GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Neşe ÖNEN
YAZARLAR
27 Ekim 2022 Perşembe

Baba yarım kalmış bir kelimedir

Netflix’te dün gece izlediğim “Aşıklar (Ozanlar) Bayramı” adlı filmden bir replik! Hepsi bu değil tabii. Hepsinin ne manaya geldiğini öğrenmek için, son zamanlarda seyrettiğim en güzel filmlerden biri olan bu filmi sizin de seyretmenizi tavsiye ederim. 

Kemal Varol’un aynı adlı eserinden uyarlanan filmin yönetmeni Özcan Alper’i tebrik ederim. Müthiş bir iş başarmış! Filmin baş kahramanlarını canlandıran Kıvanç Tatlıtuğ ve Settar Tanrıöğen’in yanısıra tüm cast ekibi nefis bir performans sergilemiş. Film eleştirmenliği yapacak denli hadsiz değilim ancak bu filmin bende bıraktığı etkiyi, sizinle de paylaşmak istedim.

Filmin hikayesi insana çok dokunuyor, evet... Alevi ozanların (aşıkların)  ve özellikle Nefes Ali’nin (Settar Tanrıöğen) türkü söyleyişleri, Cem ve semah sahneleri bence yerli sinema dünyamıza zengin bir atmosfer katmış, net... Filmin dramatik kurgusu ve sinamatografisi olağanüstü, kabul... Ama beni asıl etkileyen, bunlardan ziyade, sıradan insanlara ait bir öykünün, bu kadar sade ve yalın bir dille anlatılmasındaki ustalık. Şunu da ilave etmeliyim; filmin anlatmak istediği şey aslında çok basit olmasına rağmen, senaryonun hikayeyi anlatış biçimi, sizi yüreğinizden vurup geçerken, hem yormuyor, tam aksi sanki kalbinizi yumuşatıyor, hem de sizi hayata ve yaşanmışlıklarınıza dair derin sorgulamalarla ve belki de hep kaçındığınız yüzleşme fırsatıyla başbaşa bırakıyor.

Bana göre, filme konu olan hikayenin teması; hepimizin hayatımız boyunca cevaplayamadığı, geçmişe ait, bir ya da birden fazla soruları olabileceği ve bu soruların cevabının, zannettiğimiz kadar karmaşık sayılamayacağı tezine dayanıyor. Bazen, perdeler arkasında gizli kalan sırların, hiç de çetrefilli sayılmayacak nedenleri olabilir. Gerçeklere ulaştığımızda, anlamakta ya da aptalca atfedebileceğimiz saikler yüzünden, onca zaman bize acı çektiren sebepleri, idrak etmekte zorlanabiliriz. Fakat, hayatta her nesnel veya sarih gibi görünenin bir de öteki yüzü vardır değil mi?

Bu varsayımdan hareket ederek; filmde; son günlerini yaşayan ve bu yüzden, mezardaki sevdiceği dahil, geçmişte üzdüğü ve sevdiği dostlarına değin, ulaşabildiği herkesi ziyaret edip, ozanların dili “aşık türküleriyle” af dilemek isteyen Nefes Ali gibi, çok geç olmadan, kırıp üzdüğümüz herkesten af dilesek... Geçmişten gelen acı ve travmalarımızın kaynağı olan sevdiklerimize ya da yakınlarımıza biraz da onların penceresinden gönül gözüyle ve sevgiyle bakmaya çalışsak... Sadece kendi benliğimize odaklanmadan ve yaşadığımız acılara saplanıp kalmadan, bundan böyle, ileriye doğru adımlar atabilsek... İhtimal odur ki; gerçek diye bellediklerimizin ya da kuşkular içinde kaldıklarımzın diğer veçhelerini de görebilip, acılarımızdan daha güçlü çıkabilmek mümkün olacak.   

Aslında, filmin sonunda vurgulandığı gibi, adeta bütün hikayeyi özetleyen “baba yarım kalmış bir kelimedir” deyişine benzer bir şekilde “hayat da çoğu zaman yarım kalmış bir kelime” değil midir zaten? Mükemmel bir hayat yoksa mükemmel insanlar da olamayacığına göre, elde var olanların, alçakgönüllülük ile kıymetini bilsek..., Ozanların, o güzel “365 gün yandı ha yandı” türküsündeki gibi, 365 günümüzü, geçmişin dinmeyen kinleri yerine, affetmeyi becerip, aşk ateşiyle yanarak geçirebilsek... Hayat denen yarım kalmış kelimeyi, yarım da olsa güzel tamamlarız, dilerim.