GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Güncel
17 Ocak 2016 Pazar 13:38

Küçükpark'ta farklı bir ruh: Eli Kafe

Bornovalı öğrencilerin vakitlerinin büyük bir kısmını geçirdikleri Küçükpark’ta ‘vegan kafe’ diye anılan bir kafe... Küçükpark’taki kalabalığın içinde farklı bir ruhu olan ve özellikle öğrencilerin vakit geçirmekten zevk aldığı bir yer olan Eli Kafe, Bornova'ya özel bir alternatif sunuyor.

Yeşim YAVUZER/EGEDESONSÖZ - Kafenin, ‘insanların vakit geçirdiği sürede anlamlı bir şeyler yaptığı yer’ olduğu görüşünden hareketle yola çıkan Eli, insanların hayatlarındaki anlamı bulmaları için aracılık etmek isteğiyle ‘bir şey’ yapmaya çalışıyor.

Özel sektörde çalışırken zamanla içinde bulunduğu çalışma temposunda hayatındaki anlamaları yitirmeye başladığını fark ederek istifa eden Elif Kamanlıoğlu, ‘Eli Kafe’yi anlattı.

Eli Kafe’nin zorlu ve nevi şahsına münhasır bir varoluş hikayesi var. Eli Kafe’yi anlatır mısınız?

Burası el emeğiyle, gece çalışmalarıyla yapılan bir yer. Burası benim Haccım. Burayı açtığımdan beri Hac’dayım. Çünkü çok farklı bir yolculuktayım. Olağanüstü bir çabayla açtım. İnsan içinden isterse ve hedeflerse neler çıkabiliyormuş onu gördüm kendimde. Burada gördüğün bütün eşyaları çöpten, oraya buraya atılmış kıyıdan köşeden topladım. Ben bu kafeyi açarken mümkün olduğu kadar standat insanların ihtiyaçları dışındaki ihtiyaçları da düşündüm. Örneğin kapıya rampa yaptırdım engelli insanların da girebilmesi için. Çölyak hastaları için Glutensiz makarna bulunduruyorum çekmecemde. Buranın kendine ait bir ruhu var, yaşayan bir yer. Öyle ki eşyaların yeri bile eşyalar tarafından belirleniyor. Eşyayı bir yere koyup baktığımda eşya beni buradan başka bir yere koy dediğinde onu oradan alıp başka yere koydum. Böyle böyle sürekli eşyaların yerleri değişiyor. Kafe, insanların vakit geçirdiği sürede anlamlı bir şeyler yaptığı yerdir. Yoksa evinde çok daha lezzetli çay içiyor, çok daha güzel yemekler yiyor. Esas olan ambiyans ve ortam. Ortamın doğal olması lazım. Kurgu olmaması lazım.

Eli Kafe nasıl ‘Vegan Kafe’ olarak anılmaya başladı?

Son birkaç aydır ‘vegan kafe’ olarak anılmaya başladım. Sosyal medyayla çok irtibatım yok. Gizli bir hazine gibi düşündü buraya gelenler ve bunu yaymam gerektiğini söylediler. Menüde küçücük bir vegan bölüm vardı. Sadece onu internete sızdırdık. Yayıldığı anda da patladı. Bu bize çok olumlu olarak geri döndü. Önce üniversite öğrencileri gelmeye başladı. Sonra lisansüstüler ve çalışanlar gelmeye başladı. İstanbul’dan duyup gelenler oldu. Gezginler, meraklı blog yazarları geldi. Diğer yandan da İzmir’de ne kadar çok vegan beslenen insan olduğunu ve yemek yemekte çok zorlandıklarını öğrendik. Dolayısıyla bu iş büyüdü. Ben menüyü etçilden vegana doğru kademeli olarak değiştirmeyi düşünüyorum. Birkaç spesiyelim var. Onları önce vejeteryanalize ettim, şimdi veganize ediyorum.

VEGANIM AMA KENDİME VEGANIM

Vegan mısınız?

