GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
17 Nisan 2014 Perşembe

Alın o sandığı, başınıza çalın!

Ne zaman bu memlekete dair inancımı yitirmeme ramak kalsa… Bi yerlere gidemeyeceğimi bilsem de aklım hep çekip gitmelere takılsa… Ne zaman dişe diş mücadelelerle, bazen kanla alınmış özgürlükler, haklar hukuklar bir dudak darbesiyle elden uçup gitse…
Ne zaman insanın insana ettiğinin dibini gördüğümü farz etsem, bu topraklardaki ihanetin/adam satmanın azalmayacağını, dehşet bir satışla bir daha fark etsem…
Daha alçak bir yazı yazılamazdı, bu kadar yalak, bu kadar yalan konuşulamazdı deyip nefessiz kalmış gibi hissetsem kendimi mesela… 
Bana yeniden umudu hatırlatan, vazgeçme/devam diyen, insana dair bütün kötümser/umarsız duygularımı, de ki ışınlı çubukla hooop diye yok eden bir şeyler oluyor sanki.
Sanki bir pencere açılıyor ardına kadar ve boğuluyormuşçasına çırpınırken sen, içeriye mis gibi bir hava doluyor. Taze kesilmiş çimin, fırından yeni çıkmış buharı üzerinde ekmeğin, sabah seni yatağından uyandıran kahvenin kokusu gibi… Baharın bütün o bildiğin çarpan kokularını hatırlatan, seni baştan çıkaran, tazeleyen, ferahlatan… Ürpertip üzerindeki o ölü toprağını silip atan, hayata yeniden döndüren kokusu gibi…
‘Oh’ diyorsun, ‘oh, hayat varmış ya!’
 
Baharın çıldırtıcı etkisinden değil. Yeminle değil kütür kütür çağlaları, yeşil erikleri ısırmış da dilim/dişim kamaşmış gibi yüzümü memnuniyetle muziplikle kırıştırışım. Durup durup gülüşüm… Sebepsiz değil.
Siz deyin bir hafta, ben diyeyim on gün kimi sandıkların tepesinde tepindik, ‘bir oy senindi/yok hayır benimdi’ diye inledik ya… Elektriklerin tesadüfen tam da oy sayımı esnasında 16 yerde birden kesilişini ‘trafoya kedi kaçmış’la izah eden koca koca adamlara gül gül öldük ya… O oylarla memleketin siyasi haritasını çizip günlerce yazıp çiziktirdik, o rakamların neyi anlattığı üzerine bi dolu yorum okuyup dinledik ya.
Birileri de çıktı, bu ağır, bu ciddi, bu çokbilmiş hallerimize öyle bir nanik yaptı… ‘Ne kaldı ki şaşırtacak bizi bu memlekette’ dediğimiz noktada, ağırlığın bazen ne kadar gülünç olabileceğini bize gösterdi ya… ‘Ölsem gam yemem’ desem yeridir işte.  
 
Türkiye'nin ‘onuncu köyü’ diyebilirsiniz orası için.
Nüfusu 2 binin altına düştüğü için belde statüsünü kaybetmelerini protesto amacıyla karar alıp oy kullanmadılar. “Muhtar değil, belediye başkanı seçmek istiyoruz” dediler, dinleyen kim!
‘E öyleyse madem, bizden günah gitti, biz de önümüze koyduğunuzdan otlamayacağız’ dediler, sandığa gitmediler.
Kayıtlı 1648 seçmen, ‘tek bir oy bile’ atmadılar.
Elektrikler kesilse, trafoya kedi girse ne yazar! 4 sandık, sıfır oy…
Alın sandığınızı başınıza çalın, dediler.
Sizin dayatmanıza karnımız tok, dediler.
Madem öyle, işte böyle dediler.
‘Belediye başkanı yoksa, muhtar da yok, isterseniz atayın, biz istemiyoruz’ dediler.
Bunu diyenler de hani kimilerinin ‘çarıklı erkan’ diye küçümsediği, kiminin ‘benim oyumla dağdaki çobanın oyu bir mi’ diye bakıp kibirlendiği insanlar. ‘Sivil itaatsizlik’ diye bir kelimeden habersiz olup, ‘sivil itaatsizliğin Allahını yapmış’ eli öpülesi köylüler.
 
 
Kütahya’nın Simav ilçesine bağlı Kuşu köylüleri, öyle bir iş yaptılar ki, seçim tekrarlanacak! Eksik oydu, fazlaydı, sahteydi falan diye değil, ‘hiç oy atmadıkları için’ tekrarlanacak. ‘Muhtar ve ihtiyar heyetini illa ki seçsinler’ diye, 1 Haziran’da köye yeniden sandıklar kurulacak.
Köylüler yine sandığa gitmez, yine sandıklardan sıfır oy çıkarsa; YSK’nın ağır ağabeyleri oturup ne yapılacağına karar verecek.
 
“Biz çocukken;
Yollar bozuk, ziller bozuk,
Paralar bozuktu ama
Adamlar sağlamdı” diyen İbrahim Sadri’nin mısralarını kendi kendime mırıldanırken…
Şimdi, “Yollar hala bozuk, ziller hala bozuk, paralar yine bozuk ama sağlam kalmış adamlar hala var” diye umutlanıyorsam… İçime bahar kaçmış gibi kikirdiyorsam işte… Bundandır.
Bir gün bir köy değil; belki bir şehir, belki bir bölge, belki bir ülke ‘gitmiyorum o sandığa, alın demokrasi diye önümüze sürdüğünüz oyunu! Kendiniz çalıp kendiniz oynayın’ diyebilir diye… Küçücük bir köyden, belki bir gün büyük oyunu bozacak köylere ulaşılır, çoğalır diye. Umut yoksa, hiçbir şey yok, yaşamak da diye…