GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
29 Eylül 2015 Salı

Bu seçim, Binali Bey’i de aşar…

7 Haziran seçimlerinin, sonuçlarının Saray tarafından beğenilmemesiyle tekrarı, biz seçmenler açısından bayat yemeğin ısıtılarak yeniden önümüze sürülmesi tadını verdiğinden…
Üstelik anketler de 33 gün sonra yapılacak seçimde -hile hurda olmazsa- üç aşağı beş yukarı aynı sonuçların çıkacağını gösterdiğinden… Nasıl iştahsızız nasıl…
Bayramda bile ara vermeyen terörle, ölü çocuklarına her gün yenilerini katan bir ülkede, sandık konulsa ne, konulmasa ne dedirten bu ağır/bu endişeli/bu karamsar havada seçim üzerine yazı yazmak, ekmeği ucundan kıyısından tırtıklamaya/didiklemeye benziyor, kuş misali…
 
Seçim/geçim endişesi üzerimize bu kadar çökünce… Partiler ‘ısıtılmış’ listelerini önümüze sürünce, yerelde de tıkanıp kalıyor insan.
CHP’de meslektaşımız Atilla Sertel’in iade edilen itibarına, önseçimde bileğinin hakkıyla kazanıp masada ahlaksız siyasetle kaybettiği seçim sırasına yeniden konulmasına sevinirken... (CHP hakkında değil ama) İzmir listeleri hakkında söyleyebileceklerimiz ancak bu kadarla sınırlı kalıyor…
Son dönemin en anlaşılamayan, ne yaptığı konusunda kendi partilileri dahil hepimizi şaşkınlıklara gark eden MHP’nin, yerelde yani İzmir’de de aynı şaşkınlığı sürdürmesi ‘istikrar diye buna derim’ söylemiyle dalgaya sarılabilir elbet de… 7 Haziran seçimlerinde 1. ve 2. bölgede ikinci sıralara yazılıp seçilen, üç ay sonra bir alt (seçilemeyecekleri) sıraya kaydırılan iki milletvekiline ‘bir ayıp da biz yapmış olmayalım’ terbiyesiyle vazgeçelim zaytungluktan...
Yıllardır İzmir’den kadrolu iki vekil çıkaran MHP’nin, ilk kez 7 Haziran’da bu makus talihini kırıp iki bölgede 2’şerden 4 vekil çıkarmasının karşılığında ikinci sıralardaki iki vekili değiştirmesini anlamak/adlandırmak mümkün değil! Siyasetin profesörü gelse, Bahçeli’nin bu tercihini rasyonel siyasetle açıklayamaz, o derece yani.
Dr. Arslan Savaşan ve Murat Koç ismiyle ilk kez İzmir’de 4 milletvekili bulan Bahçeli, ‘siyasi konjonktür o kadar uygun ki, oylar o isimlere gelmedi, MHP’ye geldi, dolayısıyla çamaşır mandalı koysak seçilir diye düşündü herhalde’ demekten başka bir açıklama/bir izah gelmiyor akıllara.
Türkiye’nin ‘en erkek’ partisinin ikinci sıralara kadın aday koyma, böylece ‘İzmir vitrinini bıyıklılardan arındırma’ fikrinin, bu görüntü değişikliğinin, bu saatten sonra kime ne faydası var deyip noktalayalım MHP’yi.
Savaşan ve Koç’un yerine iki bölgede ikinci sıra adaylıklarına getirilen iki hemcinsimin şahsına asla ve kat’a lafım olmadığı, konunun özelde değil genelde ele alındığını anlayacak kadar zeki oldukları dip notunu düşerek elbet…
Ve gelelim AKP’ye… En ama en iştahsız olduğum mevzuya…