Vegan olmak çok başka bir şey. Vegan olmak sadece yemek yemekle alakalı değil. Bir felsefe. Dolayısıyla doğayla bütünleşmek gerekiyor. İçinde sevgi ve doğanın kendisini barındırır. Veganlığı faşizan bir bakışla da görmüyorum. Etçil bir insana ‘niçin vegan değilsin’ diye sormuyorum. Hayat felsefem, ekolojik ayak izimizle çevreye verdiğimiz rahatsızlığın minimum düzeyde olması. Bilinçli bir şekilde et tüketmiyorum. Aslında veganım ama kendime veganım. Kendime Müslüman gibiyim. Çünkü kedi besliyorum ve kedilere kuru mama veriyorum. Dolayısıyla onlarda da işlenmiş et ürünleri var. Tam olarak veganım diyemiyorum. Hayvanlarına da vegan ürünler, vegan mamalar insanlar var. Burada ben kedime ya da köpeğime soramıyorum sen vegan beslenmeyi tercih eder misin diye. Vegan olmak da biraz çelişkili durumlar var. Sistem içinde bir şekilde yapabildiğinin en iyisini yapmaya çalışıyorsun ama her şeyi yapamıyorsun. Veganlığın temel sorusu şu; bir inekten süt alırken ineğe soruyor muyuz sütünü bize vermek isteyip istemediğini. Dolayısıyla ben kedime vegan mama verdiğimde de aynı şekilde ona soramıyorum.

Peki siz Vegan felsefesini nasıl anlamlandırıyorsunuz?

Temel olarak veganlık benim gözümde, doğayla bütünleşmek. İnsan olmanın içerlerde bir yerlerde içinde biz de doğanın bir parçasıyız ona ulaşmak. Bu beşer kafadan uzaklaşıp gerçekten özümüzdeki o doğayı ortaya çıkarmak. Navegan ürün de veriyorum. İnsanların kendi istekleriyle ve kendi düşünceleriyle vegan olmalarını istiyorum. Burası tam olarak bir vegan kafe olmasa da navegan ürünlerin olması bazı veganların tepkisini çekebiliyor. Bunu da bir şekilde onlara izah etmeye çalışıyorum.

Temelde böyle olmasa da Eli Kafe bir şekilde ‘vegan kafe’ olarak anılmaya başladı. Bunu kırmak istiyor musunuz?

Bunu tam olarak kırmak istemiyorum. Bu da olsun yanında başka şeyler de olsun istiyorum. Kafe Eli açıldıktan sonra burada bir sürü kafe olduğu için insanlar buraya ‘Kedili Kafe’ demeye başladı, sonra ‘Vegan Kafe’ demeye başladılar. Kendi kendine sıfatlar ediniyor. Bu da hoşuma gidiyor. Kedili Kafe olması, sadece kedilerin olduğu bir kafe değil, hayvansever, doğasever, sokak hayvanlarına yardım eden, sorumluluk aşılayan ve Eli’ye gelen Eli’nin insanlarının birbirlerine destek ve yardımcı olduğu bir yer olduğu anlamına geliyor. Birtakım aktiviteler yapmaktayım. Sadece vegan beslenme ve vegan kelimesi etrafında dönmek de istemiyorum.

BÜTÜN HEDEF PAYLAŞIM

Nasıl aktiviteler?

Kafeyi sadece kafetarya olarak değil, bir yaşam alanı, bir eğitim alanı, bir bilgi paylaşım alanı olarak da kullanmak istiyorum. Kafede küçük bir sinema salonu var. ‘Elitoryum’ diyorum ben oraya. Küçük Elitoryum’da bilgilendirme, çeşitli tartışma toplantıları, felsefi sohbetler gibi etkinlikler yapıyoruz. Bu etkinlikleri henüz bunu bir sisteme oturtamadım. Şu an için fikir aşamasında diyebiliriz. Çünkü vegan komünü yeni yeni toplanmaya başladı. İnsanlar yeni yeni Kafe Eli’yi duymaya başladı. Sadece verdiğim yiyecek bakımından ürünler açısından bilinirim. Ama kafenin eğitici ve bilgilendirici fonksiyonunu da yavaş yavaş oturtmaya başladım. Önümüzdeki dönemde, dışarıya büyük bir kutu koyacağım. İnsanların evlerinden çöp olarak gördükleri ve düşündükleri şeyleri o kutuya atmalarını isteyeceğim. Belli bir birikime ulaştığında da geridönüşüm atölyeleri düzenleyip o atölyelerde elimize geçen parçalardan gerek sanatsal, gerek endüstriyel gerek günlük hayatta kullanabileceğimiz ürünler üreteceğiz. Ne yapabilirsek.. İnsanın hayal gücünü zorlayan veya yeteneğini keşfetmesini sağlayan şeyler olabilir, bilgi paylaşımı olabilir. Aslında bütün hedef paylaşım.

Buraya gelen insanlarla nasıl bir ilişki kuruyorsunuz?

