GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ekonomi
1 Mart 2023 Çarşamba 09:23

Başkan Soyer, ‘Köy Enstitüleri rehber olmalı’ dedi: Önce kırsal dönüşüm!

KÖY KOOP İzmir Birliği Başkanı Neptün Soyer, deprem sonrası İzmir’in eşleştiği Osmaniye’deki izlenimlerini Egedesonsöz’e anlattı. Soyer, yeni şehirleşmenin mera ve ormanlık alanların değil, dağlarda bulunan tarımın yapılmadığı Hazine arazilerinde olması gerektiğine işaret etti, “Kentsel dönüşüm olmalı ancak öncelikle kırsal dönüşüm gerçekleştirilmeli. İktidara sesleniyorum; Atatürk’ün Köy Enstitüleri ile kırsal dönüşüme yürümek zorundayız” dedi.

Muhittin AKBEL / EGEDESONSÖZ – 6 Şubat sabaha karşı meydana gelen Kahramanmaraş Pazarcık merkezli 7,7’lik büyük depremde toplam 11 ilde çok büyük can kayıpları ve yıkımlar yaşandı. Kahramanmaraş’ın yanı sıra Hatay, Gaziantep, Adıyaman, Osmaniye, Adana, Kilis, Diyarbakır, Şanlıurfa, Malatya ve Elazığ, yerle bir oldu. Bu büyük deprem, verimli ovalar üzerinde yerleşim merkezlerinin kurulmaması gerçeğini bir kez daha gün yüzüne çıkardı. Yönetim Kurulu üyeleriyle birlikte, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin eşleştiği Osmaniye’yi ziyaret eden, oradaki üreticilerle bir araya gelen KÖY KOOP İzmir Birliği Başkanı Neptün Soyer, Egedesonsöz’e bölgeyle ilgili izlenimlerini anlattı. Soyer, bölgede yeniden kurulacak şehirler için verimli ovalar, meralar veya ormanlık alanlar değil, Hazine’ye ait dağlık alanların tercih edilmesi gerektiğini söyledi. Soyer ayrıca, kentsel dönüşümden önce kırsal dönüşümün gerçekleştirilmesinin şart olduğuna vurgu yaptı.

MERALAR VE ORMANLIK ALANLARIN YAPILAŞMAYA AÇILMASI, YANLIŞIN YANLIŞI OLUR
Bilim insanlarının uzun zamandır yaptığı uyarılarının dikkate alınmadığını, artık tarımın yapılmadığı dağlık alanların yapılaşmaya açılması gerektiğini belirten KÖY KOOP İzmir Birliği Başkanı Neptün Soyer, “Yaşanan çok büyük bir felaket var. Bu felaket, geliyorum diyen bir felaketti. Bilim insanları yıllardır uyarıyordu. Ama bilimsel çalışmalardan uzak bir anlayışla, tarım arazileri üzerine şehirler kurulmuş. Bu durum sadece deprem bölgesinde değil, ülkenin her yerinde aynı.  Dağlık alanlarda, tarımın olmadığı Hazine arazileri var. Buraların imara açılması, yeni şehirleşmenin buralarda olması gerekir; tabii ki insanların parsel hakları korunarak ve bilim insanlarının verileri çerçevesinde. Fakat bir kararnameyle “İhtiyaç olması halinde mera ve orman alanları da yapılaşmaya açılabilir” deniliyor. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Yıllar önce tarım arazilerine kurulan şehirler gibi şu anda meralık ve ormanlık alanlarda yapılacak şehirleşme, yanlışın yanlışı olur. Şu anda Osmaniye diye bir şehir yok. Bakıyorsunuz, iki katlı binanın yanında dört katlı, onun yanında altı katlı, 10 katlı binalar. İzmir’in depremsel bölge olması nedeniyle en mikro ölçekte yer altı incelemeleri yapıldı, sanırım sona yaklaşıldı. Üç üniversite el ele vermiş çalışıyor. Gaziantep’in, Adıyaman’ın, Hatay’ın, Kahramanmaraş’ın, Malatya’nın, Elazığ’ın böyle bir araştırması, çalışması var mı? 1 Mart’ta evlerin yapımına başlanacağı söyleniyor. Bu araştırmaları kim, ne zaman yapacak? Bayraklı’daki yapı stoku incelendi, Bornova’da büyük bir ilerleme kaydedildi. Diğer ilçelerde de envanter çalışmalarına başlanıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, elemanlarını gönderip bu çalışmaya katkı koyuyor mu?”

