GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Harun ÖZDEMİR
YAZARLAR
9 Nisan 2012 Pazartesi

Başbakan'a açık mektup

 Sayın Başbakanım!

 
Türkiye terörle mücadele için görünen bütün imkanları kullandı, kullanmaya da devam ediyor.
 
Nedense terörün her türlüsü ile mücadele eden devletimiz, Kürtçü kadının teröre verdiği desteğin nedenlerini ve doğuracağı sosyal ve siyasal sonuçları göremedi? Bunu belirtmek istiyorum.
 
İkinci vahim eksiklik de şu:
 
Terörle mücadele devletin işi! Amenna!
 
Partilere düşen görev, terörden uzak durmak! Buna da amenna!
 
Bu prensipler, partilerin terörle mücadelesini özetlemiştir sanırım.
 
Pekiyi de, Müslüman bir gelenekten gelen yörenin on binlerce kadını, neden dağda, kırsalda ve kentte ölür veya özlenen ölümlere sınır tanımaz destekler verir?
Bu sınır tanımayan kadın desteğinin doğuracağı sosyal ve siyasal projeksiyonlar neden gündeme gelmez?
 
Politika belirleyiciler “eril bakış açılarıyla” daha ne zamana kadar yanlışta ısrar edecekler?
 
Sayın Başbakanım!
 
Ak Parti’yi doğuran sosyal dalganın temelinde başörtülü kadının sabırlı ve pasif direnişi vardı.
 
Bu basit gibi görünen mücadele, onlarca yıl sürdü. Devlet de, aklını ve imkanlarını sonuna kadar kullandı ve sonunda “eşi başörtülü” erkeklere yenildi.
 
Yenilmek zorundaydı da. Çünkü söz konusu olan kadın; babasının, kardeşinin, kocasının, oğlunun, komşusunun bir süre sonra da kamuoyunun desteğini alan kadındı.
 
1980’lerin başına dönersek, o günlerde bazı kadınlar da kendi dünyalarında yarattıkları gerçekler için dağa çıkmaya başlamışlardı. Aradan yaklaşık 30 yıl geçti. Bizler başörtülü kadınımızın hak arayışıyla kavrulup dururken, dağda, kırda ve kentte ölüm kusan mücadeledeki Kürtçü kadınları göremedik.
 
Başörtülü kadının sabırlı pasif direnişinin, erkekleri peşinden nasıl Ak Parti devrimine sürüklediğini en iyi siz biliyorsunuz, sayın başbakanım. Ne yazık ki, Ak Parti’yi yaratan sosyal devrimin bittiğini düşünenlerin sayısı çığ gibi büyüyor. Her yanı zafer sarhoşluğu sarmış, hatta bu sarhoşluk, daimi bir hal almış gibi. Bugünlerin hiç bitmeyeceğini düşünenlerin sayısı oldukça fazla!
 
Sayın başbakanım!
Bir ihmal her şeyi berbat etmek üzere ya da etti de, tam olarak biz kavrayamadık, denebilir. PKK terörü, kadın ve erkeğin birlikte ölümle imtihan olduğu günlerden bu yana, yaklaşık 30 yıl geçti. Sadece ölen kadın sayısı 10.000 olmasa bile çok az bir sayı kaldı 10.000’e varmaya.
 
Bir başörtülü kızcağızın mağduriyetinin babası, kardeşi, amcası, dayısı, eşi ve oğlu üzerinde, yakınları üzerinde yarattığı travmayı hesaba kattık, onun sosyal ve siyasal etkileri üzerinde çok konuştuk ama PKK saflarında ölen on bine yakın kadının, dağda, kırda ve kentte öleceği günü özleyen diğer on binleri dikkate almadığımızdan, bu travmanın toplumun hangi derinliklerine sirayet ettiğini de göremedik.
 
Üzgünüm, devlet ve toplum olarak yol ayrımını çoktan geçmişiz. Hala siyaseti ve siyasal sorunları “eril politikalarla” çözmeye çalışıyoruz.
 
Size en kutsal değerlerim adına yardımcı olmaya çalışıyorum:
 
Eril politikalar başörtülü kadını ne kadar yendi ise devletin ve Ak Parti’nin mevcut kadın politikaları, devletin bölünmesini ancak o kadar önleyebilir.
 