‘Seçime benzemedik bir seçim’ olmasının yanı sıra, İzmir’e 13 yıllık iktidarında hep şaşı bakmış, üvey muamelesi çekmiş bir partiden söz etmek, ‘falan ya da filan aday seçmende derin heyecanlar, kıpraşmalar yarattı’ demek mümkün değil zira. ‘Efsane’ olarak takdim edilen Sayın Binali Yıldırım, kendi partisine heyecan/umut verse de  -yerelde ve genelde yaşananlar/yaşatılanlar sonucu- bu kadar ‘taş gibi’ pozisyon almış İzmir’de, artık taşı delecek/oyacak bir isim olmaktan… Çok ama çok uzak bence.
2011’de 35 projeyle büyük sükse yapmış bir isim olsa da…
İş dünyasında en çok kabul gören bir AKP’li olsa da…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘gönlündeki Başbakan adayı’ Binali Yıldırım’ın varlığı, son ‘AKP imajını’ yerle yeksan edemez, partisinin 7 Haziran seçimlerinde aldığı milletvekili sayısını 8+1 yapamaz. Olsa olsa İzmir’deki erimeyi, 8 milletvekilinin altına düşmeyi durdurur. Ki, bu bile büyük bir başarı olur…
Kalben ve hissen değil sadece. Gözlemlerim de bana bunu söylüyor. ‘Aman da fırsat bulmuşken AKP’yi vurayım’ falan diye değil; (oraları çoktan geçtik/aştık) hakikat, benim izlenimlerime göre böyle göründüğü için…  
Hakikat demişken… Binali Bey, seçim kampanyasına yumuşak giriş yaptı, seçim sonuçlanana kadar da muhtemelen bu kıvamda gidecek ya. İzmir’den 2011 yılında milletvekili adayı olup seçilen, 2014 Mart’ında İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı olup seçimi kaybeden sayın Yıldırım’ın adaylıkları sürecinde bu kentle ilgili söylediklerine, 35 projeyle başlayıp elini yerel seçimde 1414 projeyle yükseltmesine, ‘İzmir’in kaybolan yıllarını geri alacağız. İzmir’in ayağa kalkma zamanı geldi’ demelerine, "Zoru hemen yaparım, imkansız biraz zaman alır’ özgüvenine… Sonra bir de havada uçuşmuş vaatlerden ne kadarının yapıldığına/başlandığına göz gezdirdim de arşivlerden… Ülke bunca kan kaybederken çelişkileri sıralamak, kıyaslamak, laf çarpmak bile içimden gelmedi.
İki gün önce "Yerel yönetim genel yönetim çekişmesinden İzmir kaybediyor. Halbuki siyasi yarış yerine İzmir'i yarışa soksak o zaman herkes mutlu olacak. İzmir'in gençleri kadınları mutlu olacak" diyen Binali Bey’in sözlerini ’13 yıldır elinizi tutan mı vardı’ duygusuyla içim burularak okurken… En hakikatli, AKP’nin İzmir’e bakışını en sahici anlatan cümlelerin, kısa bir süre önce Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’den geldiğini düşündüm. .
Bir ay önce Bakan Zeybekci, İzmir'e sık gelmesinin nedenine ilişkin soruya, "Partimin ne genel başkanı, ne partimizin üst düzey yönetiminden hiçbir Allah'ın kulu 'İzmir'e git' demiyor bana. Böyle bir şey söylenmiyor. Görevim gereği, İzmir'e olan sevgimiz gereği, Egeli olmamızın da verdiği şeyle İzmir'e sempati duyuyoruz” demişti hatırlarsınız. Kendisinin ‘Egeli olması sebebiyle’ İzmir’e sempati beslediğinin, kabinede böyle bir sempati olmadığının itirafı, AKP’nin İzmir’e bakışının ‘zarif’ biçimde bir AKP’linin ağzından ifade edilmesiydi bu.
‘Bir Allah’ın kulunun İzmir’e git demediği’ bu kent, seçim zamanlarında (mecburen) İzmir’e gelinip binlerce proje saçılmasının, ‘bu kez mutlaka şahlandırılacağı’ vaatlerinin manasını da maksadını da gayet iyi okuyor. Yine okuyacağından hiç şüpheniz olmasın…