğunun bilmediğimiz saatlerde. Van Başsavcılığı inceleme başlatmıştı. Başsavcılığın bir suçla ilgili işlem başlatmak için Başbakandan veya bir başkasından talimat alması ya da talimat beklemesini düşünemeyiz. Kendisi zaten re'sen harekete geçer. Bu olayda da zaten re'sen harekete geçilmişti."                                                                        (Hürriyet. hurriyet.com.tr/gundem/21409383.asp.8 Eylül 2012)
 
Başbakan daha konuşmadan önce, bağımsız yargı zaten re’sen harekete geçmiş ve gereği yapılmış.
 
Demek ki, devlet büyüklerimizin “dil yanlışı” veya “dil düzeyi” sorunları var.
 
Sanki Başbakan’ın ne dediğini, kastının ne olduğunu ve sözlerinin nasıl algılanması gerektiğini biz anlamıyoruz ve ancak bir başkasının anlatımı anlayabiliyoruz. Başka çaresi yok demek ki.  
 
Bazı deyimler vardır bilirsiniz…
 
Dil dökmek… Kolay mı”terör” ve “yargı” konusunda ne yapılması gerektiği hakkında karşısındakileri “inandırmak”, bazı kötü niyetli bölücülere göre “kandırmak için” (!) yıllardır devletimizin büyükleri, “dil döküyorlar”.
 
Dile getirmek… Bir olay ya da durumun anlamını sözle belirtmektir. Eğer yargı ile olan ilişkilerini anlatmakta ve gereğini yapmak durumunda kaldıkları durumların “dile getirilmesinde” ara sıra sorun yaşıyorsa hükümet ve yargı yetkilileri; “dil sorunu” yaşadıklarını kabul edin. Biraz anlayış gösterin. 
 
Dile kolay… Bir olay ya da durumun anlamını sözle belirtmektir. Yargıdaki sorunları ile terörle olan mücadeleyi anlatmak, yapılanları sıralamak, kamuoyuna açıklamak ve başarılarını anlatmak “dile kolay”. Onun için ufak tefek hataları, anlatımdaki bozuklukları anlayabilmek ve kastın ne olduğu anlayıp kamuoyuna açıklayabilmek bile “dile kolay”. Ne zordur, bir bilseniz.
 
Dilinde tüy bitmek… Bir şeyi sık sık söylemekten bıkıp usanmak. Sizlere kolay geliyor milletvekillerinin dokunulmazlık işlerini halletmek veya terör sorununu çözmek. Başbakan’ın dilinde tüy bitti bütün bunlar hakkındaki çözüm yollarını anlatmaktan. Oysa sizler hemen “hükümeti yıpratmak” için eleştirilere başlıyorsunuz (!)
 
Dili dönmemek… Söylerken yanlış yapmak, bir sözü doğru, yanlışsız söylemeyi becerememek.
 
Demek ki “dil düzeyi” denilen bir “sorun”u var bizim devlet büyüklerimizin. Onlara anlayışlı davranmamız gerekiyor. Dil düzeyi sorunu olanları anlamalıyız.
 
“Dilbilimcilerin “dil düzeyi” dediği olgu dikkate alınmıyor olmalı ki, “Türkçe yanlışları”, “dil yanlışları” türünden başlıklar altında sözü edilen sorunların bir bölümü daha çok “dil düzeyi zorunu” sayılması gereken türden.
 
Kullanılan dil (sözcük seçimi vb.) içinde bulunulan toplumsal ortama göre farklılık gösterir. Bu çerçevede, “özenli”, “resmi”, “ciddi”, “bilimsel”, “gündelik”, “arkadaşça”, “dostça”, “argo” vb. ayrımları yapılır.
 
Bu ayırımın dilbilimdeki başlığı, “dil düzeyleri”. Toplumsal yaşam, bize bu düzeylere ilişkin bir sezgi kazandırıyor. Söz gelimi, tanımadığımız insanlarla konuşurken mesafeli bir dili yeğliyor, argoya kaçan sözcüklerden kaçınıyoruz. Böyle yapmazsak bir “dil düzeyi” sorunu doğuyor. “Şok oldum”, “şov yapma”, “yalan konuşma”, “panik yapma” vb sözlerin, öğrenci kantini gibi argoya elverişli ortamları aşarak “özenli dil” gerektiren ortamlarda kullanılması, “yanlış”tan çok “düzey sorunu” sayılmalı. Her soruna, giderek yerel dil (“ağız”) kaynaklı söyleşilere bile “yanlış” denmesi, dil bilincini geliştirmeye elverişli bir tavra benzemiyor.” ( Alpay, Necmiye. Türkçe Sorunları Kılavuzu, Metis, 3. Bası. sy, 69)
 
Anlaşılmıştır, “dil düzeyi sorunları” vardır ve Başbakan’ın dili sürçmüştür.
 
Ama “dil” üzerine iki deyim daha vardır. Birisi “diliyle tutulmak (yakalanmak)”tır. Söylediği bir sözle suçunun bulunduğunu kanıtlamak demektir.
 
Diğeri ise, “dilinin altındaki baklayı çıkarmak”tır. Gizli tutulan bir şeyi sonunda söylemektir.
 
“Yargı gereğini yapıyor” diye anlamamız gerekiyorsa eğer; 
 
Başbakan’ın diliyle tutulduğu bu sözleri nedeniyle; “gereğini yapan” yargıdan anlaşılması gereken nedir?