Bir başörtüsünün, devleti idare ettiklerini düşünenleri, hangi durumlara düşürdüğünü gördük de, on binlerce ölen veya öleceği günü özleyen Kürtçü kadının yakın gelecekte kuracakları devleti nasıl göremedik?
 
Başörtüsü mağduriyeti büyük bir devrime neden oluyor da, neden onbinlerce Kürtçü kadının ölümü özleyişi bir devletin doğuşuna neden olamıyor? Buna kim hangi gerekçe ile “Olmaz!” diyebilir?
 
Bu soruların yanıtını devletin eril akilleri verecekse, ki hep öyle oluyor, daha fazla vatan evladının ölmesine neden olmadan, yeni sınırlarımızı en kısa zamanda tartışmaya açalım.
Sayın başbakanım!
Bütün zaferleri unutturacak bir tehlikenin içinde kıvranıyoruz; buna inanmanızı istiyorum. Devletin hantal aklı ve Ak Parti iktidarının yarattığı zaferin uyuşturucu etkisi, arkadaşlarımızı duyarsızlaştırmış olabilir. Gerçek önümüzde dağ gibi duruyor ama Kürtçü kadın realitesini göremiyoruz ve buna karşı alacağımız bir önlem de hâlihazırda yok gibi!
 
Eğer sayın başbakanım, devletin eril politikalarını daha yüksek teknolojilerle takviye edecek, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile de bu eril politikaları takviye edecek isek, buna partimizin kadın kolları ve gençlik kollarını ve ana kademesini bir mücadele aracı olarak kullandık ve kullanmaya devam edecek isek, üzgünüm. Bu devlet ne yazık ki, daha uzun süre sizler tarafınızdan idare edilirken bölünecek! Daha fazlasını söyleyerek kimseyi kırmak ve üzmek istemiyorum.
 
Sorunlara eril yaklaşmak, devleti ve partiyi eril yapılandırmak, eril akılla hareket etmek, Kürtçü kadının mücadelesini ve eş başkanı Kürtçü erkeği anlamamak ve onunla nasıl mücadele edileceğini bilmemek, demektir. Çözümümüz, eski tarz mücadeleyi sürdürmek, yani eril düşünüp, eril davranmak ise bölünecek toprakların sınırını şimdiden çizmemiz gerekiyor.
 
Emrederseniz başbakanım”, “emredersiniz sayın genel başkanım” temennalarıyla üstlendikleri görevleri savsaklayanları, aslında siz de çok iyi biliyorsunuz. Bu kişilerle kazanılacak bir zafer olmadığını da çok biliyorsunuz.
 
On binlerce kez yetkililerden duyduğumuz ve köşe yazılarında okuduğumuz “Bölünüyoruz!” ters manipülasyonu veya telkini, toplumu zaten bölünmeye ikna etmiş durumda. Geriye fiilen bölünmek kalıyor. Hala 30 yıldan beri kadının PKK hareketine her koşulda, hayatlar pahasına verdiği desteği, “kadın kısmına yakışır mı” ferasetiyle açıklamaya çalışanlar ön planda ise ben de çaresiz durumdayım, sayın başbakanım.
 
Sayın başbakanım!
Çaresiz gibi görülen, birçok sorun üzerinde, tüm insanlık yüzlerce yıl düşünmüş ve çare bulunamamış olabilir. Ama her sorunun mutlaka ve en az bir çözümü vardır! Örneğin çiçek hastalığına yüzyıllar sonra bir rastlantı sonucu, çare bulunabilmiştir. Çok ilginçtir ki, çare de yine çiçek mikrobundan yapılan aşıda bulunmuştur.
 
Aslında yaşadığımız hiçbir sorun çaresiz değildir! Yeter ki, farklı bakış açılarından yararlanabilelim!
 
Bir sonraki yazımda devam etmek istediğim mektubumu bir soruyla sonlandırmak istiyorum:
 
Nasıl oldu da Ak Parti, başta Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’yi rekor düzeyde büyüttü ve değiştirdi de, toprakları üzerinde yeni bir devletin doğuşunu önleyemedi?
 
Neden Ak Parti kadın hareketi ile iktidara geldi de, çok yakınındaki diğer kadını göremedi?