GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Harun ÖZDEMİR
YAZARLAR
26 Mart 2012 Pazartesi

Muhafazakar değişim

Hiçbir şey eskisi gibi olmak zorunda değil. Eskiyi her defasında farklı bir yönüyle yaşayarak tükettik.

Eskiyi yaşamak ancak logaritmik farklılıklarla mümkündür ki, bu bile çoğumuza tekrar etmek, statükoyu devam ettirmek gibi görünür. Bazılarında ise bir yanılgıya dönüşür.

Geleneklerimize bağlılık gibi.

Geleneklere bağlılık denen muhafazakarlık, değişime karşı durularak başarılı olunacağı anlamına gelmez. Muhafazakarlık, bir yeniliği israf etmeden bütün olasılıklarıyla tükettikten sonra mutlaka yepyeniye devrimsiz, devirmesiz geçmektir.

Muhafazakarlığın lügatinde her zaman yenilik vardır ama devrim yoktur. Çünkü devrimde toplumsal bir rıza yoktur. Toplum kendini sindire sindire yenilemek ister. Oysa devrimcinin toplumsal sabrı yoktur; o, nasıl olsa toplum bunu eninde sonunda kabul eder savıyla şiddetin her türlüsünü dener. Sav olarak doğru bir iş yaptığını, toplumun mutlu geleceğini inşa ettiğini düşünür.

Her toplum, genlerinde muhafazakarlığın her tonunu barındırdığı gibi devrimciliği de bütün tonlarıyla barındırır. Her iki akım da aynı toplumda bazen çatışma bazen de rekabet halindedir.

Osmanlı muhafazakarlığı, eski paradigmanın her versiyonunu yaşamış ve tüketmişti. Yeniye geçmeye karar verdiğinde, eskiyi koruyarak bir köşede yeniyi inşa etmeye başlamıştır. Cumhuriyete gelinceye kadar 150 yılda yapılan yeniliklerle eski, bir arada ve rekabet halindeydi. Dünyadaki gelişmeler ve toplumsal talepler yeniden yanaydı. O nedenle yeni çok şanslıydı. Cumhuriyetle değişeni görebilmek ise çok az kişiye nasip oldu:

Cumhuriyet, Osmanlı’nın son 150’da başlattığı yenilikleri korudu, hızla önemsizleşmeye başlayan eskiyi ise tasfiye etti. 

***

Ak Parti, muhafazakar demokrat bir partidir
.

Ak Parti muhafazakar bir parti ise bu hükümet toplumun sahiplendiği değerleri koruyarak mutlaka onları yenilemelidir. 

Yine Ak Parti muhafazakar demokrat bir parti ise, hiç kimse tarafından dillendirilmemiş, gündeme getirilmemiş ve tartışılmamış bir konuyu yasalaştırmamalıdır. 

Devrimci bir parti değilse, gündeme gelmemiş ve toplumu şaşırtan bir icraatı da yapmamalıdır. 

Ak Parti’nin en çok şaşırtan icraatı;

-Türk Lirasından 6 sıfırın atılması mı,
-Darbecilerin yargılanması mı,
-12 Eylül Anayasının tabu maddelerinin değiştirilmesi mi,
-Anayasının tamamının değiştirilmesini tartışmaya açması mı,
-Cumhurbaşkanını halkın seçmesi mi,
-Sağlık sisteminde önemli değişiklikler yapması mı,
-15.000 km duble yol yapması mı,
-Hızlı tren seferlerinin başlaması ve hatların uzatılması mı,
-İsrail’e meydan okuması mı,
-ABD taleplerini reddetmesi mi,
-AB’ye posta koyması mı,
-Kadını koruyan yasaların çıkması mı?
-Dullara, engellilere, yaşlılara, bakıma muhtaçlara mali destek sağlaması mı …

Bugünlerde;

-Dersanesiz eğitimi savunması mı,
-Sınavsız üniversite mi…

Yukarıda saydıklarımızı çoğaltabiliriz. Bunların hangisi yeni?
Yıllarca kendi aramızda tartışmadık mı?
Sonra Türkiye gündemine taşımadık mı?

Bir gün gelecek bu konular, bir bir yaşama geçecek, umudumuzu yitirmeyelim demedik mi?

Bunları yaşama geçirmek için onlarca parti her seçimde vaatler listesiyle bizlerden oy istemediler mi, biz de oy vermedik mi?

Daha önemlisi.. O günlerde hep birlikte toplumun büyük çoğunluğu bu icraatların yapılması gerektiğine politikacıdan çok daha erken ikna oldu demedik mi?

Ak Parti iktidar olduktan sonra da “Partiler bunu neden göremedi” deyip hayret etmedik mi?

Değişime kulak tıkayanları kim tasfiye etti, halk!

Değişimden yana olanı kim ödüllendirdi, halk!

Zorunlu eğitim konusuna gelince.. 

Afrika’daki sağır sultanlar da biliyor ki, 8 yıllık kesintisiz eğitim, olağanüstü koşullarda yasalaştı. Karar her yönüyle ideolojikti. Eğitim sektörüne ciddi maddi ve manevi zararlar verdi. Her şeyden önce bu sistem pedagojik değildi. 5-6 yaşındaki çocuklarla 14 yaşındaki çocukları, aynı okulda, aynı bahçede, aynı koridorda, aynı katta, aynı kantinde, aynı tuvalette bir arada eğitmeye çalışmıyor muyuz?

Medya kesintisiz 8 yıllık eğitim konusunda yıllardan beri sessiz. Baştan beri başörtüsü, Kuran Kursları ve İmam Hatipleri tartışarak pedagojik vehameti görmemezlikten geliyor.

Her şeye eyvallah, ama başörtülü olduğu için kız öğrencileri okula almayanlar, ikna odası mucitleri 4+4+4’ü, kızları eve hapsetmeye, erken evlendirmeye… yorumlamıyorlar mı, ben buna yanıyorum.

Beyler, siz hala toplumun ne istediğini anlamamak için daha ne kadar sağır kalacaksınız?

Kız çocuklarını okuldan kovdunuz, dersaneye gittiler.
Dersaneden kovdunuz, yurt dışına gittiler.
Konuşma dediniz, onlarca dergi çıkardılar, yüzlerce kitap yazdılar.

Bütün bu engelleri aşan annelerin kızlarının 4+4+4’ten sonra okumayacağına, eve hapsolacağına mı inanıyorsunuz?

Bu mümkün mü?

Sahi siz hangi çağda, hangi ülkede yaşıyorsunuz?