GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Harun ÖZDEMİR
YAZARLAR
3 Ekim 2012 Çarşamba

Ak Parti, nasıl bir parti oldu?

Ak Parti 4. Olağan Kongresini yaptı. Haftalar öncesinde başlayan “değişim” söylentileri, sonraları ciddi bir beklentiye dönüştü.
 
Her zaman söylenti çıkarılabilir. Özellikle siyasi gündemin buna daha çok ihtiyacı vardır! Kamuoyunun “tepkisini ölçmek” ya da “kamuoyu oluşturmak” için.
 
Kongre bittiğinde 21 yeni ismin MKYK’ya seçildiğini gördük. Demek ki, değişim söylentisi uydurma bir gündem değilmiş; doğruymuş!
 
21 yeni isim umulan özellikleri taşıyor mu, denecek olursa ilk elden tepkilere bakıldığında, flaş isimlerin katılacağı yönünde bir beklenti vardı! Numan Kurtulmuş, Osman Can ve Süleyman Soylu dışında kamuoyunu meşgul edecek kişiler yoktu. Ama 21 yeni isim vardı!
 
Ak Parti %50’nin üstünü test eden bir parti ise istikrarlı çizgisini riske edecek kararlardan uzak durması anlaşılabilir durumdur.
 
Bence bu aşamada soru şu olmalıdır:
Bir parti çok oy aldığı için mi “kitle partisi” olur yoksa her düşüncenin temsil edilebildiği bir parti kadrosu ve ideolojisine sahip olduğu için mi?
 
Bu sorunun Ak Parti’ye sorulma zamanı geldi sanırım. 11 yıllık parti, 10 yıllık iktidar süresi içinde bazı tulu görüntülerden dolayı Ak Parti tam olarak tanımlanamıyordu. Bugün artık Kongre sonuçlarına da bakarak, “Ak Parti’nin her fikriyattan oy alan nev-i şahsına münhasır merkez bir parti” olduğunu söyleyebiliriz.
 
Eğer birileri Batı’da teorileşmiş parti tanımları içinde Ak Parti’yi tanımlamaya çalışacaksa işi zor. Hem de çok zor!
 
O nedenle Batı’nın teoriler ve deneyimlerle dolu siyasal tarihi Batı’da kalsın. Biz, Türkiye’ye özgü refleksleri olan siyasal bir ekolun partileşmesini ve halkın karşısındaki duruşu yeni teorilerle tanımlamaya çalışalım.
 
Ak Parti 4. Olağan Kongresi ile dünyaya şunu deklare etti: Bir parti kendisini iyi ifade edebiliyorsa seçmenin yarısını hatta daha fazlasını ikna edebilir ve bu kesimlerin oylarını uzun süre alabilir.
 
Ak Parti bu yönüyle “merkez” bir partidir. Ama bildik merkez partilerden bir parti de değildir. Daha açıkçası Ak Parti kendine bir yer edinmiştir ve bu yeri de toplumun siyasal merkezi haline getirmiştir!
 
Seçmenin yarısıyla uzun süre inandırıcı ve sürdürülebilir bir iletişim ve icraat bağı kurmak, Batı demokrasilerinde görülmüş bir durum değildir. Bu yönüyle Ak Parti hem siyasetin merkezini yeniden tanımlamakla hem de güçlü iletişim imkanlarına sahip olmakla oldukça özel bir partidir.
 
Ak Parti, özellikle Arap Baharının estiği ülkelere örnek bir parti olma şansı yakalayabilmişse bu partinin İslam ülkelerinde anlaşılabilir bir teorik çerçevesi olmalı. Buna ihtiyaç da var. Yeni yeni çok partili demokrasi denemelerine kalkışan İslam ülkelerinde her parti, “Asıl Ak Parti biziz” diyemeyeceğine göre, biri diğerinden farklı olduğunu ifade etmek için teorik bir modele ihtiyaç duyacaktır.
 
Ne yazık ki, CHP ve MHP’nin demokrasi ihraç edebilecek ne bir iddiası ne de çabası var. İş yine Ak Parti’ye kalıyor.
 
Görüldüğü kadarıyla Türkiye hem devlet hem de partiler modeliyle örnek olma talebiyle karşı karşıya. Daha açıkçası Türkiye Cumhuriyeti ve demokrasisi, 100 yıl olmadan Lozan’da terk ettiği topraklara model oldu.
 
Bu bir mucizedir.