GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
7 Temmuz 2017 Cuma

Eylem dediğin…

Protesto gösterisi olarak eylemin talep edileni dile getirirken sadece toplumu yanına alması yetmiyor, iktidardakilerin de uykusunu kaçırması gerekiyor. Aksi durumda, etkisi, o eylemi yapanlara sağladığı sosyal tatmin ve bir miktar adrenalinle sınırlı kalacaktır. Kötü ihtimal ise, eylemin ortalığı karıştırmak için kullanılmasıdır.

Adalet için yollara düşen muhalefetin eylemine bu açıdan bakınca, bütün ihtimallerin mevcut olduğunu söylemek mümkün;

İktidarı çok rahatsız ediyor olabilir… Etkisi, eylemcileri mutlu etmekle sınırlı kalabilir… Provokasyona açık bir eylem olabilir…

Diyorum ki, adalet bahane… Bu eylemin asıl hedefi, hayır bloğunu konsolide etmek ve ülkeyi yönetecek bir lider çıkarmaktır. Herkes farkında, talep edilen adaletin kısa vadede gelme ihtimali yok. Ne ki ana muhalefetin güçlenerek iktidara bir ucundan asılma ihtimali yüksek. Bu durum, gerek iktidar çevrelerinde gerek muhalefete muhalefet edenlerde rahatsızlık yarattı.

Adalet yürüyüşünün kısa vadede adalet getirmeyeceği ama iktidara seçim kaybettirecek koşulları hazırlayacağı bir gerçek.

Bilindiği üzere, adalet, genellikle merkez sağın ve muhafazakarların siyasette kullandığı bir kavram ola gelmiştir; Adalet Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi, adil düzen gibi… İlk defa, güçlü bir vurguyla sol tarafından kullanılan adalet kavramı, bu anlamda da muhafazakar ve İslamcı iktidar çevrelerini rahatsız etti; Adalet kavramının siyasette kullanım hakkının kendilerinde olduğunu düşündüklerinden olsa gerek, adalet yürüyüşünden söz ederken, “sözde adalet” diyorlar.

Bu can sıkıcı kayıp yetmiyormuş gibi bir de haftalardır gündemi belirleyen Kılıçdaroğlu, liderlik yolunda emin adımlarla ilerliyor.

Kanımca, adalet yürüyüşü şimdiden kayda değer bir sonuç verdi; Adalete olan güveni sarsan çok fazla uygulama olduğu için kamuoyu rahatsız ve adalet yürüyüşü toplumu tam buradan yakaladı. Ve sırf bu nedenle, yapılan eylem önemli sonuçlar verecek. Yeni siyasi gelişmeleri tetikleyecek.

Dış dinamiklerin yarattığı uluslararası muhalefet havası ve iç dinamiklerin adalet yürüyüşüyle hareketlenmesi, siyaseti yeniden şekillendirebilir.

Bütün bu olan bitenin bana sordurduğu bazı sorular var; Seksen darbesiyle başlayan sürecin yeni bir aşamasına geçiş hazırlığı mı? Yoksa bir düzeltme hareketi mi? İkisi de değilse, iç dinamiklere bağlı bir hareketlenme var da Türkiye kendi yoluna mı gidiyor?

Seksen darbesiyle önü açılan ılımlı islamın Erdoğan ile zirve yaptığını biliyoruz. Ne var ki, uluslararası sistemin artık ılımlı islamla işi bittiğinden, bakış açısı da değişti. Bu nedenle bir düzeltme hareketinin örgütlendiği düşünülebilir.  Bu değil de yola devam ise, sadece yeni aşamayla uyumlu bir ekip iş başı yapacak demektir.

Gelelim üçüncü ihtimale; Aslında bu ihtimal başlı başına bir yazı konusudur. Ve yaşanacakların öngörülebilir olmadığını kabul etmek gerekir. Sadece, Dünya zaten yönetilememekle malul iken, kendi yoluna gitmek isteyen Türkiye’nin yol açacağı krizin uluslararası ölçekte olacağını söylemekle yetineceğim. Tut ki Türkiye kendi yoluna gitti, bu yolun getirdikleriyle baş edebilir mi? İran baş etti.

Adalet yürüyüşü kısa vadede adalet getirmeyecek; fakat sözünü ettiğim süreçleri hızlandıracak.