GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
6 Temmuz 2017 Perşembe

'N'olacak bu Suriyeliler'le bizim halimiz?'

Vakit gece yarısına yaklaşıyordu...

Çankaya'daki trafik ışıkları kırmızı yanıyordu... Yavaşladık, durduk... Lamba yeşile döndü, tam gaza basarken eşim zınk diye durdu... Benim tarafımdaki sağ cama burnunu yapıştırmış bir Suriyeli çocuk eline bile sığmayan kağıt mendili bize uzatıyordu... Tek kelime etmeden hüzün perilerinin dans ettiği iri kapkara gözlerini bize dikmişti... Bacak kadar çocuğa bu tehlikeli alışverişi kim yaptırıyor diye etrafa baktım... Uzattığım bir lirayı aldı, nasıl ortaya çıktığı belli olmayan bir hayalet gibi karanlığın içinde kayboldu...

Eve dönene kadar o Suriyeli kızı konuştuk eşimle... Memleketindeki iç savaştan nasıl kaçmıştı? Ailesi nasıl yaşıyordu? Belli ki, en az üç kardeşi daha vardı bu "dilenmek"ten farksız gece yarısı alışverişi yapan Suriyeli küçük kızın...

Bu "sığınmacı" işkencesi altı yıldır devam ediyor...

Onlar artık kan ağlamıyor... Çünkü biz merhametli bir milletiz... Avrupa ülkeleri sınır kapısına gelen sığınmacıyı "tekme" ile kovalarken bizim kucak açtığımız Suriyeliler'in sayısı milli sınırlarımızın içinde  üç milyon beş yüz bini (resmi rakam) İzmir'de ise 100.000'i aştı...

Hepimizin hayat telaşı var, nasıl yaşıyorlar diye merak etmiyoruz... Hastane sırasında bile öncelikleri var... Ne ilaca para veriyorlar ne de doğuma...

Bu avantajlara sahipken bile, "Yarabbi şükür" diyecekleri yerde kavga çıkarıyorlar... Daha iki ay önce Torbalı'nın yüreği ağzına geldi... Sığınmacılar bir çocuğu dövdü, ilçe ayağa kalktı... Linç edilmekten korkan 500 Suriyeli mahalleyi terk etmek zorunda kaldı... Iki gün önce Ankara Demetevler'de Suriyeliler olay çıkardı, üç Türk bıçaklandı... 

Oysa geçen yıl İzmirli bir esnaf Suriyeli bir çocuğa tokat attı diye dönemin valisi o çocuğu ziyarete gitti...

Tamam... Bunları besleyelim ama gözümüzü oymalarına da izin vermeyelim... Girin Basmane semtine, bakın burası Izmir mi, yoksa bir Arap ülkesinin varoşu mu?

Tam şu sırada İçişleri Bakanlığı, Suriyeliler'den "misafirlerimiz" diye 

söz ederek şu açıklamayı yaptı:

"Suriyeli misafirlerimizle gerek kendi aralarında gerekse vatandaşlarımızla zaman zaman yaşanan gerginlikler son günlerde çarpıtılarak aktarılmaktadır..."

Pes vallahi...

Nezaketen sığınmacı dediğimiz kardeş, bizim esnafın karşısına dükkan açıyor, Arapça levhayı dikiyor... Ne hijyen var ne vergi; oh ne ala...

Bu "orantısız ve insaf ölçülerini zorlayan" tabloya herkes isyan eder...

Herşeyin bir sınırı var... Vicdanlı devlet, önce kendi vatandaşını mutlu ve mesut yaşatmak zorundadır...

Sonsöz: "Bakın artık denizden Yunan adalarına kaçmaktan vazgeçtiler... Çünkü Batı onlarla ekmeğini bölüşmek istemiyor..."