ŞEHİRLİLER, PANDEMİDE OLDUĞU GİBİ DEPREMDE DE KÖYLERE SIĞINDI
Deprem sonrası Osmaniye’in köylerine kaçış olduğunu gözlemlediklerini belirten Başkan Neptün Soyer, deprem bölgesinde telef olan 30 bin hayvanın, devlet tarafından pekala telafi edilebileceğini söyledi. Soyer, “Köylerde hayat, güvenli ve sağlıklı bir şekilde devam ediyor. Tarımsal üretim de hayvancılık da devam ediyor” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:

“Osmaniye’de şunu gördük. Pandemide olduğu gibi şehirliler, pılını pırtısını toplayıp köye kaçmış. Köylerde hayat devam ediyor. Köylerin ortak alanları var, evleri yatay ve bahçe içerisinde. Bazı evlerde çatlaklar oluşmuş ama bu durum, üretimlerini devam ettirmelerine, yaşamlarına engel oluşturmuyor. Diğer illerdeki durumla ilgili yorum yapamam ancak Osmaniye’nin köylerinde üretim de, yaşam da devam ediyor. Düziçi Köy Enstitüsü binası sapasağlam duruyor. Yaşar Kemal’in doğduğu Hemiti köyünde hayat normal akışında devam ediyor. Zeytinlerini ilaçlamaya gidenler, turplarını, ıspanaklarını Hal’e götürmek için paketleme yapanlar, işlerinde güçlerinde. Bölgede dane mısır üretiliyor. Hayvancılık devam ediyor. Meralar var, manda yetiştiriciliği bir hayli yaygın. Osmaniye’nin kırsalında, köylerinde kahvelerde oturup eşinle dostunla sohbet edeceğin, dertleşeceğin, açıların paylaşıldığı ortak alanlar var. Deprem Bölgesi, Türkiye’nin toplam bitkisel üretiminin yaklaşık yüzde 20’sini sağlarken, toplam besi hayvanı varlığının yüzde 16’sına sahip bulunuyor. Tarım ve Orman Bakanlığı kaynaklı verilere göre, 11 milyon büyükbaş ve küçükbaş besi hayvanının bulunduğu bölgede, 4 bin 500’den fazla ağıl ve ahır depremlerde yıkılırken, 30 bin dolayında hayvan telef olmuş. Hayatta kalan hayvanların barınma ve yem ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Devletimiz, bu kaybı pekala telafi edecek güçtedir.”

OSMANİYE’NİN KÖYLERİNDE EKİNLER EKİLİYOR, TARIM DEVAM EDİYOR
Osmaniye’nin köylerinde doğaya uyumlu bir hayat olduğunu ve oralarda büyük sorunlar yaşanmadığını anlatan Neptün Soyer, “Deprem bölgesindeki üreticilerin ayağa kalkmasının zor olacağı söyleniyor. Osmaniye’nin köylerindeki üreticiler düşmediler ki, ayağa kalksınlar! Ekinler ekiliyor, biçiliyor, çeşit çeşit sebzeler yetiştiriliyor. Koyunlar keçiler dağlarda. Osmaniye kırsalındaki manzara budur. Doğaya uyumlu bir hayat koyduğunuzda sorun yaşanmadığını gördük.  Osmaniye’ye geliyorsunuz, Osmaniye diye bir kentin olmadığını görüyoruz. Osmaniye neden il yapıldı? Fıstık bahçelerine fıstık gibi evler yaptıklarını söylemişler ama o evler, ne yazık ki yerle bir olurken, köylerde hayat, deprem korkusuna rağmen güvenli ve sağlıklı bir şekilde devam ediyor. 1996’da il yapılan Osmaniye’deki evlerin hepsi depremde patlamış. Bir de Osmaniye’yi Büyükşehir yapmak istiyorlar. İnanılır gibi değil” diye konuştu.