Kafenin insanlarla konuşan bir hali olduğundan buraya gelen insanlar da çok farklı. Eli’ye gelen insanları çok seviyorum. Sanki buraya aitlermiş gibi. Kediler de buraya kendiliğinden geldiler. Ben zaten kedileri besliyordum, kediler burada korunuruz diye düşünmüş olsa gerek. Böylece burası kedi sayısının da giderek arttığı bir yer oldu. Yaptığım yemeklerin lezzetli olduğunu samimi olarak söyleyebilirim. Karşılaştırmalar geliyor. Biz İstanbul’da vegan iskender yedik ama buradaki kadar leziz değildi, yemekler olağanüstü gibi eleştiriler alınca mutlu oluyorum. Teknik olarak ticarethane olsa da burası ticarethaneliğini ön planda tutan bir kafe değil. Burada sınavlarından yüksek notla geçen insanlara, notlarının yüksek olduğunu bana kanıtlarlarsa ikramlarda bulunuyorum. Ya da burada toplantı yapanlar oluyor, okul gruplarından bir şeyler yapmaya çalışan öğrenciler oluyor. Onlara motivasyon olarak ‘anne kurabiyesi’ veriyorum. Ya da ders çalışmaya gelenlere meyve tabağı koyuyorum. Evde oldukları gibi. Bazen rahat bırakıyorum kendileri mutfağa girip çaylarını kahvelerini alıp yukarı çıkıyorlar. Burası öyle bir yer. İki kural var: tabaklara anne porsiyonu ve tabaktaki bitecek.

Aslında bu kafeyle ‘bir şey’ yapmaya çalışıyorsunuz...

Ben bu kafeyle insanlara bir şeyler anlatmaya çalışıyorum. O mesajlar insanlara gidiyor ve insanlar kendi kafalarından aldıkları mesajı çok farklı şekillerde yorumlayarak farklı çağrışımlar yaratıyorlar. Kafedeki derdim bu. Hedefim, insanların hayatlarındaki anlamı bulmaları için aracılık etmek. Buraya gelip, buradaki kedileri severek, vegan beslenerek, tadilat veya geridönüşüm işlerine katılarak kendi içlerindeki şeyi keşfetmek, neler yapabileceklerini keşfetmek, biraz esinlenmek, biraz onlara esin kaynağı olmaya çalışıyorum. Ben de o insanlardan besleniyorum. Ben bu kadar çok insandan beslenip büyüdükçe onlara daha fazla şey vermeye çalışıyorum. Böyle çoğala çoğala daha büyük bir şey yapmaya çalışıyorum.

‘ANNE YEMEĞİ KAFASI’

Vegan yemekleri hazırlarken bunlar için üretilen ürünleri kullanıyor olmalısınız. Diğer yandan menüdeki fiyatlar da Küçükpark’taki genel ücretlendirmenin biraz altında..

Deneysel mutfağı seviyorum ve vegan yemekleri hazırlarken o vegan endüstrisine destek vermek istemiyorum. Daha çok ‘anne yemeği’ kafasıyla yapıyorum. Geleneksel tatlardan uzaklaşmıyorum. Vegan yoğurt yapıyorum, süt yapıyorum, milkshake yapıyorum. Dışardan özel vegan işlenmiş ürün almayı tercih etmiyorum, mevcutu kullanmak daha çok hoşuma gidiyor. Çocukluğumuzdaki köy yaşamına dönmek yetiyor. Doğadan elde edilen endüstrileşmeden önceki bakış açısıyla hayata döndüğümüzde vegan yaşamak çok kolay. Bir şekilde dünyada da birtakım karar mercileri var dünyanın ekonomisini yönlendiren, bir açık buluyorlar ve o alana yatırım yapıyorlar. Bunu düşünsel olarak yapmaya başlıyorlar ve sonra bunu bir sektör bir dünya haline getiriyorlar. Ben buna karşı çıkmak istiyorum.

Bu tarz kafeler çoğalmaya başladı sanki...

Bornova ve Karşıyaka’da da böyle kafeler varmış. Bornova’da ‘Göğe Bakma Durağı’ diye bir kafe varmış mesela. Ben buraya gelen ve ‘keşke daha çok böyle kafeler olsa’ diyen müşterilere oraya da gidin diyorum. Kafenin sahipleri şaşırmış kendi müşterisini başka bir yere yönlendiriyor diye ve mutlu olmuşlar. Beni ziyarete geldiler. Oranın müşterileri buraya da gelmeye başladı. Aslında ne kadar az istersen, o kadar çok elde ediyorsun. Ben ondan bahsederek buradaki müşteri kitlesini öyle bir hedefim olmamasına rağmen arttırmış oldum. Onlar da benim müşteri kitlemi kendilerine çektiler. Böyle bir hırsımız yok, aynı kafadayız.