GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
27 Kasım 2017 Pazartesi

Yaşamak güzel de…

Erdoğan, Kılıçdaroğlu, Bahçeli veya Akşener hiç fark etmiyor; hangisi ekrana çıksa içim kararıyor, ruhum daralıyor. Söyleyeceklerinin sinirlerimi bozacağını biliyorum ve beni hiç yanıltmıyorlar. Onlar ve benzerleriyle sorunum var; hayatlarımızdan alıp götürdükleri her şey için çok öfkeliyim.

İnsanın yeryüzündeki varlığı, karnını doyurmayı, barınmayı, yaşam olanaklarımı geliştirmeyi zorunlu kılıyor.

Gel gör ki siyasal yaşamı ve ekonomiyi yönetenler, toplum mühendisliğine soyunanlar, bu gerçeği bir türlü göremiyor, anlayamıyor. Fakat anlamadıkları halde, ertelenmiş hayatlarımıza durmadan umut pompalıyorlar. Umutsuz olmazmış…

Hâlbuki insanlar acı çekiyor; Umut değil, hemen şimdi hayatı istiyor. Ne ki yönetenlerin iyi şeyler yapma becerisi veya niyeti yok ise, umut çıkışsızlığa derman olmuyor.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 1. Maddesinde “bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdanla donatılmışlardır ve birbirine kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar” diye yazar.

Ve bu madde, parlamentoya gönderdiğimiz milletvekillerinin umurunda değildir. İnanmazlar ama umurlarındaymış gibi yaparlar. Çünkü akıl ve vicdan sükût etmiştir.

 

Eyy diye söze başlayan bütün efendiler!

Biz sizi ülkeyi yönetin diye oy verip seçtik! Siz ise bizim aklımızı yönetmeye yelteniyorsunuz. Beynimizin, huzurunuzda esas duruşa geçmesini istiyorsunuz. Size ne bizim zihnimizde olan bitenden! Size ne bizim inancımızdan! Bizleri itaatkâr kılarak peşiniz sıra uygun adım yürütmek sevdasından vazgeçip, ülkeyi doğru dürüst yönetmeyi deneseniz… Yaşam koşullarını iyileştirmeyi, toplum yararını gözetmeyi deneseniz… O iktidarı, bir kere olsun, insanlık durumunun gerçekten iyileşmesi için kullansanız…

İktidarda veya muhalefette olmanız, aldığınız oy miktarıyla ilgili bir durumdur. Gerçekte hepiniz aynı sistemin siyasi uzantılarısınız. Birbirinizi sürekli üretiyorsunuz. Sistemin bütünlüğünü ve bekasını sağlıyorsunuz. Yani sistemin gündelik hayata getirdiği bütün kötülüklerden, bütün dertlerden, iktidar ve muhalefet olarak hepiniz sorumlusunuz.

 

Siyasetin yazılı olmayan bir kuralı olduğunu düşünüyorum; Büyük yalanlar iktidar yapar, küçük yalanlar muhalefet…

 

Nihayetinde bize, köle dediler, özgür birey dediler, tebaa dediler, vatandaş dediler, yurttaş dediler, cemaat dediler, toplum dediler, halk dediler, millet dediler… Dediler de dediler… Ama hiçbir zaman özgür ve eşit insanlık için gerçek adımlar atmadılar, atamadılar. O adımları atamazlar da…

Çünkü sağda siyaset yapanlar bunu bilmiyor, öğrenmek de istemiyor; Solda siyaset yapanlar ise bildiğini zannediyor ama onlar da bilmiyor. Biri bilmek istemiyor, diğeri de bilmediğini bilmiyor.

Ne demeli! O ardına sığındığınız tarihiniz de, siyaset aracı yaptığınız siyaset biliminiz de, siyaset sosyolojiniz de batsın!

İnsanlık durumu bir gün olsun daha iyiye gitmemişken, kimin ne söylediği ve söylenenlerin ne kadar doğru olduğu beni artık zerre kadar ilgilendirmiyor.

 

Biz toplum olarak, yönetenlerin, devletle aramızda olduğu varsayılan toplumsal sözleşmenin gereklerini yerine getirmesini bekliyoruz. Muhalefetin de toplum yararını savunmasını…

Onlar ise, yerel veya merkezi yönetimlerde, bütün iktidar odaklarında, zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapmak için yalan söylemeye devam ediyorlar.

 

Halklar halkların düşmanı değildir. Halkların çıkarı olmaz, karşılıklı yarara dayalı ilişkileri olur.

Ne ki Dünya sistemi kapitalizmin yarattığı acımasız rekabet ve çıkar çatışmaları hayata musallattır.

Muktedirler Dünya’yı paylaşamıyor. Yeryüzü cehenneme döndü. Yaşamın bütün renkleri soluyor. Yaşama sevincimiz günbegün yok oluyor.

Yaşamak güzel de, hiç değilse gölge etmeseler…