GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
2 Ağustos 2017 Çarşamba

Şimdi mi aklınıza geldi?

Kılıçdaroğlu’nun tek kişilik adalet yürüyüşünden beri, hak-hukuk-adalet savunuculuğu çok revaçta… Ana muhalefetin “adalet” talebi ses getirdi. İktidar ise öfkeli; “Allah gözünüzü doyursun daha ne adaleti!” diyecek de, diyemiyor.

Adaletsizliğe karşı çıkmak elbette olması gereken ve anlaşılır bir tepkidir. Ancak, adalet vaadini anlamakta zorlanıyorum. Öyle vaat ederek olacak gibi değil, iş çığırından çıkmış bir kere…

İnsanın sorası geliyor; Bunca yıldır aklınız neredeydi? Bu saatten sonra, İslamcıların adaleti üstüne adalet olur mu? Nitekim, olmuyor ve bu yüzden de kavga çıkıyor.

Sadece hukuk mu, okullarda müfredat programları da değişiyor. İslamcı düşünceyi ve islam kültürünü hâkim kılacak yeni kültür politikaları oluşturuluyor. Bu nedenle, adalet meselesini, gerçekleştirilen dönüşümün kendi bütünlüğü içinde ele almakta yarar var. Sistem dönüştürülüyor, İslama dayalı başka bir düzen kuruluyor.

Radikal bir değişim ve dönüşüm sürecinden geçiyoruz; sürecin getirdikleri oldukça sarsıcı etkiler yapabiliyor. Sarsıla sarsıla dönüşüyoruz; daha çok müslüman, daha az laik, daha çok doğulu, daha az batılı, daha çok Türk, daha az Kürt olmak gibi…

Tehlikeli bir şekilde dengemizi bozan arada kalmışlık ve kimlik curcunası, bir kere daha, siyasal alanı otoriter rejimlere açık duruma getirdi. Yüzyıllık toplumsal mutabakat çöktü. Türkiye, batı-doğu ekseninde yeniden geriliyor. Yeni bir dil kurmak ve her şeyi yeniden söylemek lazım.

Bu arada, İslamcı düşüncenin, yerli ve milli kimlikle de olsa, bu sorunun üstesinden gelemeyeceği görüldü. Bir araya getirmek, bir arada tutmak yerine, birbirini itme potansiyeli olan grupların farklılıklarını öne çıkararak kendi siyasal alanını konsolide eden iktidar zümresi, sorunun çözümü değil ama parçası olduğunu gösterdi.

Gerçek şu ki, islamcı rejim artık kendi yoluna gitmek istiyor. Araç olarak gördüğü demokrasiyi tramvaya benzeten islamcı muktedir, ineceği durağa geldi. Ne yapsın, inecek!..

Muktedirin hangi durakta ineceği belli olunca, nedense, İstanbul burjuvazisi ve Batı rahatsız oldu ve harekete geçti.

Bu saatten sonra bir kahraman yaratmak! Hem de yapılan hataların sorumlularından olması gereken bir kişiden! Umarım, barış havariliği ve Nobel barış ödülü yeterli olur...

Doğrusu, Kılıçdaroğlu’nun 450km adalet yürüyüşü ve hemen ardından Nobel barış ödülüne aday gösterilmesi, bende sahicilik duygusu uyandırmadı. Bu gösterinin toplumda yeterince karşılığı olduğundan hiç emin değilim.

Tamam, herkes için adalet istemek, kulağa hoş geliyor. Fakat o adaletin bu ülkeye geçmişte de pek uğramışlığı yok ise, söylenenlerin inandırıcı olması için çok daha güçlü argümanlara ihtiyaç olmalı. Oysa ben, “hak, hukuk, adalet” diyerek ortalıkta dolaşan CHP’lilerden fazlasını pek göremiyorum. Bir de, içerdeki arkadaşlarıyla dayanışma eylemleri yapan sol gruplar var ki onlar her zaman vardı.

Durum sıkıntılı, seküler alan günbegün daralıyor. Şimdi de müftülükler nikâh dairesine dönüşüyor. Dinin gerektirdikleri gündelik hayatı yönetmeye başladı. Kutsal sayılanın baskın hale gelen karakteri, bütün hayatı kuşatacak. Seküler hayatın din normlarına fazla direnme şansı yok. Toplumda eğitim düzeyi çok düşük. Yoksulluğuyla baş edemeyen, geçim derdiyle boğuşan, borç altında ezilen insan sayısı çok fazla, toplumun direnci büyük ölçüde kırılmış. İnsanlar her şeye razı…

Toplumun neredeyse yarısı bir otokrat tarafından yönetilmeye karşı çıkıyor olmakla birlikte, bu gidişi durduracak bir örgütlülük olduğunu söylemek zor. Daha alınacak epey yol var ve bu yolun nasıl gidileceğine dair bir konsensüs henüz oluşmuş değil.

Toplumu ikna edecek bir dil, bir ortak program ve bir toplumsal mutabakat metni ile ortaya çıkacak ve topluma umut, güven verecek siyasal harekete şiddetle ihtiyaç var.

Ve Kılıçdaroğlu’nun böyle bir siyasal harekete, bütün olumsuzluklara rağmen, öncülük edeceğine dair güçlü işaretler var. Kafamızda soru işaretleri, düştük Kılıçdaroğlu’nun peşine… Bakalım, neler yaşayacağız!