COĞRAFİ İŞARETLİ PEK ÇOK ÜRÜNÜ YETİŞTİRİYORLAR
Osmaniye’nin köylerindeki üreticilerin kendilerinden herhangi bir talepte bulunmadığını belirten Neptün Soyer, “İhtiyaçları olduğu halde bir şey istemiyorlar. Fakat biz biliyoruz ki, onların zaten yem temini gibi sıkıntı vardı. Birkaç kişi, çadırımız olsa, iyi olur, ifadesini kullandı” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:

“Osmaniye’nin coğrafi işaretli ürünleri var. Yer fıstığı mesela. Osmaniye yer fıstığının en çok işlendiği yer. Turp yetişiyor. Kilimcilik çok yaygın. Hayvancılık çok güçlü. Tarımı çok güçlü. Dane mısır üretiyorlar. Dane mısır çok su isteyen bir ürün değil. Manda yetiştiriciliği yaygın. Osmaniye’nin kırsalında tarım ve hayat devam ediyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi, Osmaniye ile eşleştirildi. O bölgede ne yapabilir, onun üzerine kafa yorduk. Osmaniye İl Tarım Müdürünü ziyaret ettik, Osmaniye için hazırladığımız tarım raporunu sunduk. Söylediğim tarım ürünlerinin dışında o bölgede çok eski zeytin ağaçlarının olduğunu da gördüm. Zeytin fabrikaları da kurulmuş. Köylü zeytini sevmiş. Tunç başkanın dediği gibi biz de Osmaniye’ye zeytin dalı uzattık.  Köy Koop yönetim kurulu olarak gittik. Bergama’dan, Ödemiş’ten, Kiraz’dan veteriner arkadaşlarımızla ziyaretler gerçekleştirdik. İyi şeylerin silinmediğini gördük. O dönemde hizmete alınmış traktörler gördük.”

ATATÜRK’ÜN KÖY ENSTİTÜLERİ İLE ORTAYA KOYDUĞU KIRSAL DÖNÜŞÜME YÜRÜMEK ZORUNDAYIZ
“Kırsal zaten göz ardı edilen yerlerdi. O yıkılan damları, hayvanların barındığı ahırları, insanların kerpiçten evlerini bir kenara koymak lazım. Nasıl ki her daim kentsel dönüşüm deniyor, ki kentsel dönüşümü becerememişler. 1930’larda Mustafa Kemal Atatürk’ün Köy Enstitüleri projesiyle ortaya koyduğu kırsal dönüşüme lütfen göz atsınlar. Tarihe saygı duymak lazım ve tarihsel hafızaya sahip çıkmalıyız. Hatay ve tabii bölge, tarımın, yerleşik hayatın başladığı Göbeklitepe’ye sahip. İktidara sesleniyorum; Atatürk’ün Köy Enstitüleri ile kırsal dönüşüme yürümek zorundayız. Yani kırsalda bugün okullarımız açık olsaydı, bu insanların toplanma alanları olacaktı. Kırsalda sağlık ocaklarımız kalmış olsaydı, şehirden doktor gelsin diye beklenmeyecekti. Kırsalda gerçekten güçlü bir muhtarlık olsaydı, kentten çadır gelsin diye bekleşmeyeceklerdi. Siz önce öncelikle kırsaldaki nüfusu artırarak, kırsal dönüşümü sağlayarak kentleri biraz olsun hafifletmek gerekiyor. Şöyle bir teşvik de gündemimizde olmalı: Kırsalda hayatını devam ettirip tarım yapanlara ve ailelerine belli bir süre sahip çıkılmalı. Çocukları burslu okutulmalı. Ürettikleri ürünlerle ilgili desteklemeler de layıkıyla yapılmalı. Köylerin hala ortak çeşmeleri, ortak köy kahveleri var. Okulu, sağlık ocağını köyden almayacaktın. köylerin ne kadar önemli olduğunu, köy hayatının, ortak alanların ne kadar kıymetli olduğunu bir pandemide görmüştük, şimdi de depremde gördük. Başı sıkıştığında herkes köye sığınıyor. Kentsel dönüşümden bahsedenler şunu iyi bilmeli;  meralık ve ormanlık alanları yapılaşmaya açmak hatanın hatasıdır. Alüvyon topraklar üzerinde kentleri kurmaya kalkışanlar, yine aynı hatayı yapıyorlar. Dağlarda tarımın yapılmadığı Hazine arazileri var, şehirleşme oralarda olmalı. Lütfen kırsalda insanların daha insanca yaşayacakları evlerini de düzenleyin, tarım yapacakları alanları düzenleyin, destekleri iyileştirin,  ve kırsalı kentten daha güçlü yapmamız lazım.”